Ankara – Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman seçimi kazanıp göreve başladıktan sonra ilk resmi ziyaretini geleneksel olarak Ankara’ya yaptı. Bu baş döndürücü hızla gerçekleşen ve bundan sonrası için son derece önem arz edecek ziyareti takip eden gazeteciler arasındaydım.
Toplamda 24 saat civarında süren koşuşturma içerisindeki ziyaretler, törenler devam ederken, aklımız günün ikinci yarısında gerçekleşecek ve ziyaretin her şeyini unutturup, ona yönelmemize neden olacak olan Erdoğan – Erhürman görüşmesiydi.
Biz iki lider arasındaki nüans farklılıklarını biliyor, kendi kendimize bile tekrar etmekten çekiniyorduk.
Erdoğan, Erhürman’ı basın mensuplarının ve dünyanın gözü önünde küçük düşürür mü?
Erhürman’a hiç manevra alanı bırakmadan, “Ya benim siyasetimi güdecek ya da bu diyardan gideceksin” tadında ifadeler kullanır miydi?
Esenboğa’dan kalkacak uçağa binerken, yaşanacak kriz ile Kıbrıs Türk Halkının nasıl baş edeceğini mi düşünecektik? Gergindik doğrusu.
Külliye’nin olağanüstülüğü içerisinde Cumhurbaşkanı Erhürman’a gösterilen hürmet, yüreklere biraz su serpti ancak baş başa ve dörtlü görüşmenin bittiği ile ilgili işaret ve basın toplantısının yapıldığı salona alınmak kalp atışlarımızı hızlandırdı. Toplantıdan çıkan KKTC heyetindekilerin yüz ifadelerinden anlam çıkarmaya çalıştıkça saçma sapan yorumlar yapmaya başlamıştık.
Basın toplantısı başladı. Soru alınmayacaktı. Krize işaret miydi bu? Yoksa dedikleri gibi zaman sorunu mu?
İki lider kürsüye çıktı.
İfade ettiklerinden, vücut dilinden, özenle seçildikleri belli olan diplomatik nüanslarından anladık ki, yeni seçilmek KKTC Cumhurbaşkanı’na bir çalışma alanı sağlıyor. Köşe değil, kavisli ve bir miktar esneklikleri olan şeyler söyledi.
Ne dedi mesela: “Kıbrıs meselesinde en gerçekçi çözüm adada iki devletin bir arada var olmasından geçiyor”
İki devletlilik var ama bir aradalık da var. Nereye çekersen çek.
Bir başka perspektiften bakalım.
Erdoğan, ‘Federasyon saçmalığı’ demedi. ‘KKTC hemen tanınsın’ demedi. ‘Ayrı’ kelimesini hiç kullanmadı mesela. Kullanmak ister miydi, tabii ki. Daha önce kullandı mı? Çok…
Ama Erdoğan, zıtlaşan değil, özde çok olmasa da var olan terminolojik farklılıklarına rağmen beraber çalışabileceklerinin güçlü mesajını vermek istedi. Dileyen dilediği ahkamı da kessin çünkü sanırım uzlaştıkları noktaların altını çizmeleri çok daha kıymetli.
İçeride ne konuşulduğunu bilemeyiz. Keşke duvarda bir sinek olsak. Sağlam haber çıkardı. Ama Ankara’da olunca oralarda olan ve neyin ne olduğunu bilen çok sayıda diplomatla karşılaşıyorsun. Soruyorsun, öğrenmeye çalışıyorsun. Şifreli bir şekilde verdikleri mesajları çözmeye çalışıyorsun. Gazetecilik de böyle bir şey.
Önemli bir Türk diplomat, ‘görüşme güzel bir görüşme oldu. Bundan sonra artık endişelenmesi gereken Rumlar’ dedi ve kelimelere çok fazla da takılmamız gerektiğini öğütledi.
Erhürman, tedirgin gelmişti Ankara’ya. Ama Hristodulidis’in ümit ettiğinin aksine güçlü dönüyor.
Bu düşüncelerle bende uçağa biniyor ve 24 saatlik Ankara maratonumu sonlandırıyorum.