Küçük yaşlardan kelle koltukta Var Oluş Mücadelemizin bütün aşamalarında hayatını ortaya koyanlardan birisi olarak birlik beraberlik, yardımlaşma dayanışma ruhuyla Ulu Önder Atatürk’ümüzün izinde Dr Küçük ve Rauf Denktaş’ın arkasında, Anavatanımız Türkiye’nin destekleriyle bin bir badireden geçerek kurtuluş ve özgürlüğe kavuşmamız kolay olmamıştır.
Ne var ki, aradan geçen 51 yıllık sürede Cumhuriyetimizi de kurmamıza rağmen maalesef Milli ve Manevi değerlerimizde yıpranma, birlik ve beraberliğimizde gerileme yaşanması ne yazık ki duraksamadan artarak günümüzde de devam etmektedir. Bunda maalesef yönetimlerin bilerek bilmeyerek sebep olduğu ortadadır. Kutuplaşmalar içten- dıştan beslenmiştir. Bunda Güney’den AKEL ve yabancı güçlerin rolü büyüktür. Ne yazık ki bu Mücahit Halkı eski birlik beraberlik timsali olduğu günlere geri döndürecek bir oluşum yapılamadı veya yaptırılmadı.
Habire Hükümetler kuruldu dağıldı, Güney ve dünya bizimle uğraşırken biz de birbirimizle uğraştık, didiştik durduk. İş bilmez, liyakatsiz, erbabı olmayan kişilerin partilerce yönetimlere getirilmesi, sen ben kavgasını, partili partisiz mücadelesini, iyi yönetilmez kargaşasını beraberinde getirdi. Makam hırsı, koltuk kavgası partiler arası çekişmeden parti içi çekişmelerine sıçradı, bu durum ayni evde ana baba ve kardeşler arası tartışmalara kadar sirayet etti. Yönetim zafiyetlerinden, tekrar seçim kazanma hesaplarıyla hesaplı hesapsız kararlar alındı, dış ülkelerden ülkemize kontrollü kontrolsüz ve takipsiz göçmenler, öğrenciler/güya öğrenci olanlar yahut sözde turistlerin akınına uğradı. Ülkemize gelen kaldı, amanla yerli nüfusun üzerine çıktı. İşte ne olduysa bundan sonra oldu.
Hırsızı, soyguncusu, soysuzu, sahtekarı, esrarcısı, tetikçisi ülkemize üşüştükçe üşüştü. Durum nereye vardı yazmaya gerek yok. Ne asayiş kaldı ne huzur, Polisimiz, yönetimlerin yıllar içinde hesapsız kitapsız işlerini, ihmallerini belki de partisel veya kişisel menfaatlerinin sebep olduğu aksilikleri temizlemeye çok uzun zaman sonra (bu günlerde) çok eksik kadroyla başlamış olmakla birlikte, üstesinden gelmesi pek de kolay olmayacaktır.
Ülkemizin geldiği son durum, her gün gazetelerin 7-8 sayfalık günlük hadiselerden rahatça anlaşılabilir, uyuşturucunun çocuk yaşlara kadar sirayet ettiği söyleniyor. Sevgi saygı hoş görünün yerlerde süründüğünü, bir ülkenin aynası durumunda olan trafiğin ülkemizin içinde bulunduğu durumu gayet iyi yansıttığı bir gerçek. Eskiden hiç duymadığımız kriminal olayları her gün haberlerde izleyebiliriz.
Neredeyse yerli nüfusumuz kadar üçüncü ülke insanları ülkemizde cirit atıyor. Bir yere bu sebeplerden pek gittiğimiz yok, çekiniyoruz ama gittiğimizde gözlerimiz tanıdık birilerini arıyor lakin göremiyoruz. Kiminle konuşsam aynini söylüyor, yabancı olduk diyor. Ülkemizde Özne biziz, biz daha serbestçe korkusuz dolaşmamız lazım gelirken adeta yabancı ülkede imiş gibi aman birilerine bulaşmayalım diyerek kenar kenar gideriz, işin gerçeği budur.
