BMGK 186 Sayılı Kararı Çözüm İçin Değil Çözümsüzlük İçindir

Abone Ol

İspata uzun uzadıya yazmaya lüzum yok, 4 Mart 1964’te 3 aylık diye alınan kararın uzatmalarla gün itibarıyla 739 aya ulaşması ve Kıbrıs sorununda hala bir çözüme ulaşılamaması başlı başına kararın Adil bir karar olmadığını ortaya koymaktadır. Bu kararla Kıbrıs’a gönderilecek Barış Gücünün!!! 3 ay zarfında asayişi ve düzeni yeniden sağlayacağı öngörülmüştü. Lakin, kararda bu sürede Devlet yönetiminin, Kıbrıs sorununu ENOSİS hayaline ulaşmak amacıyla başlatan saldırgan darbeci Rum ortağa verilmesi, buna ilaveten Barış Gücünün de saldırgan yönetime yardımcı olmasının yer alması, çözümsüzlüğü körüklemesine en büyük katkıyı sağladığına hiçbir şüphe yoktur. Bu karar, kümesin tilkilere teslim edilmesiyle eş anlamlıdır.

Sözde Barış Gücü adaya geldikten sonra Rum saldırılarının durdurulacağı yerde daha da artması, 11 yılın sonlarında da güya Garantör olan Yunan Cunta askerleri ve EOKA B tedhiş örgütünün birlikte Kıbrıs Cumhuriyetine, Cumhurbaşkanı Makarios’a ve sarayına, tanklarla toplarla havanlarla, ağır silahlarla saldırmak suretiyle darmadağın edilmesi, yüzlerce resmi korumanın katledilmesi, Makarios’un öldürüldüğünün ve yerine terörist başı NİKOS Sampson’un hemen atandığının ve Kıbrıs Cumhuriyetinin yerine ‘ KIBRIS HELEN CUMHURİYETİNİN ‘ kurulduğunun ekranlardan terörist başı tarafından dünyaya ilan edilmesinin 5 gün sonrasında Garantör Türkiye’nin meşru müdahaleye mecbur kalması ve sonuçta da büyük savaşın yaşanması, tutarsız Adaletsiz, taraflı, oldubitti 186 kararının sebep olduğu gün gibi aşikardır.

Halbuki, Makarios öldürülememiş saraydan kaçmayı başardıktan sonra İngilizler tarafından adadan kaçırılıp BMGK’ne götürülmüştür. Makarios burada ağlayarak ‘ Kıbrıs Cumhuriyetinin, Yunanistan Cuntası ve EOKA B terör örgütü tarafından darbeyle işgal edildiğini, büyük bir katliam yaşandığını, Türk Halkının da büyük tehlike altında olduğunu söyleyip hem BMGK’den hem de Garantörler Türkiye ve İngiltere’den acilen müdahale etmelerini talep etmiştir. Ama, ne garantör İngiltere hem gadimici üyesi olduğu BM Güvensizlik Konseyinin kılı bile kıpırdamadı.

İşte yukarıda eksiği olup fazlası olmayan adada yaşanan gerçeklerin özeti ortadayken BM’nin dolayısıyla dünya ülkelerinin gerçeklere göre değil, maalesef BMGK 5 gadimici üyesinin emirleri kumandasında biatları icabı, otur Arap kalk Arap misali sinmiş haldeki kanayaklılar önlerine konan kokmuş pilavı kendi çıkarlarına halel gelmemek için mecburen kaşıklamak zorunda olduklarından, hiçbirisi 3 aylık kararın neden çözümsüz halde 739 aya ulaştırıldığını umursamadan, saldırgan Kıbrıs Cumhuriyetinin darbecisini ve de işgalcisini, bu ucube Hukuk dışı çıkarlarına dayalı siyasi karara dayanarak Kıbrıs Cumhuriyetinin sahibi ve egemeni olarak tanıyıp, suçlu konumdan haklı konumda tutulmasına da ses çıkarmayıp boyun eğiyorlar.

