ÖNCE KENDİ YAPISAL KUSURLARIMIZI GÖRMELİYİZ

Geçtiğimiz gün markette bir tanıdığımla  merhabalaşmışız, bir yandan tezgâhtaki  domateslerden seçip poşete koyuyor öte yandan biz “adalılara” özgü o sıcacık samimiyetlere sığınarak bir   ayak üzere s...

Abone Ol

Geçtiğimiz gün markette bir tanıdığımla  merhabalaşmışız, bir yandan tezgâhtaki  domateslerden seçip poşete koyuyor öte yandan biz “adalılara” özgü o sıcacık samimiyetlere sığınarak bir   ayak üzere sohbet ediyoruz ki bana “Erdoğan’ın Türkiye’yi nasıl batırdığını, halka nasıl zulümlerde bulunduğunu” anlatıyor ve önümüzdeki seçimlerde mutlaka gitmesi gerektiğini yoksa Türkiye’nin pahalılıktan felaketlerden asla kurtulamayacağını, heyecanla anlatıyor.. TABİ ki serzenişleri sadece Erdoğan’a yönelik değildi.. Son zamanlarda KKTC’nin hemen her yöresinde tümden Türkiye’yi kapsamına alan bu tip yakınmalar daha çok yoğunlaşıyor, oy kaygısındaki bazı siyasi partilerimiz de tasvip eder mahiyetteki tutumları ile kişiselliği aşmaması gereken bu olumsuz tepkileri Kıbrıs Türk halkının sanki siyasi görüşüymüş gibi yansıtıyorlar! Peki olmasın mı böylesi tepkiler? Hani derler ya: “İlle de biat politikası mı sürdürülmeli!” HATTA kaderimizle varoluşumuzun, ayni zamanda orada gelip giden iktidarlara bağlı buradaki “hayatiyetimize” ilişkin siyasi ve ekonomik öneme haiz “iyiliğimizle zafiyetlerimizin” tek sorumlu ve yetkilisi olan Türkiye’ye bigane mi kalalım? Mümkün mü? TABİ Kİ sıkı sıkıya birbirlerine bağlı ilişkilerimiz de olacak dolayısıyla fikirlerimiz de.. Fakat “Türkiye battı,” “Türkiye mahvoldu,” “halk kan ağlıyor,” “bu nedenle biz de yanıp kavruluyoruz…” Yakınmalarında değil… ÜNKÜ YOK ÖYE BİR ŞEY: Üstelik bu tip “söylemlerin iddiaları da yanlış hatta yalan! (Tabi ki “hayır yalancı sensin işte Erdoğan’ın despotizmi işte pahalılık bataklığında boğulan Türkiye. Daha nasıl ispat istenir ki” denile bilinir!) YETER ki bu görüşler Kıbrıs siyasi sorununun çözümüne ve KKTC-TC ilişkilerine zarar verecek “husumet ortamları” yaratılmasında kullanılmasın! *** BU NEDENLE gelin  “çuvaldızı önce kendimize batıralım.” Ve soralım: “NE OLACAK ülkedeki bu yabancı uyruklu, türlü çeşit renkte dilde ve öğrenci kimlikli üniversiteliler furyası? Yarattıkları illegal olaylar? Hatta “ekonomik dengeleri tarumar ederek yada sayelerinde “iş ahlâk ve kanunlarına aykırı davranışları?” DAHASI ülkede sayelerinde yaratılan “işçi sömürüsünün” asırlar öncesi “Kunta-Kinte” hatırlatmalarındaki KKTC’de de sürdürülen versiyonu? Nitekim: HER halde dikkatinizi çekmiştir: Artık medya organlarında hemen her gün bu öğrenci kimlikli esmer insanların adları “pis işler” olarak ifade edilen “uyuşturucu ticareti, gasp, hırsızlık, fuhuş” gibi olaylarda geçmektedir. AMA Seksen milyonluk Türkiye’yi eleştirmek, Erdoğan’a veryansın etmek hakkını kendinde görebilenler gözlerinin içindeki dikenleri esamesindeki “öğrenci kimlikli bu yabancıları” nedense görmek istemiyorlar! Çünkü bu ülkede bu zavallı siyahileri bile sömürüyorlar!  Ülkede “iş aş” feryatları kopartan pek çok gencimize kıç dönelerken, siyahi öğrencileri   kayıtsız şartsız beleş çalıştırıyorlar! Ki biz Türkiye’ye muhtaç himmeti dideler, kaldı ki Afrikalılara himmet edeler!” SORUNUN çözümü mü? Üniversitelerin de boynuna asılan borçlarıdır! Öğrencilerine sahip çıkacaklar! Denetim şart!   ***   KISACA TAKILDIKLARIM: “Erken unuttuklarımız!” Bu nedenle hatırlatayım dedim!  Metin Feyzioğlu’nun KKTC’ye Büyükelçi olarak atandığı haberlerine nasıl daldıktı! Sanki Lefkoşa’ya “büyükelçi” değil Allah’ın inayet ve takdirleri ile bizim için “yeniden yaratılmış bir Meleği geliyordu..” KKTC de Yeni dönemler yaratılmasına yönelik umutlar rengârenk konfetiler gibi uçuşuyor hatta işte yeni valimiz diyorduk.. Sn. Büyükelçi göreve başladı ki sanki adada yok! Bir iki ulusal ve özel gün nedeniyle protokol zevatının adları arasında “ad” olarak anılmasından öte neredeyse adını da işitmeyeceğiz. OYSA biz “yeni bir dönemin başlangıcı bile dedikti!” Sahi ne oldu? Yoksa çok mu perde önüne çıktıydı!   BİR KEZ DAHA YAZAYIM: Türkiye yoğunluğunca ve dur durak yapmadan KKTC’ye yönelik yatırımlarına söz verip planladığınca geçekleştirmeye devam ediyor. Nitekim şimdi de biri Girne’de diğeri Güzelyurt’ta iki hastahanenin devreye girmesi sancılanmaları başladı.. Kısaca kısa süre sonra artık KKTC’de hastahanesiz kentimiz yöremiz kalmayacak.. Söz konusu sağlık olunca bundan daha önemli bir başka olay söz konusu olabilir mi?. Ki hatırlatayım. Yıllardır DAÜ’de “hemşirelik okulumuz” (gördüğüm incelediğim için yazıyorum) harıl harıl çalışmakta ülke ihtiyacını karşılayacak gencecik insanlarımızı mezun etmektedir.. YANİ diyorum: “KKTC altyapı açıklarını hızla kapatan genç bir devlet olma yollarını hızla kat ediyor.. Eksikliklerimiz elbet var. Şikâyetler haklarımızı da zaten kullanıyoruz ki sesimiz ayyuka çıkmakta.. Ne var ki bu olumsuz tepkiler bile toplumsal devinim faydalarına ulanan yeni faydalar oluyor.. FAKAT henüz iddiamı geri çekmedim. “Devlet olduk ama olamadık!” Ne zaman olacağımızı bu topraklara yediden yetmişe tümden sahiplik koyup sorunları uğruna yürek sızıları duyduğumuzda..

{ "vars": { "account": "G-4YY0F4F3S9" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } } { "vars": { "account": "G-1E4JSD5JXZ" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }