Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden kaynaklanan hakkı nedeniyle bireysel olarak Avrupa Birliği üyesidir.

    Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığını kullanmak isteyenler, kullananlar, bazı Avrupa Birliği haklarından yararlanabiliyor.

    Kuzey Kıbrıs’taki devlet yönetimi, en azından şu andaki yönetim, Kıbrıslı Türklerin Avrupa Birliği’nden kaynaklanan haklarını kullanmasına pek sıcak bakmamaktadır ama tepki görmemek için de suskun kalmayı yeğlemektedir.

    Öte yandan, pek istenen seviyeye gelemese de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yasal mevzuatının Avrupa Birliği ile uyumlaştırılması çalışmaları da vardır…

    Bazı Avrupa Birliği fonlarından yararlanılıyor, bazı projeler için destekler de alınıyor.

    Ülkeyi yönetenler işlerine geldiğinde Avrupa’daki uygulamaları örnek de gösterirler, işlerine gelmediğinde reddederler.

    Baktığınız zaman hem yönetenler hem de halkın büyük çoğunluğu kendisini Avrupalı gibi hisseder.

    Görüntüyle, imajla, lüks yaşam özentisiyle falan da Avrupalı olduğunu sanırlar.

    Son teknoloji cep telefonu veya benzeri birçok teknolojik alet, araç, gereç satın almanın, kullanmanın, son model lüks otomobil ya da villa sahibi olmanın, eğlence mekanlarında coşmanın insanı Avrupalı yaptığını sanıyor birçok kişi.  

    Hade “Avrupalı” kelimesini beğenmediyseniz “kendilerini çağdaş sanıyorlar” diyelim.

    Aslına bakarsanız, bazı teknolojik araç gerece, lüks eşyaya sahip olmak, başka toplumların yaşamlarına özenmek ve özenti, imajdan, gösterişten ibaret bir hayat yaratmak bireyleri ya da toplamda halkı Avrupalı veya çağdaş/ uygar yapmaz.

    Yapmıyor, Kuzey Kıbrıs’ta bireyler olarak Avrupa Birliği üyesi olsak da toplamda Avrupalı olmayı başaramamış, bunu içselleştirememiş bir toplumuz. (Halkın çoğunluğunun Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı hakkı kullanamıyor oluğunu da unutmadan söylüyorum bunu).

    Biz olsak olsak Avrupalı görünümlü Ortadoğulu bir halkız…

    Evet, kabullenmekte zorlanabiliriz, canımızı acıtabilir ama bu ülkede olup bitene baktığımızda bize Avrupalı değil, Ortadoğulu demek daha uygun olur.

    Yaşam şekli olarak hem ülkeyi yönetenler hem de halkın büyük çoğunluğu Avrupalı değerleri reddediyor, içselleştiremiyor.

    Tam tersine Ortadoğu ülkelerindeki anlayış benimsenmiş adeta.

    Mesela çok zor bir şeymiş gibi “insan odaklı” bir sistem, bir anlayış getiremiyoruz.

    Çevreden, trafiğe, insan haklarına, çalışma hayatına, eğitimden sağlığa kadar hiçbir alanda çağdaş değerlere ulaşamıyoruz…

    Ülke yönetimleri, otoriter, baskıcı yapıya bürünme sevdasında, otorite denilen şeyi denetim, yasaların uygulanmasını sağlama, suçları önleme anlamında değil de baskıcı ve kendi partizan hırslarını yerine getirme anlamında algılıyor.

    Ülke yöneticileri aynı Ortadoğu ülkelerinde olduğu gibi kendisinden hesap sorulmasını istemiyor, sevmiyor.

     Hesap sormak istiyorlar ama kendilerinden hesap sorulmamalıdır, hep yanlarına kalmalıdır.

     Gerçi hesap da soramıyorlar, çünkü kurulan sistemle hesap sormak da kurdukları partizanca saadet zincirine zarar verecek diye düşünüyorlar.

      Kendi hukuk sistemimiz içinden bile nasıl sıyrılacakları, yırtacakları hesabını yaparken, tabii ki uluslararası hukukun bu ülkeye gelmesini hiç istemiyorlar.

      Vatandaşların çoğu, ziyaret ettiği ülkeleri öve öve bitiremiyor ama ülkesine döndüğünde kendi ülkesinin de o ülkelere benzemesi için hiçbir çaba sarf etmiyor.

     Ülkenin her bakımdan bir bataklığa, bir çirkefe dönüşmesinde ülkeyi yönetenlerin ne kadar kabahati varsa, vatandaşların da bir o kadar sorumluluğu suçu vardır.

      Yeterince sorgulamayan, hesap soramayan, statükonun bir parçasına dönüşen, çağdaş değerleri, kuralları reddeden, harcayan ama üretmeyi sevmeyen, kısa yoldan para, mal, imaj peşinde koşan, kafasına göre yaşamayı seçen, insan odaklı hakları talep edemeyen, sorunlara boğulmuşken yönetenlere karşı durmayı değil boş yere söylenmeyi yeğleyen bir halk, Avrupalı olmaz, dünyanın başka bir yerindeki çağdaş toplumların eriştiği noktaya da gelemez…

      Avrupalı görünümlü olmak, Avrupalı olmaya yetmiyor maalesef. İçine düştüğümüz çirkefe bir bakın isterseniz ve gerçekçi olun, neyiz biz, nereliyiz, siz söyleyin…