Teknoloji bağımlılığının; tedavi edilmesi gereken bir sorun olduğu konusunda bilim adamları ve klinisyenler hemfikirler.

      Teknoloji bağımlılığı, ilişkileri bozuyor ve insanı yalnızlaştırıyor. Gerçek yaşamdan uzaklaşarak girilen sanal gerçeklikte ise haz duygusu geçici olarak, “yalancıktan” doyurulmakta; Bir uyuşturucu gibi, sanal iletişimin dozunun giderek artmasına neden olmaktadır.

      “Sanal gerçeklik” desek de adı üstünde, o dünyada gerçeklerin ve doğruların yeri yok. Nevrozun, yalnız hissetmenin, tatminsizliğin, kendine yabancılığın ve daha nice ruhsal acıların artışında bu sanal gerçekliğin önemli bir payı olduğu kanaatindeyim. Sanal dünya, azla yetinmeyen ve hep daha fazlasını isteyen aç bir canavar gibi ve aslında yarattığı teknoloji bağımlılığı buzdağının görünen tarafı.

      Bununla birlikte, bizler artık biliyoruz ki, teknoloji bağımlılığı; tıpkı kumar, alkol, uyuşturucu ve literatürde yer alan nice bağımlılık türlerinden biri olarak sahnedeki yerini almıştır.    

      Neden? Biz bu kadar kolay avlar mıyız da hemen kanımıza işliyor, bizi hasta ediyor?

      Sadece insana saldırmak, onu bilgisayar koltuğundan zorla kaldırmak işe yaramaz. Esas nedenleri görebilmeli ve bu tehlikeli düşmana karşı hareket planımızı yapabilmeliyiz.

      Kaçış arzusu, gerçek hayatta yaşadıklarımızla ilgilidir. Gündelik yaşamın akışı, kaçışa yön verir. Ekonomik sorunlar, duygusal çıkmazlar, yalnızlık, savaş, afet, ölüm korkusu, güvensiz hissetme… Listeyi uzatmak çok kolay çünkü bir şeylerden kaçmak isterken, bir şeyler tarafından kıskıvrak yakalandığımızı duyumsarken; bağımlılığa giden yollar açılır.

      Gerçek sorunların ağırlığından kaçarak; emek, çaba istemeyen bir düş dünyasında kendini bulmak daha kolay değil midir? Bedeli ne olursa olsun.

      İçi kan ağlarken, sosyal medyadan başarı, mutluluk, güzellik, para, aşk, lüks tatil vs. iletenler, sanal dünyayı gerçek dünyanın yerine koyarak bir algı yanılgısının içinde yaşamayı “tercih” ederler.

      Burada, “tercih” sanılan aslında görünmez bir elin manipülatif ipleri değil midir?

      Düşleri gerçek yapma girişimi, insanlık tarihinde farklı kılıklarla sahne almıştır. Uyuşturucu ve uyarıcı maddeleri ayinlerle kutsayan, acımasız savaşların cephanesi yapan bir geçmiş tarihten bu noktaya geldik.

       İki dünya arasına sıkışmış kişilerin durumunu düşünün. Gerçeklerden uzak yaşamak; düşleri gerçek yapmak gibi bir noktaya savuruyor insanı. Ama sonuçta düşler gerçek değillerdir. Sanal ilişkilere bakınız. Ne kadar da kolay. Ala vere ilişkisi yok. Elini taşın altına sokmak yok. Tek bir yasak var: gün ışığı… Bu nedenle, teknoloji bağımlılığının düşmanı gerçek yaşamdır. Gerçek yaşamda gün ışığı her türlü çarpıklığı, yanlışı gözler önüne serer. Sanal dünya öyle değil… Çok güzeldir, çok yakışıklıdır, bilmem ne fenomeni olmuştur, kaç milyon takipçisi vardır. Bu dünyaya bir defa giren, çıkmak ister mi? Ancak, nihayetinde, her masalın, her düşün sonu vardır ve kişinin kafasına gerçekler şimşek gibi çarptığında olan olur. Duygusal bütünlük hastalanır. Yakınlarla ilişkiler bozulur. Çalışmak, çabalamak, gerçek amaçlar edinmek anlamını yitirir.

      İşte bu anlamsızlığın içine düşen bağımlının yeniden toparlayabilmesi çok zordur ve çok uzun zamandır, ruh sağlığı uzmanları bu bağımlılık türü ile ilgilenmektedirler. Bağımlı kişi, gerçek insanlara göstereceği ilgiyi, sevgiyi, şefkati, bağlılığı; bağımlı olduğu nesneye yöneltir. Bu gerçek ilişkileri doğrudan baltalayan bir çıkmazdır.

      Peki, ne yapmalı? Yeniden başlamanın sonsuz defa mümkün olduğu sanal dünyadan çocukları ve yetişkinleri uzak tutmak mümkün müdür?       

      Diğer bağımlılık türlerinde olduğu gibi, bağımlılığa yönelik psikolojik terapiler ve psikiyatrik tedaviler gerekebilir.  Neden mi? Düşünün ki, çekingen bir çocuk, sanal dünyada bir grubun lideri, bir kahraman. Çift ilişkisinde sorun yaşayan, gündelik yaşamın yükünü taşımakta zorlanan birisi, bu yalan dünyada gerçek sandığı bir tutkunun esiri olmuş… Dönmek ne kadar zor değil mi? Sanal dünya uyuşturucusunu susturmazsak, yaşam suskun kalır. İnsan yaşarken, gerçek yaşamdan kopar.

      Teknolojik gelişmeye bağlı olarak yaşamımız değişiyor ve değişmeye devam edecek. Kimimiz iki dünya arasında sağlıklı bir köprü kurabilirken, kimimiz gerçek dünyadan kopacağız. Bazı kişiler ise, teknolojik gelişmenin dışında bir çeşit “kayıp kimlikler” olarak görülecekler. Öyle ya, sosyal medyada yoksan, aslında yoksun.

      Dengeyi bulmak ve gerçek yaşamı devam ettirmek zorundayız. Bunun için de mücadele önce yetişkinden başlamalı. Yetişkin bağımlılığının önüne geçilmeli ve ebeveyn, iki yaşındaki çocuğunun teknolojinin büyülü dünyasına geçişinin mümkün olduğunu ve engellenmesi gereken bir sorun olduğunu fark etmeli.

      15 aylık çocuklar, YouTube kanalından istediği çizgi filimi izleyebiliyorsa, minik parmakları ile aradığını bulabiliyorsa, bundan gurur duymayı bırakıp, iş başına geçelim.