Ne var ki mecbur bırakıyorlar çünkü bizatihi “tekrarlattıranlar” da tekrarda ısrar ediyorlar! O halde alın bir “tekrar” daha:
SADECE hayatlarımızın değil var olmamızın devamlılığını da sağlayan Anavatan Türkiye’dir.. Şöyle ki eğer geçen zaman içinde Rum-Yunan ikilisine karşı bu adada Türkiye’nin planlı programlı siyasi mücadelesi olmasaydı… İşte o zaman “planlı programlı örgütlenmesi ve Enosisi gerçekleştirme amacındaki mücadelesi ile adadaki Rumlar, Kıbrıs’a egemen olacaklardı…”
“HSYIR asla olamazlardı” demeyin çünkü gün geldi koskoca Türkiye’nin (Osmanlının son dönemlerinde) bizzat kendisi bile işgal altında bir ülke durumuna düşmekle kalmadı, işgal edenler tarafından bölge bölge de paylaşıldıydı da.. Kaldı ki Kıbrıs ne ola ki?
***
DENECEK ki şimdi durup dururken ve artık tarihin tozlu sayfalarında kalmış bu “eskileri” neden yazıyorsun? Yazmak zorundayım da ondan.. Çünkü Kıbrıs’a siyasi çözüm modelleri biçenler bu adada bu çözümü sadece “Rum toplumu ile gerçekleştirebileceğimize” inanıyorlar!
Aslında bu konuya ne zaman dönecek olsam canım sıkılır! Çünkü sadece çocukça bir tahayyül değildir. Adanın Kuzeyinde var olma mücadelemize konmuş, dokundunuz mu elinizde ayağınızın altında başınızın üzerinde patlayacak mayınlar gibi resmen varlığımızı tehdit eden tehlikeli düşüncelerdir! Şöyle ki bu düşünceleri yoğurup şekil vermek ihtiyacı duyan bazı siyasilerimiz “Rumlarla federal bir sistem oluşturabileceğimizi” söylemek bir yana, inanıyorlar da mücadelesini de yapıyorlar!
***
DENECEK ki herkes düşüncesinde özgürdür falan… Hayır! Kimse, adı üzerinde “ulusal davalarda” aklına geleni düşündüğünü söyleyip yayamaz, yazamaz. Böyle bir özgürlük yoktur!
OLMASI için “milletin seçilmişlerinin, ulusal meclislerinin, ilgili siyasilerinin, üst kademelerde mevki sahibi olanların falan…” Karar vermeleri gerekir.. Yine yetmez alınan tüm kararların millet tarafından onaylanması da gerekir..
***
“BUNLARI” NEDEN YAZDIM? Çünkü bu ülkede hâlâ Güney Rumu ile ortak bir sistemde, ortak bir devlet oluşturabileceğimize “inananlar” vardır!
Tabidir ki hür insanın hür fikri olacaktır ama eğer bu “hürriyet” bir ulusal topluluğun özgürlük ve egemenlik mücadelesine tükürmesine kadar varırsa.. İşte burada gereken yapılır. Ki geçmişte artık sadece hatıralarda yada ilgili kitaplarda kaldığınca Türk halkı bu hesaplaşmalarda da bulunmak zorunda bırakıldıydı!
PEŞİN hükümle yazayım: Fakat zaten artık stense de böylesi olaylar yaşanması mümkün değildir çünkü siyasi yönden Rum halkı ile eşit statülerde olduğumuz inancı da bir ulusal mefkûremiz haline geldi.. BU NEDENLE adanın tanınmış Rum devletine karşın tanınmamış Türk devleti de olsak… Hatta Rum devletine göre “korsan devlet” olarak nitelensek de KKTC’nin Rum tarafı ile federal sistem oluşumuna gitmemiz için zaten her bir şeye yeniden ve baştan başlamayı gerektirecektir.. Bu da artık imkânsızı zorlamak olacaktır!
BUNA karşın adada 1974 den beridir kemikleşmiş iki bölge ve iki yönetim erki vardır..
Kİ artık adadaki bu siyasi oluşumu dünyada bilmeyen hatta çoğunlukla benimsemeyen ülke de kalmadı..
***
SONUÇTA bu ülkede Türkiye’nin sayesinde varız, ağır aksak da olsa yolumuza devam ediyoruz. Üstelik siyasetin şah damarında atarken.. Hatta gevezeliklerini bile yaparken! Nitekim dün Sn. Başbakan Üstel Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığını Hüseyin Çavuş’a verdi.. Öncesinde bir başka bakanlık değişimine gitti! Ki ne deniyordu bir süre önce: “Sn. Başbakan bütün milletvekillerine “bakanlık tattıracak!..” Bizde Devlet anlayışı da işte bu kadar vefalı ve alicenaptır! Her milletvekilinin neyse nasip kısmeti mutlaka almakta! Nasip kısmet dedikleriniz de evladiyelik olmakta!
***
VE SÜLEYMAN ERGÜÇLÜ’YE ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUM: Hangi yıllardı unuttum. Bir ara Lefkoşa’ya, BRT’ye falan sıkça gidiyorum. Rahmetlik Ahmet Gazioğlu’nun programlarına çıkıyorum..
HER halde gazetedeki yazılarını okuduğum Süleyman Ergüçlü’yü o sıralarda görüp tanıdım. Güler yüzü sempatik bir delikanlı görünümündeydi.. Hani daha merhaba demeden kanınızın kaynadığı insanlar var ya.. Öylesiydi Ergüçlü..
NEDENSE biz Mağusa’lar hatta şimdilerde bile fil kulesine çekilir gibi adeta kabuğumuzun içine saklandığımız Mağusa’nın sınırlarını aşamadık..
Nitekim rahmetlik İsmet Kotak seçilip milletvekili olduğunda “burada” dediydi bana “ne siyaset olur ne politika!” “Burada” dediği Mağusa idi.. Kısa süre sonra da Lefkoşa’ya taşındıydı..
NE diyordum? Süleyman Ergüçlü’yü Bayrak radyosunda tanıdım. Tabi uzun boylu konuşmalarımız olmadı.. Ama gazetedeki yazılarını da okuduğumu iyi hatırlıyorum.. Erken öldü.. Kendisine Allahtan rahmet ailesine başsağlığı dilerim.