Dikkat ettiniz mi, hiç iyi bir şey konuşamıyoruz, yazamıyoruz… Sorunların, dertlerin biri bitmeden diğeri geliyor. Hayatımız sorunların arasına sıkışmış durumda. Eziyete dönüşmüş bir hayatımı...
Dikkat ettiniz mi, hiç iyi bir şey konuşamıyoruz, yazamıyoruz… Sorunların, dertlerin biri bitmeden diğeri geliyor. Hayatımız sorunların arasına sıkışmış durumda. Eziyete dönüşmüş bir hayatımız var… İnsanımız sürekli olarak eskiye özlem duyuyor, çünkü her geçen gün bir önceki günü aratıyor. Çağ değişti, her şeyin daha iyisine ulaşacağımıza, daha iyiye doğru gideceğimize, tam tersine hep daha kötü oluyoruz. Kıbrıs’ın çözümsüzlüğünden kaynaklanan sorunlara, yönetim zafiyetleri de ekleniyor ve ortaya kötü tablolar çıkıyor. Yönetici hataları, çözüm üretememeleri, hayatımızı zorlaştırıyor, kalitesizleştiriyor. Bizim için çok önemli olan değerlerimizi, stratejik kurumlarımızı kaybetmekle karşı karşıyayız. Önemli kurumlarımız kaos içinde… “Devlet kurduk” deniyor ama o devlet olmanın gerekleri yerine gelmiyor… Zaman zaman “yöneticilerimiz sanki devlet değil, kasaba yönetiyor” diye sözler duyuyoruz, “kasaba politikasıyla yönetiliyoruz” deniyor, “yöneticilerimiz kasaba yöneticisi gibi” ifadeleri kullanılıyor… Neden böyle deniyor biliyor musunuz, çünkü kasaba kültüründe ilkelere, kurallara göre hareket edilmediği, anlık gereksinimlere göre tavır alındığı için… Evet ülkemizde bir plan, program yok, gelecek planlama derdi yok, hep günü kurtarmak için çaba sarf ediliyor… İnanın çoğu kez “kasaba politikası” bile uygulanamıyor… Çoğu kez sloganlar üzerinden devlet yönetilmeye çalışılıyor, yönetenler hamasete sarılıyor, milliyetçi söylemlerle ve Türkiye’ye şükran söylemleriyle sorunların çözüleceğini sanıyorlar. Ancak öyle olmuyor ne kronik sorunlar çözülebiliyor ne de yenileri… Benzer sorunlar defalarca tekrarlanıyor, bu kısır döngü bizi bezdiriyor, sorunlara çözüm bulunamaması insanların devletine olan aidiyetini zedeliyor. Birçok kişi kurtuluşun ülkesinde değil, başka ülkelerde olduğunu düşünmeye başlıyor. Gençler ülkesinden umudunu kesiyor, göçü düşünüyor… Yönetenler, yapılan uyarıları da önerileri de dikkate almıyor. Kendilerine eleştiri yapanları, sorunları ortaya koyanları düşman gibi görüyorlar. Verilen sözler tutulmuyor, yapılacağı söylenen işler yapılmıyor, vaatler hep havada kalıyor. Mesela son yaşadıklarımıza bakın; yıllardır okulların, hastanelerin, sağlık ocaklarının binalarının riskli olduğuyla ilgili uyarı yapılıyor, bunlar dikkate alınmıyor ama Türkiye’deki büyük depremlerden sonra buraları boşaltılıyor, çocuklar çadırlarda eğitim yapmak zorunda kalıyor. Böyle bir fiyasko karşısında kimse sorumluluk üstlenmiyor, “hatalıydık”, “şunu yapmalıydık, bunu yapmalıydık” demiyor. Sanki bunda kimsenin sorumluluğu yokmuş gibi… Kıbrıs Türk Hava Yolları’nı (KTHY) batırdığımız gibi Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nu (KIB-TEK) da adeta batırmaya uğraşıyoruz. KIB-TEK’in perişan hale gelmesinin sorumluları var ama onlar halen hiçbir sorumlulukları yokmuş gibi davranıyor. Denetleyici kurullar raporlar hazırlıyor, sorumluları işaret ediyor ama bu raporların sonuçları halkla paylaşılmıyor. Her zaman olduğu gibi hep yapanın yanına kalıyor. Sayıştay’ın, Başbakanlık Denetleme Kurulu’nun, Maliye Teftiş Kurulu’nun, Ombudsman’ın raporları dikkate alınmayacaksa bu kurumlar niye var, neden buralara başkan atanıyor, personel istihdam ediliyor? Ülkenin öncelikleri gözetilmiyor, acil yapılması gerekenler yapılacağına, gereksiz harcamalar, israflar yapılıyor, hem de halkın gözü önünde. Yönetenler israflarından vazgeçmiyor, yılların eksikliklerini toplumdan maaş kesintisi ve ek vergilerle karşılamaya çalışıyor. Hem pahalılığa çare bulmayacaksın, her gün her şey pahalı olacak hem de bu ortamda halka ek yük bindireceksin. Öte yandan, partizanlık, adam kayırma son bulmuyor, ülkenin en sıkı zamanlarında bunlar karşımıza çıkıyor. Ülkenin sorma gir hanı olmasının önüne de geçilemiyor… Tüm bunlar yetmezmiş gibi, bir de zaman zaman ülkenin demokrasisine zarar verecek işler yapılması için de çaba içine giriliyor. Ya işte böyle… Bizi öyle bir şekle soktular ki iyi şeyler konuşamıyor, iyi şeyler yazamıyoruz. Halkın hali mi kaldı iyi şey konuşmaya, o kadar az ki iyi şeyler bu ülkede, kötü şeyler, büyük sorunlar onları da yutuyor.02 Nisan 2023