Nedir, biz yerli halk olarak biz de birlik değiliz, birimiz ora birimiz bura çekeriz, dayanışma yardımlaşma da kalmadı, kutuplaştık ya belki kutuplar kendi aralarında olsun birliktirler. Herkesten ayni şikayetleri duyarım, ara sıra kahveye gittiğimde yahut çarşı pazarda. Size söyleyeyim mi, herkes şikayetçi bu durumdan. Mesela ekonomik durum, çarşı Pazar fiyatları. Ben bunlara ilaveten kalite kontrolü de ekliyorum. Bunun denetimi hiç yok zırnık yok zerre yok. Zaten her şey baskın pahası, parasını ödediği bir malı vatandaş kullanmak tüketmek ister, yemek ister, eve gidince atmak için değil. Yani denetim yok, bizde halbuki denetçinin de denetçisi olması lazım, malum.
Perşembe pazarından iki ayrı yerden karpuz aldım diyor vatandaş, köye gidince kestim berbat bu zamanda hem geberilmiş hem beyaz karışık pembe, ikisi de öyle, kestim Ambelya ormanı kenarına koydum, kuşlar vs yesin bu sıcaklarda. Pazar günü MAağusa’ya yakın gelişmiş köy marketinden de iki tane aldım, evde kestim ikisi da geberilmiş pembe, dört parmak kabuk bozuk beyaz, Vallahi ilaç kokar. Kiloları da 30 liradan haaa. Neise bu derdi de yazalım vatandaşın.
Geri tepti: Nedir geri tepen, her zaman her seçim arifesinde olduğu gibi, gollifa dağıtır gibi dağıtma, Z izinleri T izinleri, kırsal kesim arsaları, vatandaşlıklar, sürgün edilenlerin affı, atamalar, 10 bin TL dağıtmalar. Hele bunun usulü hiç olmadı, Sayın Cumhurbaşkanı Tatar’ın, TC CB yardımcısı Sayın Yılmaz’dan KKTC’den sosyal yardım alan 10 bin 750 kişi için kaynak talep etmesi. Olması gereken bizim Devletimizin bu gereksinimi kendi kaynaklarımızdan karşılamasıdır. Diğer husus, madem talep edilecek bari ulu orta dümbür düdük olarak değil. 84 milyonluk kaynak, maalesef seçim yardımı diyelim bunun gölgesinde kaldı. Diğer dağıtımlar da öyle, seçim adına diye söylenmekte. Benden söylemesi.
Parantez açalım, bazı Vekillerimiz hala hızını alamadı çok uzaklardan sesleniyorlar, Pekinden, Shankaydan falan. Delikanlı iken 1950 sonu 60 başlarında Pekin’de 55 gün adlı 3-4 saatlik muazzam bir film görmüştük Canbulat Sinemasında, Carlton Heston oynuyordu baş rollerde. Hatırlattığı için vekilimize teşekkürler, tatile devam. Batı Yakasında Vukuat yoktur, velhasıl. Da, bu bal yapmaz 50 Vekilden gene yüzde doksanı seçersek her şeye müstahakız.
Kooperatif birimlerindeki grevler sona erdi çok şükür, iyi oldu. Madem her zamanki gibi Sendikalara tavla teslim olacaktın a hükümet, niye inadı koydun da günlerce işler aksadı, bir zarar da ondan. Çalıştığında zarar daha fazla mı yoksa????
İngiliz Milletvekili ülkemize geldi diye Rumlar hep birden ayağa ve atağa kalktı, sonunda da başardılar, adamı mevkisinden de ettiler. Bizimkiler de burada grev üstüne grev, eylem üstüne eylem, söylem üstüne söylem, bokuma hayır edeceğiz.
Neise yalnız değilsiniz sayın Yücek Dolmacı, ben de sizin gibi ‘seçimi düşünmüyorum’ ve bu başlık altındaki yazılarına aynen katılıyorum.