Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eski danışmanı Aydın Ünal, son yazısında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde yaşanan toplumsal dönüşümleri ele alan bir yazı paylaştı.

Ünal, Hindistan sineması üzerinden başlattığı kültürel öykünme eleştirisini KKTC’ye taşıyarak, Kıbrıs’taki bazı kesimlerin Batı’ya benzemek uğruna milli kimliğini kaybetme noktasına geldiğini savundu.

Yazısında, Batılı yaşam tarzını benimseyen, AB’ye entegrasyon isteyen ve Türkiye karşıtı tavırlar sergileyen kesimlerin KKTC’yi başka bir noktaya sürüklediğini ifade eden Ünal, “Türkiye’nin işgalci olduğunu savunmaktan, büyükelçiye ‘defol’ demeye kadar varan bir yaklaşım var” dedi.

Kıbrıs’ta dine ve başörtüsüne karşı yükselen tepkileri “milli güvenlik tehdidi” olarak nitelendiren Ünal, Ada’da yaşanan kültürel ve ideolojik dönüşümün tehlikeli boyutlara ulaştığını belirtti. Kumarhaneler, üniversiteler ve son günlerde başörtüsü etrafında yapılan tartışmalara dikkat çeken Ünal, KKTC’nin “dışardan işgal edilemeyen ama içerden çürüyen” bir yapıya dönüştüğünü ifade etti.

Yazısının sonunda ise dikkat çeken bir çağrıya yer veren Ünal, “51 yıl sonra Kıbrıs’a bir kez daha Barış Harekatı yapmak, Kıbrıs’ı kurtarmak kaçınılmaz görünüyor” diyerek sert bir uyarıda bulundu.

Aydın Ünal'ın yazısının tamamı şöyle:

"Hindistan sineması dünyanın en üretken ve en renkli sinemasıdır; sadece çer-çöp değil oldukça kaliteli filmler de çekilir. Nüfusu 1,5 milyara yaklaşan Hindistan’ın o çok dilli, çok dinli, çok etnili yapısı hakkında filmlerden küçük de olsa fikir edinmek mümkündür. Hindistan uzun yıllar İngiliz işgali altında kaldı. Filmlerden gördüğümüz kadarıyla Hindistan üniversite gençliği, üniversite mezunları ve elit kesim işgalci İngilizlere karşı büyük bir hayranlık içindeler. Konuşmalarında sıkça İngilizce kelime ve cümleler kullanıyorlar. Kılık kıyafetlerini, yaşam tarzlarını, yeme içme alışkanlıklarını, müzik ve eğlencelerini İngilizlere, genel olarak Batı’ya uydurmaya çabalıyorlar. İsimlerini Hristiyan isimlerinden seçiyor, haç dövmeleri yaptırıyor, haç takılar takıyorlar. Hemen hepsinin hayali kapağı İngiltere’ye, ABD’ye atmak. Ülkenin büyük kesimi çok yoksul ve kast sistemi var; gençler, elitler doğal olarak böyle bir halkın içinde yaşamaktan sıkılıyor, bunalıyor, halkı da aşağılıyorlar.

Filmlerde Hint gençliğinin bu taklidini, bu öykünmesini izleyince insan manzaraya acıyarak, üzülerek bakıyor. Oysa Türkiye’de manzara hiç de farklı değil. Hatta işgalci İngiltere’ye, Batı’ya benzemek Türkiye’de kuruluşundan bu yana devlet politikası. Ancak Hintlilere dışardan bakabildiğimiz için gördüğümüz o acınası, o içler acısı manzarayı, Türkiye’ye içerden baktığımız için göremiyoruz.

Aslında elimizde bir ayna var: Kıbrıs, daha doğrusu KKTC. Yavru vatanda yaşananları dışardan izlemek ve aynaya bakar gibi “biz de bu muyuz?” demek imkanımız var.

KKTC, son yıllarda farklı tartışmalarla gündemimize geliyor. İsraillilerin Ada’dan toprak alması, seçimler, kumarhaneler, üniversiteler ve en son da başörtüsü tartışmaları.

KKTC’de bir şeyler oluyor. Ada’nın Batı’ya öykünen, Batılılar gibi düşünmek, onlar gibi yaşamak ve onlara entegre olmak, hatta asimile olmak isteyen kesimi ülkeyi başka bir noktaya taşıyor. AB vatandaşı olmak, Schengen vizesine kavuşmak, o yıllardır öykündükleri Batı ile “kucaklaşmak”, o potada eriyip gitmek için can atıyor, Rumlarla aradaki sınırın kalkmasını istiyorlar. O kadar ki, Türkiye’nin Ada’da işgalci olduğunu açık açık savunmaktan, Büyükelçiye “defol” demekten bile artık kaçınmıyorlar.

Rumlar, 51 yıl önce soykırım yapmak istedikleri Türkleri bağırlarına basarlar mı? Tıpkı Rumlar gibi, “bakın biz de sizin gibiyiz” deme amaçlı alkol kullanmak, domuz eti yemek, “modern” giyinmek Rumları ikna eder mi? Dine değil de, İslam’a mesafe koymakla, ultra-laik görünmekle, başörtüsüne alerji duymakla Rumların sempatisi kazanılır mı? Daha da ileri gidelim: Türkler dinlerinden çıkıp “Hristiyan olduk” dese Rumlar, Batılılar, kucaklarını açar mı?

Batı’nın laikliğinin de, sekülerliğinin de, aydınlanmasının da, uygarlığının da Hristiyanlıktan doğduğunu, Hristiyanlık ile şekillendiğini, Haçlı değerlerini hala sımsıkı muhafaza ettiğini, Rumların ise dinleri konusunda çok daha tutucu olduğunu Kıbrıslı Türklere kim anlatacak?

Dışardan bakınca çok zavallıca, acınası bir durum değil mi? İşgalcisine, azılı hasmına, celladına aşık olmak değil mi bu?

Kıbrıs, tamamen yanlış bir Batılılaşma ve modernleşme ideolojisi altında çürüyor, çözülüyor, kimliğini, benliğini kaybediyor. Dışardan işgal edilemeyen Kıbrıs, akan onca kana, onca şehide rağmen şimdi içerden işgal ediliyor.

KKTC’de başörtüsüne karşı, dini değerlere karşı, Türkiye’ye karşı gittikçe yükselen ve çoğalan tepki ciddi bir tehdide, milli güvenlik tehdidine dönüşüyor. KKTC, özellikle kumarhaneleriyle, bu çukurun beslediği dinsizlik tehdidiyle, genç kızların hayatını karartan bataklıklarıyla alarm veriyor.

Kıbrıs’ta başörtüsüne karşı eylem yapmak, Türklüğe, Müslümanlığa, Kıbrıs mücadelesine apaçık ihanettir. 51 yıl sonra Kıbrıs’a bir kez daha “Barış Harekatı” yapmak, Kıbrıs’ı kurtarmak kaçınılmaz görünüyor.

Bir de Kıbrıs’taki bu acı, acınası manzaraya bakıp, Türkiye’yi de etraflıca masaya yatırmak gerekiyor."