Son kurultayda genel başkanı ve parti yönetimi değişen CHP’nin, 1974 Kıbrıs operasyonundan sonra ne ülkeye ne millete ne de Türk dünyasına faydası olmuştur. Hele dönüp son 20 yıla baktığımızda, Sosyalist Enternasyonal üyesi olup da ülke demokrasisine zerre kadar katkısı olmayan, kuru bir dal gibi güçsüz bir ana muhalefet partisi görürüz.

CHP’nin en büyük özelliği kurultaylarda parti başkanlığını ve idaresini kurşun asker delege yapısıyla koruma mücadelesidir. Baykal ve Kılıçdaroğlu bu işin adeta piri olmuş iki numunedir. Mesela en basitinden yapılması gereken ilk şey üye sayısını arttırmak, partiyi büyütüp tabana yaymak olmalıdır değil mi? Mantık bunu gerektirir. Oysa bugün AKP’nin üye sayısı 11. 241.230, CHP’nin üye sayısı 1.369.430 kişidir. Neden? Çünkü “Partiye hakim olalım yeter, Türkiye önemli değil” anlayışındaki parti ağalarının tek derdi sınırlı üye sayısıyla sınırsız parti içi iktidarı sürdürmektir.

En başta bu sebepten dolayı CHP bir türlü gerçek bir “halk partisi” olamıyor. Tam yedi dönemdir milletvekili olan var, böyle halkçı parti olur mu? Kılıçdaroğlu’nun epey tartışmalara sebep olan danışmanlarının profiline bakmak bile partinin halkçılıkla, solculukla bir işinin kalmadığını gösteriyor.

Son 20 yılda CHP sadece durumu idare etmek için kurgulanmış ve her seçimde en az 15-20 milyon insanı uyutma aracına dönüşmüştür. Parti ağalarının tek derdi ise oturdukları makinanın kontrolünü kaybetmemektir. Bunun için yapmayacakları şey yoktur. Dolayısıyla bunların söylediklerini ve söyleyeceklerinin bir hükmü olduğunu sanmıyorum.

Öyle ki CHP’lilerin son 20 yılda yoksullarla, işsizlerle, şiddete uğrayanlarla, kadın erkek eşitsizliğiyle, çevreyle ve daha bir sürü temel meseleyle ilgili söylediği, akılda kalan tek bir cümle bile yoktur. Bir Kıbrıslı Türk olarak CHP’yi son 20 yıldır yakından takip ediyorum, düşünce kısırlığı dışında bir numaralarını görmedim. Türkiye’de sokakta yürüyen ortalama bir yurttaşa ülkenin gidişatıyla ilgili düşüncelerini sorun, CHP sözcülerinden çok daha samimi ve mantıklı tespitler duyarsınız.

CHP’deki düşünce kısırlığı yalnızca Türkiye’nin iç meseleleriyle ilgili de değil. Sözgelimi, son 20 yılda Kıbrıs başta olmak üzere Türk Dünyası ve bölge ülkeleriyle ilgili de akılda kalır tek bir laf ettiklerini dahi hatırlamıyorum. Ecevit’in 1974’teki başbakanlığı dönemini saymazsak, CHP’nin Kıbrıs siyaseti silik, kalıplaşmış ve insana dokunmaktan tamamen uzak bir siyaset olmuştur. Yani Türkiye’nin diğer partilerinden bir farkları yoktur.

AKP’nin Türkiye’nin en eski partisi olan CHP’den öğreneceği çok şey olmalıyken, bir de bakıyoruz ki öğreten AKP oluyor. CHP arkaik, soyut ve pasif bir parti kimliğiyle sürekli iktidardan öğrenen pozisyonda çakılı kalmış vaziyette. Bunu tersine çevirmek zor değil.

Son kurultayda partiye en az Baykal kadar zarar vermiş Kılıçdaroğlu yerine Özgür Özel’in seçilmesi geleceğe dönük küçük de olsa bir umutlanma sebebi olabilir elbette.

CHP’nin son 20 yılında bulunmuş bir siyasetçi olarak, özellikle son dönemde nelerin yanlış yapıldığını gördüğünü ve bunları düzelteceğini söylüyor. Eski verimsiz ve sığ muhalefet anlayışından çıkıp halkın gerçek sorunlarına dokunmaya başlarlarsa bir şansları olabilir.

Partinin ismindeki cumhuriyet ve halkçılık kavramlarının hakkını vermeleri gerekiyor. Bülent Ecevit’in yarattığı Karaoğlan efsanesi halkçılık kavramının altını doldurabilmenin bir sonucuydu. Özel’in bilhassa Ecevit’in 1970’ler siyasetinden dersler çıkarması gerekir. Partinin üye sayısını arttırması, üzerine ölü toprağı serpilmiş hantal örgüt yapısına son verip dinamik bir işleyişe kapı açması da şarttır. Umarım partinin silik ve klişe Kıbrıs politikasından kurtulmayı da hedefliyordur.

Tüm bunları yapabilir mi? Bekleyip göreceğiz.