Esasında, haksızca 186 kararını alan BMGK’nin yanı sıra, bu haksızlığa, Adaletsizliğe ve oldubitti üzerine kurulu bu karara itiraz etmeyenler, gerçeklerin ters yüz olmasına sessiz kalanlar da en az BMGK kadar suçlu durumundadırlar. Bunlar, 186 sayılı karar sayesinde darbeci saldırgan ve Cumhuriyeti işgal eden tarafı, Referandum dahil BM’nin bütün çözüm planlarını ret ettikleri halde maalesef mükafatlandıranlar ve bunu seyredenlerdir, üstünden çözüm planlarını her zaman kabul eden ve Kıbrıs sorununda hiçbir sorumluluğu olmadığı halde masum ve mağdur Kıbrıs Türk Halkını haksız cezalandıranlar ve buna sessiz kalanlardır. İşin ilginç yanı budur. Kıbrıs Cumhuriyetinin Kuruluş Antlaşmalarını ve Anayasasını çiğneyenler kadar, buna fırsat veren ve kendileri de çiğnemekten geri kalmayan bütün ülkeler ve Kurumlar çözümsüzlükten sorumludurlar. Bu gün özellikle Orta Doğu’da, Ukrayna’da ve Uzak Doğu’da her gün yapılan insanlık dışı muamelelerle katliamlarla soykırımın ve Adaletsizliklerin artarak devam etmesi bu yüzdendir.

Komşumuz ve eski Kıbrıs Cumhuriyeti ortağımızın 11 yılda Türk ortağına yaptıklarını yazmaya gerek yoktur. Referandumda AB’nin ve BM’nin takındıkları tavırlara ve yaptıkları haksızlıklara değinmeme de gerek yoktur. Kıbrıs Cumhuriyetinin eşit kurucu ortağı olarak Türk ortağa, AB’nin yahut BMGK’nin tehdit şantaj veya hakkımızda şöyle yada böyle karar almaya, baskı yapmaya ne yetkisi vardır ne de hakkı vardır. Onlar yaptıkları haksızlıkların hesabını vermek zorundadırlar. Ama vermeler, işte bu yüzdendir ki dünyada ADALET yerlerde sürünmektedir. Ve maalesef, ister doğru ister yanlış olsun Adalet!! güçlünün emrinde ayaklarının altındadır, ne derse ne isterse ne yaparsa doğru kabul edilir!!!!! Yukarıda gerçekleri özetledik, Rumların Kıbrıs sorununda haklı hiçbir tarafı yoktur, sorun kendileri zaten. Dünyanın gözleri önünde Cumhuriyete 2 defa darbe yaptılar, Türk ortağa neler yaptılar, ayrıca erken ENOSİS için kendi soydaşlarına, Başpiskoposlarına Cumhurbaşkanlarına, Bakanlarına neler yaptılar? Dünyada Adalet olsa, BM ve AB adaletli ve tarafsız olsalar bunları yapanlar hapislerde çürürlerdi, Cumhuriyetin başında oturmazlardı. Suçlular nasıl olur da haklı tutulur, desteklenir, korunup kollanır, da masum taraf suçlu ve dünyadan izole cezalı tutulur, olacak şey değil.

Gerçi, Cumhuriyetin yerinde yeller eser o başka mesele de alıştılar 61 sene 10 ay oldu Cumhuriyeti idare ederler yalnız başlarına! Alıştılar, adeta 1960 Antlaşmalarını inkar ederler, zırnık vermezler, şartlar da sürerler üstelik. Dünya Kurum ve Kuruluşları onları nedense el üstünde tutarlar, sanki de hem AB hem BM’yi Rum-Yunan idare eder. Durmadan da silahlanırlar, para yardımları dere gibi akar. Bir dönemleri vardır, ne zaman bitleri kanlanır horoz kesilirler çöplüklerinde öterler. İleri ülkelerle tatbikatlar falan, onlara üs vermeler, Güneyi hem silah hem üslerle doldurdular, buna hakları var mı, ama kim arar kim sorar, dedik ya güçlü ülkeler ne derlerse o diye, aynen öyle.

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarını iki kurucu halk ve Garantörler istemediği sürece hiçbir kurum kuruluşun bozmaya hakkı yoktur, BMGK 186 kararı Uluslararası Antlaşmaların üzerinde olamaz, konu hukuk dışı karar hem Kıbrıs Antlaşmalarına hem Anayasasına tamamen zıttır ve saldırı demektir. Yargısız infazdır, oldubittidir, suçluların haklı, suçsuzların cezalandırıldığı ucube ve siyasi çıkar içeren taraflı bir karardır. Dünyada Kıbrıs sorunu üzerinde 4 Mart 1964’ten sonra olan gelişmeler bu karara göre şekillenmiş olup Barışa çözüme değil maalesef savaşa ve çözümsüzlüğe sebep olmuştur, görüldüğü gibi her şey açıkça ortadadır. 3 ay diye alınan kararın üzerinden 739 ay geçmiştir. 21 Aralık 1963’te ENOSİS amaçlı Rum saldırılarıyla başlayan Kıbrıs sorununun üzerinden de 741 ay yani 61 sene 9 ay geçmiştir. Bu tarihler 186 kararının ne demek olduğunu ortaya koymaya yeterlidir.

AB de, işte bu haksız karara dayanarak kendi kurallarını da Kıbrıs Cumhuriyeti antlaşmalarını da hiçe sayarak ayrıca verdiği sözleri tutamayacağını ve rezzil rüsva olacağını bile bile 186 kararı üzerinden 40 sene 2 ay geçtikten sonra BM tarafından yapılan Annan Planı Referandum’unun bir hafta sonrasında, vaatlerini verdiği güvenceleri bir kenara atarak ve Yunanistan’ın şantajına boyun eğerek ezici çoğunlukla HAYIR oyu veren Kıbrıs Cumhuriyetini işgalinde tutan Rum tarafını güya tüm Kıbrıs adına tam üyeliğe aldı. Hem de, Referandumda yüzde 65 oyla EVET oyu veren Cumhuriyetin Türk ortağını yok sayarak üstünden de cezalandırarak.

AB, bu üyelik kararıyla Kıbrıs Türk Halkının Uluslararası Antlaşmalarla elde ettiği Cumhuriyetteki ortaklık haklarını gasp ederek işgal etmiştir. AB’nin Kıbrıs Cumhuriyetine ve toprağına sahip olduğunu iddia etmesi abesle iştigaldir, hukuk dışıdır, Türk tarafının ne rızası vardır ne de imzası, aldıkları bütün kararlarda sadece Rum ortağın rızası ve imzası vardır. 3 aylık geçici ve siyasi 186 kararı pamuk ipliğine bağlıdır, habire uzatılır, mavazzaf değildir. AB, Rumları üyeliğe almakla en büyük hatayı yapmıştır, oldu bittiye bir oldu bitti daha eklemiştir, çözümsülüğe bir düğüm daha atmıştır. Zaten, üyeliğe aldığı da Kıbrıs Cumhuriyeti değildir, zira BM’de ve başka yerlerde sadece Rumlardan oluşan bir Cumhuriyetin kayıdı kuyudu hiç yoktur, oldubittidir dayatmadır. Yapılan yanlış üstüne yanlış eklemedir ama, iki yanlış bir doğru etmez. Adil bir Mahkeme kurulabilse hepsi baş aşağı gider.

Söz konusu darbecilerin destekçisi ülkeler, Birlikler, Kıbrıs’ta akan kanı durduran, asayişi sağlayan, sürgündeki CB Makarios’un adaya gelmesine vesile olan, bu gün yaşıyor dedikleri (ben ölüdür diyorum) O Kıbrıs Cumhuriyetinin varlığının Garantör Türkiye sayesinde olduğu ve çözüm için Türkiye’nin her zaman bir adım önde olduğu ortadayken, kendilerinin Kıbrıs Cumhuriyetini! Hazırda barış içinde buldukları halde Türkiye’yi işgalci diye görmeleri ve bu yönde haksızca ahkam kesmeleri asla kabul edilemez.

Ne var ki darbeci Rumların hem Türklerin yerine Kıbrıs’a ortak olan anaları darbeci Yunan’ın ayrıca bunlara destek olan BM-AB’nin Kıbrıs Türk Halkına karşı yaptıkları her türlü haksızlıkları Uluslararası arenada yüzlerine karşı haykırarak söyleyecek kimsemiz pek kalmadı Denktaş Babamız gittikten sonra. Gerçi içeride de dile getirmek, çocuklarımıza geçmişte yaşananları aktarmak adeta suç haline gelmiş, sanki utanılacak bir şeymiş gibi Var Oluş Mücadelemizi okullarımızda okutmaktan geri durmamıza da bir anlam veremiyorum.

