İtalya, 1992 baharında hiç beklemediği bir siyasi deprem yaşadı.
Milano Savcılığı’ndaki küçük bir operasyon, “Mani Pulite”, yani Türkçe meali ile “Temiz Eller” adıyla tarihe geçti ve İtalya’nın çürümüş siyaset-ekonomi düzenini kökünden sarstı.
O günlerde ortaya çıkan tablo öyle sıradandı ki, bir savcının dediğine göre, “Rüşvet verilmediğini duysak şüphelenmeye başlardık.” Sistem o kadar normalize olmuştu yani.
Kulağa tanıdık geliyordur sanırım.
Operasyon, Mario Chiesa adlı bir belediye yöneticisinin rüşvetten tutuklanmasıyla başladı.
Chiesa konuşmaya başlayınca, şüpheli listesi bir anda büyüdü.
Savcı Antonio Di Pietro ve ekibi, İtalya’yı yıllardır yöneten partilerin adeta rüşvet mekanizmalarıyla ayakta durduğunu ortaya çıkardı.
E bu da tanıdık bir konsept.
4.500’den fazla kişi soruşturuldu, yüzlerce siyasetçi ve iş adamı tutuklandı, hükümetler düştü, köklü partiler çöktü, İtalya “Birinci Cumhuriyet” denilen dönemi kapatıp yeni bir siyasi düzene geçti. Bir başka ifadeyle “Temiz Eller” yalnızca bir operasyon değil, boğazına kadar çirkefe batmış ve en önemlisi bunun artık normal kabul edildiği bir devletin reset tuşuna basılmasıydı.
Kulağa tanıdık geliyor değil mi? Temiz eller kısmı değil tabi. İtalyan devletinin o dönemdeki durumu.
Bizim memleket tam da böyle “fabrika ayarı sıfırlaması” gereken bir dönemden geçiyor.
KKTC’de Merkezi İhale Komisyonu Başkanı’nın tutuklanması, yıllardır fısıltıyla konuşulan ama kimsenin yüksek sesle söylemediği “ihale kokusu” diye artık literatüre giren ve çok sefer, “bu ihaleden kötü kokular geliyor” diye yazılan konu ilk kez ete kemiğe bürünüyor sanki.
İyi de, bu sadece bir kişi mi? Yoksa buzdağının görünen kısmı mı? Yoksa oluşmuş bir geleneğin son temsilcisi mi? Yoksa koca bir çete, bir günah keçisi kurban edip, kendilerine temize mi çıkarmaya çalışıyorlar? Göreceğiz. Gördüğümüzü ve emin olduğumuzu de yazacağız.
Soru şu; “Bizim Temiz Eller operasyonu ne zaman başlıyor?” ya da “Ya da başladı mı?”
Evet, İtalya’da süreç sancılıydı, siyasetçiler karşı çıktı, medya ayağa kalktı, protestolar yapıldı ama sonunda toplum “yeter” dedi ve sistemin çürük tahtaları teker teker söküldü.
Ve tüm bunların sonunda Di Pietro’nun bir sözü kaldı akıllarda:
“Kirli düzenle mücadele etmek cesaret ister; kirli düzende yaşamak alışkanlık.”
Bir diğer soru; Biz bizim kirli düzende yaşamaya devam edecek miyiz, mücadele edecek bir cesaret bu toplumda oluştu mu? Yoksa kirli düzende yaşama alışkanlığımız bir bağımlılık haline mi dönüştü?
Son soru; İtalya’daki sürecin ilk tutuklusu olarak tarihe geçen belediyeci Mario Chiesa gibi Salih Canseç geçirdiği uzun tutukluluk sürecinde devletine önemli bir hizmette bulunmuş ve bu kirli zincirin halkalarını tek tek polise anlatmış mıdır?
Göreceğiz
Salih Canseç, Mario Chiesa olur mu?
Rasıh Reşat
Yorumlar
