Milli Kıbrıs Davamızın Önündeki Takoz

Milli Kıbrıs Davamızın Önündeki Takoz
Abone Ol

4 Mart 1964 tarihinde aldığı hukuk dışı oldubitti siyasi 186 sayılı kararla, 1960’ta birlikte imza atıp kurmuş olduğumuız Kıbrıs Cumhuriyetindeki ortaklık haklarımızın, Cumhuriyeti ENOSİS amacıyla darbelerle yıkarak ele geçiren Rum ortağa hediye eden ve Cumhuriyetin tek egemeni ve meşru yönetimi olarak kabul eden BMGK’den ziyade, bizim sol geçinen Muhalefetin BM’inin taraflı ve haksız kararlarına boyun eğmesi ve ısrarla savunması Milli Kıbrıs Davamızın önünde engel olmaya devam etmektedir. İçimizdeki bu derin ayrımcılık, BM-AB ve ortağımızın iştahını kabartmakta olup zamana oynayarak yıllar içinde zaten cezalı tutulan Kıbrıs Türk Halkının özellikle ekonomik açıdan çökeceği düşüncesiyle baskılarla ve sabırla Türklere karşı her türlü algı operasyonlarını da devreye sokarak haksızlıklara yenilerini eklemektedirler.

Ben inanıyorum ki, Kıbrıs Türk Halkı olarak geçmişte olduğu gibi birlik ve beraberlik içerisinde tek ses tek yürek olduğumuz takdirde ve Kıbrıs sorununda tamamen suçsuz olduğumuzu da ortaya koyarak, elimizden alınan haklarımızı geri almak için, haksız yere yargısız infazla ve taraflı şekilde bize verilen cezaların ve ortağımızın 11 yıl boyunca yaptıklarını dünyanın ( gerçi hepsi bilir o ayrı mesele de ) yüzüne karşı devamlı yüksek sesle her platformda, adada yaşanan bütün gerçekleri ortaya koyup savunduğumuz takdirde, bu yanlışlardan ve Adaletsizlikten geri döneceklerine inanıyorum. Bu kuruluşların Türkler hakkındaki karar tutum ve davranışlarının ne kadar taraflı ve Adaletsiz olduklarını sağ duyulu insanlar, ülkeler iyi bilmektedir. Kıbrıs sorunu gayet açık ve sarihtir, kimler çıkardı, ne zaman niçin çıkardı, nasıl çıkardı hepsi açıkça ortadadır, aradan ne kadar sene geçmiş olsa da.

Kıbrıs sorununu deşelim bakalım yazılanlarda çıkacak mı yanlış? Kıbrıs Antlaşmalarını daha mürekkebi kurumadan Cumhurbaşkanı Makarios Rum halkına, ‘ Bu anlaşmalar ENOSİS’e sıçrama tahtasıdır ‘ demesi. 3 yıl sonra Türkler lehindeki 13 Anayasal Maddeyi tek taraflı değiştirmek istemesi. Kabul edilmeyince üç hafta sonrasında 21 Aralık 1963’te Türklere silahlı saldırıya geçmesi. Kısa sürede saldırılarını tüm adaya yayması. Çalışma ofisine ertesi gün giden Cumhurbaşkanı Muavini Dr Küçük’ün ofisinin darmadağın edilmesi. Makarios’un Dr Küçük’e ‘ canını garanti edemem, istersen çık bölgene git ‘ demesi. Yine ayni gün Türk Milletvekilleri Meclise gittiğinde kendilerini Meclis Başkanı bay Kleridis karşılayıp ‘ Meclise giremezsiniz, hadeyin evinize ‘ deyip yollatması.

Rum saldırılarının kısa sürede ada geneline yayılması. Türklerin sadece müdafaada kalması, Rumların saldırmadık Türk bölgesi bırakmaması. Türklerin 103 köyden göç ettirilmesi. Adanın yüzde üçüne sıkıştırılması ambargolar altında tutulup sürekli saldırılara uğratılması. İnsanların işine gücüne tarlasına bağına bahçesine gidememesi, gidenlerin geri dönememesi, davarını otlatamaması, Barış Gücü nezaretinde hastaneye götürülenlerin barikatlarda alıkonup katledilip kör kuyulara atılması. Ortak Cumhuriyette çalışan Türklerin kovulması, Türklerin yıllarca baraka mağara harabelerde ve çadırlarda aç susuz yarı çıplak beş parasız ilkel yaşama mahkum edilmesi. Rumların 1974’e kadar göç ile tanışmaması.

