Hakaret ve saldırı içeriden gelince…

Abone Ol

Aysu Basri Akter meslektaşımızdır. Arkadaşımız olduğunu da düşünürdük. Meğer değilmiş. Mesleklerini yapmaya çalışan; uzun ve yorucu bir günün ardından Cumhurbaşkanı’na soru sorma fırsatı bulduğu için yorgunluğunu unutarak gece yarılarına kadar çalışan gazetecilere “Havuz Medyası Mensubu” demek kadar ileriye gitmiş olması gerçekten üzdü beni.

Sanki bu programlar son 10–15 yılda icat edilmiş gibi. Hüseyin Ekmekçi, kendisinin BRT Müdürü olduğu dönemde de yapıldığını hatırlattı. Ben daha da öncesine, onun hatırlayamadığı yıllara götürebilirim.

Hasan Hastürer hatırlayacaktır mesela. Rauf Denktaş ona bir program sırasında, “Saçların çok uzamış, kulaklarını kapatıyor. Söylediklerimi herhalde duyamıyorsun” demişti. Hasan Abi de, “Siz de BRT’nin bütün makyajını bitirdiniz” diye karşılık vermişti. Gülmüştük. Daha doğrusu, 26–27 yıl önceki o “Gazeteciler–Cumhurbaşkanı Buluşması” programına davet edilen birkaç gazeteciden en genci olarak, soru sormak için cesaretimi toparlamaya çalışıyordum. Ama kimse “Neden o davet edildi, bu edilmedi?” diye tartışmıyordu.

Yine bir dönem Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu medya buluşması yapmıştı. Hasan Kahvecioğlu, ben ve birkaç meslektaşımız daha Çavuşoğlu’na dilediğimiz gibi sorular sormuş, yanıtlarını büyük ölçüde almıştık. O zaman da aynı “sesler” çıkmıştı: “Neden bu gazeteciler?”, “Neden BRT’de değil de Elçilikte?”

Gazetecilikte kıskançlık hep vardır. Ben de bazı meslektaşlarımı kıskanırım bazen. Ama telefonu açar, “Kıskandım. Keşke benim aklıma gelseydi. Ya da ben yakalasaydım derim”

Ekmekçi teyit edecektir. “Alo Ben Beşir” manşetini attığı gün arayıp, ne denli kıskandığımı söylemiş, ama tebrik etmiştim. Kıskançlık iyidir ama kötü niyetle birleşince, işte böyle bir şey çıkar ortaya ne yazık ki.

Açık konuşayım, çok umurumda değil. Herkesin ne dediğine bakarak yol yürümem. Ama Aysu Basri’nin “herkes” olmadığını düşünürdüm. Bu saldırının ondan gelmesi gerçekten yaraladı.

“Ben saldırmadım, sadece bir duruma işaret ettim” diyeceğini biliyorum. Ama kazın ayağı öyle değil işte.

Hiç düşündü mü Medya Etik Kurulu Başkanımız?

Hayatını bu meslekten kazanan, çocuklarının rızkını gazetecilik güvenilirliği üzerine kuran, bir gün işsiz kalmasının onun için felaket anlamına geldiği meslektaşlarının kredibilitesini “Havuz Medyası” gibi çirkin bir ifadeyle zedelemenin nelere mal olabileceğini?

Bir gazeteciyi hapse atmakla, onun güvenilirliğini sarsmak arasında çok da fark olmadığını bilmiyor mu? Biliyor ama işte.

Ne olmuş yani Güven Arıklı, Hüseyin Ekmekçi ve Canan Onurer tercih edildiyse? Daha önce de kendisi tercih edilmişti birçok kez. Biz tutup onun gazeteciliğine laf mı ettik? Programı izleme zahmetine katlananlar, bunun “söyle bana, söyleyeyim sana” türünde bir program olmadığını görür zaten. Çünkü oradakiler gazeteci. Mesleğe sonradan sızan bazıları gibi aktivist değil. Ya da itham ettiği gibi PR görevlisi değil.

Madem geçmişe gidiyoruz, 2011 yılının Temmuz ayını da hatırlamakta yarar var artık. Aysu Hanım, AK Parti Genel Merkezi’nin 8’inci katında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile karşılıklı su böreği çiğneyen gazetecilerden biri değil miydi? Evet, oydu. Ben de o beş gazeteciden biriydim. O yüzden biliyorum. O zaman “havuz” yoktu da şimdi mi var? O zaman gazeteci seçimi normaldi de şimdi mi sorun oldu?

Siyasi olarak BRT Müdürü olarak atanırken “Hayırlı olsun” deyip destek verenlere karşı, bugün sadece mesleklerini icra ettikleri için böyle sözler söylenmezdi.

Kırgınım. Hem kırgın hem kızgın.

Medya Etik Kurulu Başkanı’na — dolayısıyla da kuruluşuna ilk imza koyuculardan biri olduğum ve bugüne kadar hep saygı duyduğum Medya Etik Kurulu’na — artık güvenim kalmadı. Bundan böyle verecekleri kararları da tanımayacağım.

Hadi avaracılar dedikoduya, hasete; biz işimize.

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }