EGEMEN EŞİTLİĞİN HUKUKİ VE MEŞRU ZEMİNİ VAR MIDIR?
Hiç kuşkusuz bir halkın ulaşabileceği en yüksek mertebe yönetildiği yapının bir devlet haline gelmesi ve bu devletin BM nezdinde egemen eşit olarak kabul görmesidir. KKTC gerçeğin...
Hiç kuşkusuz bir halkın ulaşabileceği en yüksek mertebe yönetildiği yapının bir devlet haline gelmesi ve bu devletin BM nezdinde egemen eşit olarak kabul görmesidir.
KKTC gerçeğinden de çok iyi anlaşılacağı gibi; bir ülkenin kendine devlet demesi veya bağımsızlık ilan etmesi uluslararası camiada kabul göreceğiniz anlamına gelmiyor.
Öncelikle sizin ilan ettiğiniz devlete itibar edilmesi ve talep ettiğiniz egemen eşitliğin kabul görmesi için uluslararası hukuka uygun olması ve meşru görülmesi gerekmektedir. Aksini iddia eden beri gelsin…
BM Güvenlik Konseyi’nin 541 ve özellikle 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilânını ayrılıkçı ve yasadışı bir hareket olarak tanımlamış ve bu kararında tüm devletlerin KKTC’yi tanımaması çağrısı da açıkça yer almıştır. BM’nin bu kararları yürürlükte olduğu ve özellikle veto hakkı olan beş daimi üyenin varlığı düşünüldüğünde kısa ve orta vadede bu kararları değiştirmenin ise neredeyse imkânsız olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, KKTC için egemen eşitlik argümanının hukuki dayanağı olduğunu iddia etmek hayalcilikten ibaret olur.
KKTC hukuki temelden yoksunken uluslararası camiayı ikna edebilmek için meşru bir zemin yakalayabildik mi?
BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararları elbette değişmez değildir. Ancak, değiştirilebilmesi için başta veto hakkı olan üyeler olmak üzere BM üyelerini ikna edebilecek meşru bir zem mutlaka yaratılmalıdır.
Mevcut liderliğin en büyük hatası ve başarı şansını sıfırlayan en vahim faktör kendi ifadesiyle geçiş yaptıkları “Yeni Siyaset”in altyapısını oluşturmamasıdır veya oluşturamamasıdır.
KKTC Cumhurbaşkanı ve ekibi, önceki Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın Crans Montana’da yarattığı fecaat ve Kıbrıs Türkünün kuşatılmışlığı olgusunu maalesef fırsata çeviremedi veya fırsata çevirmesi gerektiği evsafına mücehhez olamadı.
Yukarıda da vurgulandığı gibi; BM Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararları yürürlükte olduğu sürece bugün olduğu gibi yarın da ne dost ülkeler ne soydaş ülkeler ne de diğerlerinin egemen eşitliğimizi kabul etmesi mümkün olmayacaktır.
Başta BM’nin veto hakkı olan ülkeleri olmak üzere uluslararası camiayı ilgili konsey karalarını değiştirmesine ikna edecek meşru bir zaman mutlaka ortaya koymamız gerekmektedir.
Üzülerek tekrar ifade etmek isterim ki; Sayın Tatar ve ekibi meşru bir zemin yaratabilecekleri tarihi bir fırsatı bertaraf etmişlerdir.
Sayın Akıncı’nın Crans Montana’daki her türlü tavizkar tutumuna ilaveten ittifak ve garanti anlaşmalarının tartışılması tuzağına düşmesi, Rum tarafının siyasi eşitlik gibi federasyonun temel parametrelerini dahi kabul etmemesi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ni işgal altında tutarak Kıbrıs Türkünü dünyadan tecrit etmesi gerçeği karşısında; Sayın Tatar ve ekibi bu gerçeği dünyaya haykırıp masadan çekilseydi meşru bir zemin yaratabilirdi.
Sayın Tatar ve ekibi hukuki ve meşru zeminden uzak “Egemen Eşitlik” şeklinde özetlenen ve dış dünya tarafından BM parametrelerine aykırı (ayrılıkçı) olarak algılanan yeni siyaset anlayışı yerine masaya geri dönmenin şartını Rum tarafının siyasi eşitlik gibi BM parametrelerini kabulü ve Kıbrıs Türkünün spor, ulaşım ve diğer alanlardaki tecrittin kaldırılmasına bağlaması daha rasyonel bir yaklaşım olurdu.
Bu sayede, BM parametrelerinden uzaklaşarak federatif bir çözümü reddeden bir algı yaratmaz ve Rum Kesiminin halen olduğu gibi ekmeğine bal sürmüş olmazdık. Üstüne üstlük, Kıbrıs Türkünün mağduriyeti üzerinden uluslararası camianın da desteğini alabilirdik.
Sonuç olarak; her ne kadar hegemon güçlerin Kıbrıs sorunundaki etkisini göz ardı etmemekle beraber, KKTC olarak güdeceğiniz yeni siyasetin itibar görmesini samimi olarak murat ediyorsanız özellikle hegemon güçleri ikna edebilecek ölçüde meşru zeminde siyaset yapmanız gerekmektedir.