Yunanistan’dan 20 bin askerin gizlice Kıbrıs’a sokulması, gazete kağıdı diye gemiler dolusu silah ve cephanenin adada sokulması, adada sözde Barış Gücü geldikten sonra Rum saldırılarının daha da artması. Masum Türk halkına Anavatan Türkiye dışında kimsenin yardımda bulunmaması, umurlarında bile olmaması hatta bazı ülkelerin hibe olarak silah ve tank göndermesi, bütün kazalara ve köylere saldırılar yapılması, 15 bin Rum- Yunan askerinin komitacı başı Grivas komutasında Erenköy saldırılarında son anda Türkiye’nin müdahale etmek durumunda kalması, Geçitkale-Boğaziçi saldırılarından sonra Türkiye’nin tepkileri sonucu saldırıya katılan 10 bin Yunan askerinin BM askerleri gözetiminde adadan çıkarılması.

15 Temmuz 1974’te Yunan Albaylar Cuntasının EOKA B ile birlikte erken ENOSİS için ikinci kez Cumhuriyete, CB Makarios’a ve saraya tanklarla toplarla havanlarla ağır silahlarla saldırarak darbe yapması, yüzlerce saray muhafızının katledilmesi, Cumhurbaşkanı Makarios’un öldürüldüğünün ilan edilmesi, yerine terörist başı Nikos Sampson’un atanması, Kıbrıs Cumhuriyetinin yerine ‘ Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin ‘ ilan edilmesi, İngilizlerin Makarios’u kaçırması ve BMGK’deki tarihi konuşması, ‘ Ülkem Yunan Cuntası tarafından işgal edilmiştir, acilen müdahale etmelisiniz, Türkler de büyük tehlike altındadır ‘ demesi, ardından Garantör Türkiye ve İngiltere’ye müdahale etme çağrısı yapması.

BM’nin çözüm planlarını Refewrandum dahil tümünü Rumların reddetmesi, Türklerin ise kabul etmesi, öncesinde BMGK-AB tarafından yapılan açıklamalarda ve yürüttükleri propagandalarında kabul edenlerin mükafat, ret edenlerin ise ceza alacaklarının duyurulması, lakin sonuçta tam tersinin uygulanması ve Referandumdan bir hafta sonrasında Güney Rum yönetiminin tek yanlı ve güya tüm Kıbrıs adına AB’ne üye alınması, Türklere mükafat yerine mevcut cezalara yenilerinin eklenmesi, ve bu Adaletsizliklerin haksızlıkların ve taraf tutmaların sayesinde çözümsüzlüğün uzun süreye uzanması, Rum tarafının tuzunun kuru olmasından ve her halükarda ortaklık Cumhuriyetinin tek sahibi olarak kabul göreceği garantisiyle bütün çözüm planlarını ve görüşme masalarını devirip kaçması, hal böyle iken el üstünde tutulması ve son derece desteklenmesi, Rumların işlediği bütün bu suçları sanki Türkler işlemiş gibi Rumların yerine cezalara tabi tutulması. Belli başlı satır başlarını yazdık.

Şimdi başa dönelim, CTP eski başkanlarından, eski Bakan ve sayın Başbakanlardan. Geçmişte şöyle derdi, ‘ Kıbrıs sorununu Türk ve Rumların silahlı milisleri birlikte yarattı ‘. Hiç öyle bir şey yok ama diyelim ki öyle, eeee sadece Türkler suçlu!! ve cezalı???? Eeee Rumlar da suçsuz!!! Hem Mükafatlı???? BMGK, 186 sayılı kararına hiç itiraz yok, 3 aylık bu karar 734 aya ulaştı uzatmalarla buna da diyecek bir şey yok???? Bu karar Tanrı kelamıdır? Rumların tek taraflı Kıbrıs Cumhuriyeti yönetimini ve egemenliğini kabul, şikayet yok, her şey tamamdır??? O yüzden mi BMGK kararlarına karşı çıkamayız diyorsunuz??? Geçmişte BM parametrelerinin lehimize gelişmesi için Türkiye ile birlikte yıllarca iğne ile kuyu kazmıştık sözünü sıkça demeniz bu yüzden mi??? Ve bu gün gelinen noktayı büyük bir başarı olarak ve asla geriye dönülmemesi gerek şeklinde kazanım olarak mı kabul edersiniz?? Neden egemen eşitlik değil de siyasi eşitlik?? Tek Egemenlik komşuya mı ait olacak?

Sonunda değil 1960’ı, 1963’ü çok arayacağız, bu günleri de, Türkiye Garantisini de koskoca VETO hakkımızı da. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını da değiştirdiler tek taraflı, bu nasıl olur, büyük devletler bir şey demez, Uluslararası Mahkemeler, AB bir şey demez, bunlar da bir şey demez. Eee da Kıbrıs 1960 Cumhuriyeti hala yaşar dersiniz, Türkler Cumhuriyette yokken, atılmışken, Kuruluş antlaşmaları yerlerde BM’nin de AB ‘nin de Rumların da ayakları altında çiğnenirken. Ve Türkler suçlu Rumlar haklı haaa?? Budur mücadele, budur haklarımıza sahip çıkmak, eşit egemen iki Devletten ŞEY diye söz ederek kötülemekle aşağılamakla zafer kazanılacak ha, suçluları mükafatlandıranların, her şeyimizi elimizden alanların buyruğunda ha? Herkes elini vicdanına koysun, yukarıda özetle yazılanlar doğru mu yalan mı değerlendirip serbestçe kararını versin.

Demek oluyor ki, Rumların Kıbrıs Cumhuriyetini 61 sene 5 aydan beri tek başlarına sahip olmalarına, yönetmelerine, haklarımıza çökmelerine, tepe tepe kullanmalarına, tek taraflı AB’ne alınmalarına, Türkiye’ye karşı tehdit olup şartlar koşmalarına, yılbaşında AB dönem başkanı olmalarına, bizim de cezalandırılmamıza ve yıllarca sürmesine Eyvallah diyor önümüze konan kokmuş pilavı afiyetle yiyelim mi dersiniz, bunu büyük bir başarı olarak mı takdim edersiniz, sinelim da daha ağır cezalar gelmesin mi dersiniz?

Kısacası, sol muhalefet içeride ekonomik sıkıntılardan istifadeyle sonuçta halkı karanlık yollara, dış güçlerin de haksızlıklarını Adaletsizliklerini benimseyip ve allayıp pulladığı içi boş süslü hayalleri pompalayıp, dış güçlerin umudu olmayı sürdürerek geriye dönüşü mümkün olmayan uçuruma doğru sürüklemektedir. Milli Kıbrıs Davamıza da takoz olmayı sürdürmektedir.

Uluslararası Mahkemelerde hukuk dışı oldubitti ve taraflı ayrıca miadı çoktaaaan dolmuş 3 aylık diye alınan ve 734 aya varan 4 Mart 1964 tarihli BMGK 186 sayılı karar için acilen dava açmalıyız. Bunun yanı sıra 1963’ten itibaren ortaklık haklarımızın gasp edilmesini, Türk halkının mal ve mülkünün yakılıp yıkılmasını, tepe tepe kullanılmasını, Türk çalışanların ortaklık devletinden silah zoruyla atılmasını, 103 köyden göç ettirilip ilkel şartlarda çok zor koşullarda ambargolar altında saldırılara maruz kalıp bütün ada çapında soy kırıma varan katliamlara tabi tutulduğunu, insanlık dışı muameleye, işkenceye, hakarete ve türlü saldırıya maruz kalmasını en önemlisi de masum insanların katliamlara tutulmasını, ayrıca Kıbrıs sorununu yarattıklarından dolayı da dava açmalıyız. Görelim bakalım kim haklı kim haksız. Hodri meydan, dişe diş. Sizi de görelim ey Hükümet edenler ne kadar ilgilisiniz bu konularda, zira sizin işiniz bu diyarlarda yok, başka kulvarlarda!!!!