Yıllar önce Uğur Mumcu Türkiye’deki medya ve fikir insanlarının bazılarını çok güzel tanımlamıştı.
“Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar”.
Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle pek çok sıradan insan kanaat önderliğine özenerek bu fikrin güncel örneklerini fazlasıyla vermektedir.
Bunları bir ölçüye kadar doğal ve hoşgörüyle karşılamak mümkündür.
Ama, Türkiye medyasında yıllardır kalem oynatan, kendilerine “duayen medya mensubu” sıfatı verilen insanların bilgiden yoksun bir şekilde medya ya da sosyal medyada ahkam kesmeleri kabul edilip hoş görülecek bir durum değildir.
Medyadaki böylesi temelsiz ahkam kesme olgusunun son örneği KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimleri vesilesiyle gerçekleşti.
Bırakın kimin kime neden oy verdiğini irdelemeyi, çıkan sonuçları doğru düzgün analiz etmeyi, daha Kıbrıs ve KKTC hakkında en temel bilgiden bile yoksun olduğu gözlemlenen pek çok ismin söyleyip yazdıkları çoktan kabak tadı verdi.
Örneğin bunlardan biri, Kıbrıs o kadar küçük bir yerdir ki Beşparmak dağlarına çıkan biri adayı boydan boya görebilir diyerek Kıbrıs’la ilgili coğrafyaya ne kadar vakıf olduğunun “veciz” bir özetini çıkardı.
Oysa Kıbrıs’ı ya da KKTC’yi uçaktan ya da haritadan göz ucuyla dahi izleyen biri bu ülkenin öyle söylendiği kadar küçük olmadığını bilir.
Kıbrıs’a İstanbul’daki Büyükada muamelesi yapan bir “duayenin” bu ülkeyle ilgili yapacağı analiz ve değerlendirmelerin ciddiyetini konuşmaya gerek var mı?
Tabii bu ve benzeri pek çok örneği basit, masum aydın cehaleti olarak geçiştirmek tehlikeli olur.
Çünkü oradaki cehaletle buradaki cehalet diyalektik olarak birbirini beslerse, dost ve kardeş Anadolu halkı ile buradaki halk arasında anlamsız zıtlaşmalar yaşanabilir.
O nedenle herkesin yorum ve değerlendirme yaparken bilgiye dayalı, objektif verilerle hareket etmesinde büyük yarar var.