Bütün bu gerçeklerin ortaya konmasına ve dediğimiz gibi Rum-Yunan’ı haksızca destekleyenlerin suratlarına çarptırılmasına sıcak bakmayan, O taraklarda bezi olmayan, 186 kararını bir defa bile eleştirmeyen, Rum yönetiminin Kıbrıs Cumhuriyeti olmadığını, Kıbrıs Cumhuriyetinin 1963’ten beri ölü olduğunu söyleyemeyen, aksine 186 kararına dayanarak Türk tarafı aleyhine alınan kararlara baskılara ve yaptırımlara tepki koyamayan, Emperyallerin BMGK’nin ve de AB’nin hakkımızda aldıkları haksız kararlarla haksız cezalara boyun eğerek, destekleyerek ve de müstahakkımız imiş gibi kabullenerek onların dümen sularında kayıtsız şartsız gitmemizi çıkarımız diye gören, çok geçmişlerde bu emperyallerin tam karşısında duran, haksızlıklara karşı dik duranların mücadele ruhu yükseklerde olanların uzun zamandan beri kolayca adeta teslim olup taraf değiştirdikleri ortada iken, lakin Anavatan Türkiye karşısında diklenmeyi sürdüren ve yıllar itibarıyla eylemlerle gösterilerle demediğini bırakmayan kesimin Cumhurbaşkanı seçimini kazanması halinde nelere tanık olabileceğimizi hep birlikte göreceğiz. İnşallah yanılırım.

Parantez açalım. Okullarımız açıldı hayırlısıyla da, büyük bir gurur ve övünç kaynağını da beraberinde getirdi. Okullarımız etrafında, havadan dronlarla güvenlik önlemleri falan çembere alınmış halde, kuş uçurtmayız. İyi de güzel ülkemizi ne ara böylesine güvensiz ve kötü duruma getirdik de bu güvenlik önlemlerine gerek duyduk????? Şuna benzetirim, ikinci ve daha büyük modern bir hapishane yaptık ya, işte buna övünülmesine benzer. Nokta.

Rumlar, Kuzeyde kalan mülklerinin kullanım kayıplarının hesabını yapmışlar, toplam 16 milyar 500 milyon EURO olarak açıkladılar. İyi güzel de, Türklerin kayıplarını da hesapladılar mı bari Cumhuriyetin işgalcileri olarak, 62 senedir ortak Devletten kovulmamızın zararlarını, üç defa göçmen olmamıza sebep olduklarını, evlerimizi barklarımızı kimilerini yıktıklarını, kimilerinde ikamet ettiklerini, bağımızı bahçemizi tarlalarımızı kullandıklarını, en önemlisi yüzlerce masum insanımızı katlettiklerini, saldırmadık Türk bölgesi bırakmadıklarını, Türklerin yıllarca bağına bahçesine davarının başına gidemediğini, yıllarca ablukada ambargoda yarı aç yarı çıplak ilkel şartlarda yaşam mücadelesi verdiğini, yıllarca korku, endişe, acı ızdırap içinde, sefil halde işsiz güçsüz beş parasız zor şartlardaki yaşamlarının, kayıp edilen yıllarının, maddi manevi zararlarının hesabını da çıkardılar mı bari, bakalım kim alacaklı kim verecekli olacak?

Ama Adaletsiz dünya, durup durduğumuz yerde bize yapılanlarla ilgilenmezler varsa yoksa Rumların kayıpları Rumların mülkleri. Sanki geçmişte veya şimdilerde kayıplarımızı bir tamam verdiler de şimdi sıra Rumlara geldi. Yahu Rumların zararlarına sebep olanlar kendileridir, kendi idarecileridir, kendi kendilerine yaptılar, ne zarar gördülerse kendi kafalarındandır, ayrıca savaş suçlularıdırlar. Varıp kendi ustalarından o ENOSİS’çi ağalarından hem anaları Yunanistan’dan sorsunlar hesabını. Ben tekrarlayım, zira onlar her yerde sildiler tarihleri, deve kuşu misali soktular başlarını kuma da sanırlar hiç biri görmez onları. 21 Aralık 1963, 15 Temmuz 1974. Türkler mi yaptı darbeleri, onlar yıllarca ENOSİS der başka bir şey demez, biz 1955-58 lerde söylerdik Taksim diye, hani yıllardır ağzımıza bile almayık. Nokta.

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }