Geçen hafta Lefkoşa’dan Karpaz’a gidip birkaç gün geçirdik. Kısa seyahatimiz genel olarak keyifliydi keyifli olmasına ama hazine değerindeki sahillerimizin turizm adına ne kadar verimsiz kullanıldıklarını görmek canımızı sıktı.

Bizim siyasilerimiz ülkenin tüm turizm anlayışını kumarhaneler üzerine inşa ettiği için sahillerin turizm adına nasıl daha verimli kullanılabileceği üzerine kafa yormazlar. Yaz başında, plansız ve altyapısız inşa edilen oteller yüzünden denizlerimiz adeta dışkı yatağına dönmüş, otellerin havalı plajları insan dışkısıyla dolmuştu.

Neden? Çünkü devletimiz herhalde bu koskoca otellerin atıklarının nereye gideceğini önemli bir mesele gibi görmediğinden olacak, bu otellere artırma tesisi yaptırma zorunluluğu getirmemişti. Anayasaya göre bunların hepsi suçtur.

Yapılması gereken sözünü ettiğim sahillerde yaşayan insanların butik işletmeler kurmasını teşvik etmek, doğa ve deniz turizmini böyle geliştirmektir. Arkasından mesela elimizdeki tarih hazinesi Mağusa oyuna dahil edilip doğa ve deniz turizmi tarih turizmiyle takviye edilebilir.

Ama bizim gelmiş geçmiş yöneticilerimiz böyle bir vizyon geliştirmemişler, kumarhanecilik ve betonculuğu turizm zannetmişlerdir. Böyle giderse nefes alacak yerimiz kalmayacak ama şimdilerde bazı yasal değişikliklerle 800 kişilik yeni oteller ve casinolar açmayı planlıyorlar. Kurtarılmış üç köyümüz Kaleburnu, Avtepe ve Kuruova ile ilgili de sinsi planlar olduğunu köylülerden duydum.

Karpaz gezimizde Avtepe-Drahona Gasto Mağarası yürüyüş parkurunda yürüdük ve yolun temiz bakımlı olmasına sevinirken Drahona kral mağarasının merdivenlerinin kırık olması keyfimizi kaçırdı.

Bir başka gün Elisis-Ayıa Varvara istikametinde Mavroi dere ve vadisinde yürüdük ve gerçek Kıbrıslılarla karşılaştık: Hür eşeklerle. Onlar da az çekmiyorlar köylülerin elinden. Hesapta Çevre Dairesi kurdular ama eşekler kimsenin umurunda değil.

İki parkurda da 5-10 keklikle karşılaştık. Yürürken, aslında çevreci olduklarını iddia eden avcıların o güzelim doğaya bıraktıkları fişeklerinin yarattığı kirliliği de gördük. Avcıların doğa ve kuş düşmanlığının travmatik nedenlerini gerçekten çok merak ediyorum.

Her iki parkurda da yürüyüş boyunca iki çanta fişek kapsülü topladık ve yürüyüş yolunu temizlemeye çalıştık. Kuşa atılan fişeğine sahip çıkamayan avcının silah ruhsatına ödeyeceği paraya devletin ihtiyacı yoktur. Kuşları katlettikleri yetmezmiş gibi bir de o güzelim doğayı yıllarca kirletecek fişekleri geride bırakıp gidiyorlar. Bu işin tek çözümü bu bölgede avcılığın derhal yasaklanmasıdır.

Gelelim Kaleburnu köyümüze… Kaleburnu’nda Türk’ü Rum’u herkesin gidip sahilde ailesiyle eğlendiği, güzel fırın kebaplarıyla meşhur Boylu Resturant neden küçük bir hotel yapamıyor? Çünkü onun 800 kişilik kumarhane açmaya yetecek sermayesi yok.

Ama gerçek turizmi yapan Boylu. Kumarhaneden turizm olmaz. Kimseyi daha fazla kandırmayın. Ozanköy’den Yeni Erenköy arasında o uzun hat boyunca adamakıllı otel hizmeti veren tek yer Balcı Oteldir. Doğasıyla, deniziyle, güneşiyle, yemekleriyle ve temizliğiyle öne çıkıyor çünkü.

Müşterileri de o yüzden geliyor zaten. Bölgede gerçekten turistik faaliyet gösteren tek yer. Gerisi “casino turizm endüstrisi” içinde yer alıyorlar ama gerçek turizmle ilgileri yok. Çünkü onlar endüstri.  

Belki de yöneticilerimize koca bir bravo çekmek lazım. Sizler Makarios’un yapamadığını yapıyor, kahraman Kıbrıslı Türkleri sahillerinden, köylerinden, topraklarından, ekmeklerinden ediyorsunuz. Bu bölgede “Ayia Varnara tilkisi” diye bir söz var sanki sizin için söylenmiş gibi.  

Hem öyle tilki olun sonra da bize milli nutuklar atın. İnsanını, toprağını, denizini, eşeğini, hayvanını koruyamayan bir siyasetin neresi milli olabilir Allah aşkına?