Dünkü yazımı okuyan bir arkadaşım, “Peki, ama dedi bu kadarı da çok olmadı mı?”
Sözünü ettiği benim, “T.C.’deki seçim boyunca Kıbrıs siyasi sorununun partiler üstü bir tutumla propagandaların, kıyasıya eleştirilerin dışında bırakılmış” olmasına yönelik yorumumdu.
GENELDE söylediği şuydu: “Evet Kıbrıs siyasi sorunu soğutulmuştu. Hatta artık ‘yokmuş’ gibi davranılıyordu. Elli yıldır da Kuzey’de hatta Güney ile ticari, ekonomik ve ötesi bazı insani ilişkilerde Güney ile iş birliği yapacak kadar da olağanlaştırılmıştı.”
“FAKAT Türk tarafı hâlâ 1974’deki Barış Harekâtı’nın ötesinde değildi ve elli yıldır da “çözümsüz, dünyadan tecrit edilmiş varoluş savaşımı veren bir siyasi konumda” olmasıydı.
ARTI “Eğer Türkiye bir vilayeti gibi maddi manevi parasal yardım ve planlı bağışlarda bulunmamış olsa Kıbrıs Türk halkı bir dakika bile ayakta duracak takat ve varoluş konumunda da değildir…”
Dolayısıyla böyle bir sorunun seçim kampanyalarında suskunlukla geçirilmesi sanki adada bir çözüm olmuş gibi davranılması sadece alakasızlık değil, büyük bir siyasi gaftır da.”
***
GERÇEKTEN ÖYLE Mİ? Bu eleştiriden sonra bir daha düşündüm: “Gerçekten de yılları geride bırakarak yarım asrı aşkın süredir nedir bu adada geleceklere yönelik gözlediğimiz?” Mesela “çözüm” mü?
BM’lerce tanınmış ayrı bir devlet olarak Kuzey’de “resmen” yerimizi almak mı?
“Gelecekleri” yetişmekte olan çocuklarımızın, gençlerimizin tüm siyasi kaygılardan azade bir dünya devleti ve insanı olarak kucaklaması mı?
Varlığını Kuzey Kıbrıs Türk vatanı yurttaşı olarak tüm dünya ülkelerinde tescil edecek kimlik sahibi oluşuyla sürdürecek özgürlük ve egemenliğe kavuşması mı?
PEKİ, AMA aradan yarım geçmesine karşın bunların hangisine sahip olabildik ki? Kısaca dünyanın hatta bölgenin neresindeyiz? “Yarın” ve ötesi geleceklerde “ne olacağını bilebilmekte miyiz?.. Ve ilahi…
***
GERÇEKTEN ÖYLE MİYİZ? Soruya “Herkesin takdiri kendine göredir” cevabı da verilir, “İyi ama daha dün Türkçe konuşan Devletler Topluluğu’na gözlemci üye olacağımız kadar da bu adada varız” demek de mümkündür…
Fakat doğrusu arkadaşın serzenişlerini de yabana atmadım. Çünkü hâlâ sonuncusu Montana’da cereyan eden “çözüm üzerine arayışlardı” ki umut kırıcı olmaktan öte değildi.
O yıllardan beridir siyasi çözüm arayışlarını bir yana atarak artık dönbaba olduğumuz Kuzey’in daracık sınırları arasında sadece oyalanıyoruz.
ZAMAN zaman canımız sıkıldığında erken seçim yapıyor ferahlıyoruz.
Olmazsa en lüksünden arabalarımızla yollara çıkıp ölüp öldürülüyoruz.
DAHASI kırk yıllık üniversitelerimizi batırıyor, millet ilaçsızlıktan kıvranır, pahasından dolayı satın alamayarak intiharı göze alırken biz kullanım süreleri geçtiği için imha ettiğimiz ilaçları, adına orman dediğimiz üç dört ağaçlık korulukları bile yakıyoruz.
VESSELAM hayattan bile intikam alırken fakat “satın alınamaması” için bir kilo etin fiyatını uydu yapıp uzaya fırlatıyoruz.
EĞLENİYORUZ ki bizi “ne Kıbrıs meselesi ırgalıyor ne Erdoğan’ın seçimlerde başına gelenler!” Hadi ona da bakalım:
***
KISACA TAKILDIĞIM: Doğrusu Kıbrıs siyasi sorununu Türk tarafı olarak ayakta tutanlardan biri de Erdoğan’dır. En azından uzun yıllardır sürüp giden siyasi sorunun başındaki muhataplardan biri olarak zaman zaman T.C.’deki sorunlardan ne zaman başını kaldırıp bize baksa bir kazanım daha elde ettiğimizce başta parasal yardımlar ve son zamanlarda somut yatırımlarla memnuniyetimizi celp etmektedir.
Dolayısıyla T.C.’deki genel seçimlerdeki başarısını tabii ki memnuniyetle karşılarız.
HER ne kadar şu sıralarda artık rakibi olmaktan çok olanca ağırlığı ile ense kökünde biten Kemal Kılıçdaroğlu faktörü vardır ki henüz seçim sonuçları belli olmasa da bundan sonrası “Kıbrıs siyasetinde” çok daha etkinliğince yer alacaktır…
“NE VAR Kİ öteden beri Türkiye’de iktidara gelip gidenlere karşın ulusal nitelikli Kıbrıs siyasi sorununa yönelik Ankara politikalarında köklü diyeceğimiz büyük değişiklikler olmadı.
FAKAT değişebileceğinin ispatını da bu son seçim arifesi propaganda kampanyaları sırasında Kılıçdaroğlu’lu CHP de gördük. Çok dürtmeden yazayım belki Batı ile Amerika’ya yaranmak kuşkusundan olmalı. Yine ürktüm.
KISACA NEDENİ ŞU: “Türkiye’de Türk-Kürt federasyonundan” söz edebilen politikalar icat edildi. PKK, PYD ansızın ak pak oldu. Yılların uzun ve kanlı sorunlarıyla Türk ulusuna yönelik siyasi saldırıları, bir anda kardeşlik türkülerine dönüştü!
YANİ bugüne kadar sürdürülen dışa yönelik “siyasetlerin” eğer altılı ittifak iktidar olursa değişebileceği imajı verildi.
BİZ BU TİP “barış havariliğinin” yabancısı değiliz zaten kuşkumuz da bu nedenle oluştu. Ki bu ülkede de “Türk-Rum federasyonunu destekleyen siyasi partiler, küçümsenemeyecek oranda yandaşları vardır.”
“HAYIR! Asla olamaz” demeden önce yazayım: Kaç kez oldu bozuldu, olabilecekten Rumlar tarafından yine bozuldu.” Şimdi yine “federal sistem” deniyor.
O ZAMAN elli yıldır emek verilen, Kuzey’de kan tere batarak (iyi veya kötü) kurduğumuz “devleti” “Rum çoğunluğuna dayalı olası federasyonun” neresine nasıl sokuşturacağız, sokuşturacaksınız?
Üstelik bu kaçıncı deneme olacak? Ve bir kez daha sorduracak: “Yoksa adadaki Türk toplumu federasyon sistemlerinin uygulanabilirliğinin deneyimlerinin yapıldığı özel kobayı mıdır?
Düşünmekte yarar olduğuna inanıyorum.
***
KISACA TAKILDIĞIM: “MAĞUSA! O ÇİLELİ KENT!
Ki Lefkoşa payitahtının ve ekabirinin mesire yeri olduğu için Barış Harekatı’ndan bu yanadır mesela bir Girne olamadı.
Neyse 1900’lerden kalma Namık Kemal’in Mağusa’sı 2023’lerde Rum’dan ganimet Maraş’ına karşılık yine potaya giremedi. Bir gün nedenlerini bir daha yazarım da şimdi gelelim şu Fi tarihinden kalma ve asla bitmeyen, bitti denilen yerde yeniden başlayan “kanalizasyon çalışmaları” sorununa… Ki felaket ikincidir tekrarlanıyor.
MAĞUSA bir kez daha birincisi olmadığı için ikinci kanalizasyon çalışmaları bedeniyle yeniden kazılıyor.
Yollar trafiğe yeniden kapatılıyor, insanlar hiç tanımadıkları mahallelerden, boş tarlalardan, arabaların gidip gelirken açtığı patikalardan kendilerine gidecekleri değil; sağ salim işlerine ya da evlerine ulaşabilecekleri güzergâhlar açıyorlar. Tank olsa dayanmaz maşallah arabalar bu görevi de yerine getiriyorlar.
VE ÇUKURLAR, topraklar, tozlar derken “Allah”ın tayin edeceği trafik görevlileri gelse yine de kentte doğru dürüst ve uygunluğunca kullanılacak tek bir yol olmamacasına ve sanırsınız ki suri İsrafil gökten inmiş de her tarafı tarumar edip viran eylemiş gibi kelle koltukta seyrüsefer eylerken… O trafik felaketi içinde günde bir iki kilot değiştirmek zorunda kalsanız da yine yetmemekte.
VESSELAM çekilen eza cefa fedakârlığa dayalı vatan millet davası değil, ileride hele bitsin bu kez de “arıtma tesisi” borularun tıkanması gibilerinden sorunlarıyla devam edecek “büyük kanalizasyon” proje ve yapımı Mağusalının anasını ağlatmaya devam ediyor.
“PEKİ ne olsun” diyorsanız biraz daha ve gerekli denetimlerle ve de sürücülere yardımlarla azıcık daha rahatlatılacak trafiği sağlayabilme…