Bilindiği gibi; Kudret Özersay’ın istifası üzerine boşalan bir milletvekili için önümüzdeki haziran ayında ara seçime gitmek kesin gibi gözüküyor.
Seçime giderken muhtemel aday isimleri yanında karma oyun kaldırılması konusu tekrar gündeme geldi. Genel seçim öncesi esas ana akım siyasi partilerin karma oy sevdası nedeniyle samimiyetsizce reddettikleri karma oyun kaldırılması önerisi yine vizyonsuz bir şekilde ortaya atıldı.
Karma oy ile ilgili görüşlerimi gelecek yazımda paylaşacağımdan bugün öncelikle 25 Haziran ara seçimleri için UBP’deki aday belirleme sürecine odaklanmak istiyorum.
Diğer partiler yerine neden UBP’deki aday belirleme sürecine yoğunlaşıldığını anlamak pek de zor olmayacaktır.
UBP iktidarda olduğu zamanlarda dahi açık ara birinci parti gelmesine rağmen aday belirleme süreçlerindeki bariz hatalarından dolayı özellikle bazı ilçe belediyelerini kaybettiği açık ve nettir.
Peki UBP Bu Hataları Neden Yapmaktadır?
UBP’de yaşananların temelinde hiç kuşkusuz parti üyelerinin iradesini hiçe sayan anti demokratik anlayıştır. UBP’de giderek irtifa kaybeden demokrasi ve üyelere rağmen yapılan başkan ve bakan atamaları partide diktatoryal demokrasinin önünü açmıştır.
UBP yönetimi anti demokratik ve diktatoryal tutumlarında o kadar ileri gitmektedir ki; üyeleri önemsizleştirmek ve merhum Başbakan İrsen Küçük zamanında olduğu gibi manipüle edilebilir delege sistemine (tüm delegeleri istihdam etmek gibi) geçiş yapmak için Tüzük değişikliği hazırlığındadır.
Parti dışı müdahale ve üst yönetimin diktatoryal tututumuna patronaj sisteminin gerektirdiği ilişkiler ve diğer saiklerle kerhen onay vermiş gibi gözüken UBP üyesi ve camiası pekâlâ sırası geldiğinde onurunu koruyabilmektedir.
UBP üyelerinin ruh halini açıklamak için merhum Şair Mehmet Akif Ersoy’un “Zulmü Alkışlayamam” isimli şiirini hatırlatmak istiyorum. Bu şirinde Üstat Mehmet Akif Ersoy, Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? ifadesinde bulunmaktadır.
Hatırlanacağı ve inkâr edilemeyeceği gibi; Yerel seçimlerde profesyonellikten uzak üyeyi ve kamuoyunu hiçe sayarak siyasi ve benzeri ilişkiler ile UBP’de belirlenen başkan adayları büyük bir oy farkıyla seçimi kaybetmişlerdir.
Girne ve Güzelyurt dahil olmak üzere bunun en bariz örneği Gazimağusa’dır.
Yıllardır belediye başkanı olan İsmail Arter’in tekrar başkan olma sevdası ve ısrarla parti içi demokrasinin gerektirdiği gibi üyeye giderek başkan adayını seçelim diyen Cem Dana’yı duymazlıktan gelen ve dikkate almayan UBP hegemonları başka bir kişiyi meşruiyetini tartışılır şekilde Belediye Başkan adayı yapmıştır. Bilindiği gibi; Gazimağusa Belediye Seçimi UBP için hüsranla sonuçlanmıştır.
Çok yakın geçmişinden dahi ders almayan UBP hegemonlarının 25 Haziran ara seçimleri için de aynı hataya düştükleri anlaşılmaktadır.
Bir milletvekilinin seçileceği Ara seçimlerin 25 Haziran’da olacağı gündeme gelir gelmez UBP liderliği yine camiadan ve üyeden habersiz olarak bir iş insanına milletvekili önerisinde bulunmuştur. Verilen bilgiye göre ilgili iş insanı teklifi kabul etmiştir.
Profesyonel kamuoyu araştırması, parti içi yoklama ve aday olmak isteyenlerin yarışacağı kongre/kurultay süreci işletmeden böylesine bir aday empozesini parti üyeleri, sempatizanları ve seçmen tarafından kabul edilmesi ve desteklenmesinde telafisi mümkün olmayan sorunlar yaşanabilir.
UBP’nin büyük bir camia olmasından dolayı halen partiye daha fazla hizmet veren başka üyeler ve iş insanları mutlaka vardır. Demokratik ve profesyonel süreçlerin işletilerek belirlenen adayın diğer adaylardan üstünlüğü ve kazanma şansının daha yüksek olduğu konusunda parti üyeleri, sempatizanı ve seçmen mutlaka ikna edilmelidir. Aksi takdirde intikam alırcasına Lefkoşa ve Gazimağusa’da olduğu gibi oy oranı çok daha düşük olan bir partinin adayı milletvekili seçilebilecektir.
Bahse konu iş insanının milletvekilliği adaylığı ile ilgili yakın zamanda yaşanan bir polemik de sanki de unutulmuştur. Şöyle ki, milletvekili adayı girecek iş insanının kamu maaşlarından kesinti ile ilgili bir açıklaması çalışan ve sendikalar tarafından büyük tepki almıştı. Üstüne üstlük, bu tepkileri yatıştırmak yerine ilgili kesimlere meydan okumuştu.
Hatırlatacak olursak; 29 Ocak 2021 tarihli açıklamasında Kıbrıs Türk Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi Ali Başman, kamu çalışanlarından geri ödeme olmaksızın kesinti yapılması yönündeki açıklamalarına gelen tepkiler üzerine ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diyerek, söylediklerinin arkasında olduğunu belirtti.
Ali Başman’ın sözleri üzerine Çağ-Sen, “Sermaye sınıfının sözcüleri hükümeti kullanarak işçiyi işçiye düşman edip bundan kâr elde etmeyi hedefliyor. Yapılmak istenen işçi sınıfını parçalara bölüp birbirine karşı çalıştırıp kolayca sömürmektir” ifadesini kullanmıştı. BES’ten gelen tepkide ise Başman’ın satışa sunduğu tüm ürünleri boykot etme çağrısında bulunulmuştu.
Yukarıda belirtilen hususlar, Sayın Ali Başman’ın yanlış bir aday olduğu anlamına gelmez. Profesyonel bir anlayış ve parti içi demokrasi işletilebilse; Ali Başman belki de meşru ve partinin mutabık kaldığı en uygun aday olarak seçilecektir.
Sonuç olarak; güç zehirlenmesi ya da kibir olarak tanımlanan hubris sendromu nedeniyle kendi üyesini ve halkını hiçe saymaya devam eden UBP diktatoryası adeta ötenazi kararı almış izlenimi vermektedir.