Geçtiğimiz günlerde yağan yağmurların yarattığı sel, taşkın ve balçık ovalarının ortaya çıkardığı maddi faturanın bedeli henüz hesaplanmış değil.
Zaten hesaplansa da bu ağır bedeli ödeyebilecek kamu otoritelerinin bunu karşılayabilecek gücü olduğu da çok şüpheli.
Öte yandan, felaketin ortaya çıktığı ilk anlarda anlaşılmıştı ki böylesi bir olumsuzluğun büyümesinde iki büyük yönetsel ihmal ciddi rol oynamıştı.
Bu iki ihmal, 60’lı yıllarda inşa edilen Lefkoşa’nın kuzey başucundaki Gönyeli ve Kanlıköy göletlerinin zaman içinde işlevlerini yitirmesine seyirci kalınmasıydı.
Göletlerin en son ne zaman temizlendiği konusundaki iddialar muhtelif.
Ama Gönyeli Belediye Başkanı Hüseyin Amcaoğlu geçen hafta Kanal T ekranlarında, örneğin 15 metre derinliğindeki Gönyeli Barajı’nın şu an 2 metre yükseklikte olduğunu açıkladı.
Bu, zaman içinde toprak ve benzeri malzeme ile dolan bu barajın artık su toplama niteliğini yitirdiği anlamına geliyor.
Dolayısıyla Gönyeli ve Lefkoşa’nın kuzeyinden gelebilecek yağışların artık hiçbir setle karşılaşmadan hızla yerleşim yerlerine akabileceği anlaşılıyor.
Şimdi, bu durumun vahameti böyleyken, yılların ihmalini bir yana bırakarak, sorunu çözmek için düşünmek gerekir.
Örneğin, baraj ve göletlerin yapım, bakım ve idamesi merkezi yönetimin Su İşleri Dairesinin sorumluluğundadır diye topu oraya atmak sorunu çözer mi?
Çözmez elbet.
Belki de bu sorunu fırsat bilerek, kamu yönetiminde köklü olmasa da işlevsel bir reform yapma zamanı gelmiştir.
Reformun özü, merkezi yönetim ile yerel yönetim olan belediyelerin yetki paylaşımını yeniden düzenlemek olacaktır.
Artık KKTC’nin her karışı belli bir belediyenin sınırlarında olduğuna göre, ülkedeki her gölet bir belediyenin yetki alanına verilebilir.
İnsan malzemesi ve bütçesi, araç ve gereci yetersiz olduğu bilinen Su İşleri Dairesi düzenleyici ve denetleyici bir konuma çekilerek geriye kalan tüm uygulama yetkisi belediyelere bırakılabilir.
Hem böylece böylesine önemli bir sorunda yetki karmaşasının yarattığı sorun çözülür.
Hem de merkezi yönetim ile yerel yönetimler arasındaki ilişkiler bu somut başarıyla başka alanlara da örnek oluşturur.
Doğrudur, KKTC’nin iktidarıyla muhalefetiyle siyaset anlayışı reformcu değildir ama bu hayati sorunda, böylesine küçük bir reform yapamayacak kadar da aciz olmamalıdır.