Gördüğümüz Yılı Aratmasın

Abone Ol

Pandemili yıllara kıyasla, ya da 6 Şubat Depremi’nin yaşandığı o kara yıl olan 2023 ile mukayese ettiğimizde, 2025 bizi ölümle çok burun buruna getirmedi diyebiliriz.
Ya da diyebilir miyiz?
Çünkü bu ülkede “fena değildi” dediğimiz her yıl, genelde bir sonrakine fena olması konusunda davetiye çıkarır.
Gazze’de çocuklar, ateşkes olmasına rağmen hâlâ ölüyor. Bizim yollarda ise 45 can, pisi pisine trafiğe kurban gitti. Trafikte hız limiti var, alkol alma limiti var ama lafazanlık limiti yok malum.
Ünlüler cephesinde ise bu yıl ölüm epey mesai yaptı.
Volkan Konak, bizde konukken gitti biliyorsunuz.
Perihan Aziz’i, Neriman Cahit’i kaybettik. Asil Nadir’i uğurladık.
Türkiye tarafında ise sanki takvim değil de bir “nostalji listesi” çalıştı bu yıl. Ferdi Tayfur’u, Edip Akbayram’ı, İlhan Şeşen’i, Osman Sınav’ı, Muazzez Abacı’yı, Deniz Arman’ı, Arif Erkin Güzelbeyoğlu’nu aldı 2025. Az değil, hafif de değil. Bunlar bir kuşağın fon müziğiydi.
Güllü’yü de analım. Gerçi merhumenin ölümü de hayatı kadar şaşalı olduğu için haber bültenleri sağ olsun, unutturmuyor.
Azrail global olarak da boş durmadı.
Brigitte Bardot gitti geçenlerde. Kimileri faşist dedi, kimileri başka şey. Ama güzel kadındı. Güzellik de bazı şeyleri örtüyor canım.
Robert Redford’u, Gene Hackman’ı yitirdik. Biz onların filmleriyle büyüdük; şimdiki nesil algoritmayla büyüyor, arada fark var.
Val Kilmer zamansız gitti. Richard Chamberlain ise “ben bu kadar yaşadım, yeter” der gibi gitti.
Ozzy Osbourne’u kaybettik. Çılgın Tren gibi yaşadı gitti. Chris Rea da gözlerini kapattı. Christmas şarkıları artık biraz daha hüzünlü.
Bu kadar ölümden bahsetmek yeter deyip geçelim. Zaten memleketin meseleleri ölümden beter bazen.
Ülkemizde yıllardır biriken yolsuzluklar ve usulsüzlükler, uzun zamandır bekleyen iltihaplı bir sivilce gibi 2025’te patladı. Sıkmakla geçmedi tabii. Tutuklamalar, ifşalar, dosyalar havada uçuşuyor ama adalet beklentisi yine bir sonraki yıla ertelendi. Biz bu “seneye” işini iyi biliriz.
2026’da bizi bekleyen şeyler arasında artık alıştığımız geçim sıkıntısı var. Bir de “işler neden ilerlemiyor?” sorusuna verilen klasik cevap, “Sıkıntı var” parmakla ya kuzeyi ya da güneyi ya da ortağı gösterme alışkanlığı o kadar gelişti ki, otomatik oldu.
Sanki ülkede her şey güllük gülistanlıkmış gibi, hükümetimizin ceza yasası üzerinden ifade özgürlüğüne göz dikmesi de cabası. Bütün kuşlarla bitmiş, leylek kalmış gibi. Kolları sıvayalım; kavga var yine.
Bir tarafta ölçüsüz ve mantıksız bir zenginleşme, diğer tarafta aynı oranda ölçüsüz ve mantıksız bir fakirleşme… Uçurum 2025’te büyüdü, 2026’da da “genişleme çalışmaları” devam edecek gibi duruyor. Sosyal patlamalar için geri sayım başladı diyebiliriz.
2026’da sandıklarda olacağız.
Anayasa gereği yerel seçimlerde belediye başkanlarını ve muhtarları seçeceğiz. Başbakan ne kadar “bu yıl olmaz” dese de, akıl bir genel seçim, hatta bir UBP kurultayı emrediyor. Gerçi bizi yönetenlerin akılla pek sık görüşmediklerini biliyoruz.
Bir de Anayasa değişikliği var. Sulandırmaya çalışacaklar. İzin vermeyelim. Arabayı park eden valeye para sıkıştırır gibi bu değişikliğin içine bir şey sıkıştırmaya çalışmayın.
2025’te sandığa gittik. Tufan Erhürman’ı Cumhurbaşkanı seçtik. CTP’liler sandığa gitti, Sıla Usar’ı CTP Genel Başkanı seçti. Bunlar önemli değişiklikler. Etkilerini 2026’da göreceğiz.
“Allah gördüğümüz günü aratmasın” duasını çok severim ben.
Bu kez ufak bir revizyon yapalım:
Gördüğümüz yılı aratmasın.
Bir de mümkünse, biraz güldürsün.
Çünkü bu memlekette mizah, hâlâ en sağlam savunma hattımız. “Deliliğe vurma” diyoruz ya ondan.
Mutlu, sağlıklı ve mümkünse, bizim dalga geçtiğimiz, aklımızla dalga geçilmediği bir yıl olsun.

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }