Aslında 21 Aralık 1963’te Rum saldırılarıyla başlayan çatışmalara son vermek ve adada  asayiş ve düzenin 3 ay içerisinde yeniden sağlanması için BMGK,  4 Mart 1964’te adaya Barış Gücü! Göndermesi  için aldığı 186 nolu karar, aynı zamanda silah zoruyla Türk ortağı kovarak devlet yönetimini ele geçiren saldırgan darbeci Rumların güya 3 aylığına devletin egemeni olarak kalmasını ve BG’nün de asayişin sağlanmasında darbecilerin işgalindeki devlete yardımcı olmasını içeriyordu. Bu kararla, masum Türk ortak asi durumuna düşürüldü ve o günden beri asi muameleyi görüyor.

         Bu üç aylık süre bir oyundu lakin İsmet İnönü bunu iş işten geçtikten sonra anladı Amerika’nın oyununa geldiğini açıklayarak maalesef. Kendi sesinden dinledim. 3 ay şimdi 714 aya ulaştı 59 sene 6 ay. Sözde Barış Gücü adaya geleceğinde çok sevinmiştik, nere gitse gelse Rum saldırıları durdurulacak, asayiş sağlanacak ve sanık sandalyesine oturtulacaklar derdim Mücahit arkadaşlara. Lakin zaman ilerledikçe tam tersi oldu, BG’nün boyası ortaya çıktı. Rumların emir kulu oldular, o yüzden biz Mağusa’lılar onlara Bulaşık Gücü derdik.

         Yıllarca süren o kabus dolu karanlık ölüm kokan dönemde hastalar sözde BG nezaretinde Hastaneye götürülürken yollardaki barikatlarda Rum çapulcular tarafından ellerinden alınır katledilir kuyulara atılırdı. Onlar adaya geldikten sonra Rum saldırıları daha da arttı, daha çok Türk katledildi, kaçırıldı, göç ettirildi. Onlar sadece seyrederdi.

         Bakınız, kaç yıl geçti çekinerek bir defa yazdım. 1960 Cumhuriyetine göre adadaki Türk-Rum Alaylarında değişim olurdu 6 ayda bir. Türk askeri gemisi yeni limana Yunan’ın eski limana yanaşırdı. Bizimkinin yanaşacağı yerde bir gün önce BG ve Yunan subayları (sivil) yerleri hazırlanır, alçıyla yere çizgiler, kareler işaretlenir, çadırları kurulurdu. Yunan’ın yanaşacağı yere hiçbir şey yapılmazdı, zaten gemi yanaşırkenden bir iki saatte boşalırdı, ne kontrol, ne BG ne polis, ne gümrük, kimseler yoktu, serbest boşaltılırdı gemi. Dönüşünde de öyle , kaç kişi getirdi kaç kişi götürdü ne çıkarıldı ne kadar çıkarıldı kontrolsüz.

         Her değiştirme birliğinde ben çalıştım hemen hemen aynı kişilerdik ve hususi belirlenmişti. O gün sabahtan Yunan’lı subaylar ve BG yerlerini alır, manifestolar, tebeşirler ellerinde, yanlış yahut fazla gelmişse yerde çizili alana konur geri gemiye giderdi. Yunan’lılar çok güzel Türkçe bilirdi, lakin biz bildiklerini sonra öğrendik. Rıhtıma 7-8 banko kurulur malzemeler buralara getirilir, askeri kamyonlar dayanır yüklenirdi. Gemi içinde de çalışanlar Mücahit’ti. Biz arkadaşlar Yunan’lıyı oyalar kasaları kamyona yüklerdik fazladan, Yunan’lı manifestodan ta kontrol etsin biz işi bitirirdik. Lakin bir defasında konuştuklarımızı duydu göz açtırmadı, işi geceye bıraktık, geri giden malzemeleri geceleyin mutlak kamyona bir şekilde yüklerdik, o yüzden gemi iş tamamlanmadan ayrılmazdı. Geminin merdivenlerinde Yunan subayı Rum polisi, Rum gümrükçü, BG dururdu, tek tek gelen giden askeri sayar kontrol ederlerdi, biz gördükçe ve Yunan gemisinde böyle olmadığını bildikçe sinir tepemize çıkardı.

         Bir gün gene Yunan Subayı konuşmalarımızı duymuş olacak işi çok zorlaştırdı çekişmeye başladık, gemideki Türk Subay acele sinirli geldi, Yunan’lıya çıkıştı, Yunan’lı İstanbul şivesiyle konuşunca biz afalladık, konu nerelisine döndü, İstanbul’luydu ve sonunda köy olan bir bölgeyi söyledi, mahalle sokak falan ayni mahalleden çocukluk arkadaşı çıktı. İşte o anda bizim Subay şöyle bir Türk yumruğu aşketti bankodan aşağıya düştü. Hemen kalabalık oluştu, Yunan çadırına götürdüler bir daha da dışarı çıkmadı. Ya, işte bu adi BMGK, Mehmetçiği, malzemesini Rumlara ve Yunan subaylarına kontrol ettirdi her değiştirme birliği geldiğinde.

         Kızılay yardım gemileri de geldiğinde ayniydi, BG, Yunan subayları, Rum polisi, Rum gümrükçüler gene vardı. Gemiye önce onlar çıkardı, her defasında ambarda üsttekiler kontrol edilirdi sonra tahliyeye izin verilirdi. Torbalar tek tek şişlenir, dedektörle kontrol edildikten sonra tahliye başlardı. Torbalarda şeker, fasulye, nohut, pirinç, mercimek vs yarısı kamyona inene kadar yarısı boşalırdı.

          Rumların emrine amade Bulaşık Gücünün Pile’deki yol yapımını engellemeye kalkışması ne ki, zamanında yiğit Hüseyin Kafa abimizi kendi tapulu arazisinde çektiği Bayrağı indirmedi diye kalleşçe vurarak Şehit etmediler mi? 19 Temmuz 1974’te Barış Harekatından bir gün önce onlarca zincirli tank, top, havan ve ağır silahlarla yüzlerce çapulcu, birkaç yüz kişinin yaşadığı Sakarya Türk semtimizi 3 taraftan bazı yerde 50 bazı yerde 80 metre mesafede ablukaya aldığında da sözde BG kimin emrinde olduğunu, kimlere hizmet ettiğini açıkça ortaya koyduydu.

         İki araba dolusu silahlı BG askeri tarladan tozu dumana katarak geldi, biz sandık Rum çapulcuları bölgeden kaçıracak veya ortamıza konuşlanacak. Biz kuşatılınca kum torbalarını doldurmaya mevzi yapmaya başladık ya meğer bunun için gelmişler, mevzi yapmayalım, yapılanı da yıksınlar diye. Arabalar önümüzde durdu endiler bağıra çağıra geldiler, daha beş on torba dizmiştik üzerine çıktılar, kasaturalarla parçalamaya tekmelemeye başladılar. Şok olduk, Takım Komutanımız Hüseyin Başbuğ (ben yardımcısıydım) tankları, çapulcuları gösterip asıl onları bölgeden uzaklaştıracaksınız, onlara niye gitmezsiniz, biz kendimizi savunacağız dedi, BG komutanı döndü sadece bir saniye baktı, siz mevzi yapamazsınız dedi. Biz devam etmek istedik karşı çıktılar, bir saatten fazla itiştik kakıştık, sonunda gerideki evde bulunan silahlarımızı alalım, ne olacaksa olsun dedim, Komutanımız bekle dedi. Durumu merkeze bildirdi, gelen emir durdurun ve gece devam edin şeklindeydi.

        Tüm Sakarya yarı buçuk mevzilerle kırık dökük hafif silahlarla, beşer mermili birkaç havanla, birkaç bren ile ve sadece bölge halkından oluşan terhis olmuş 60-70 Mücahitle, 14-15 yaşlarda 65-75 yaşlarda olan çocuk ve yaşlılarla Rumların saldırılarına direndik, bir adım gerilemedik, BG’ne rağmen. Karanlıkta yapılan mevziler gelişigüzeldi haliyle. BG, mevzi yapamazsınız demekle, tanklar üzerinizden silindir gibi geçsin demek istedi. Sakarya’daki savaş çok şiddetliydi, tarifi mümkün değil, çok Şehit ve yaralı verdik. Sakarya ilk Okulunun savaş sonrası durumu her şeyi anlatır, lakin anlatmasın silsin, göremeyenler görmesin diye Rum dostlarının ne mal olduğu bilinmesin, her zaman hatırlanmasın diye zamanın CTP hükümeti tarafından müze yapılması gerekirken dozerlerle YIKTIRILMIŞTIR ey Millet.

         Nitekim savaşın ilk günü akşamüzeri Rum silah atışları yavaşladı, meğer BG komutanını gönderdiler teslim olalım silahları teslim edelim, zira büyük hücuma kalkacaklarmış dedi BG komutanı. Tabii reddedilince Komutan ‘Hepiniz öleceksiniz’ diyerek s..tirip gitti ve çatışmalar yeniden alevlendi. BG, diğer bölgelerde de ayni taktiği yaptı, halk onlara güvendi silahları teslim etti. Onlar da Mücahitleri ve halkı çapulculara teslim edip kurşuna dizilmelerine sebep oldu. İşte sözde BG’nün marifeti, rezaleti, utanmazlığı, adiliği, gaddarlığı görevi bu. Tabii BMGK beşlisinin kalleşlikleri, taraflılığı insanlık dışı adaletsizlikleri saymakla bitmez. BG, anasına göre danasıdır. Hepsi bir oldu üstümüze yürürler, nah teslim olacağız.

            Özgürlükle parayı karıştıranlar var, özgürlüğü küçümseyenler, özgürlüğün karşılığını para zannedenler var. Rum’a muhtaç edilmiş kişi özgürlüğü ne yapsın diyenler var. Kardeşim, evet şöyle ya da böyle Rum’a muhtaç olan-edilen insanlarımız vardır doğrudur, lakin o başka bu başka. Mesele  şudur, 60 yıldır saldırganlar ortaklığımıza çöreklendiler, ortak devleti zorla ele geçirdiler bütün avantajlarını kullanıyorlar, imkanları çok çok fazla bizden. Türkiye’nin olmadığını düşünün, işimiz çoktan bitmişti, ne 1960’ı, ne 1963’ü, ne 1974’ü görürdük, yoktuk zira. İşte 60 yıllık haksızlıklara,  haksız cezalarla izolelere ve işgal edilen ortaklığımıza karşı dik durmalıyız, yoksa belli sayıda değil tümümüz muhtaç duruma düşeriz ileride. Özgürlüğümüz egemenliğimiz olmazsa, geçmişteki eşit haklarımızı kaybedersek en iyi ihtimal komşunun kapısında kul köle oluruz. Öfkeyle kalkıp zararla oturmayalım. Rum’a muhtaç oldu diye bütün değerlerden, kimliğinden, Milletinden dininden imanından, özgürlüğünden feragat etmek buna sebep olan Rumlara ve destekçilerinin isteklerine boyun eğmek mi lazım? Bu sitemler kime yapılır anlayamadım, Rum’a teslim olmanın mazereti mi aranıyor? Vatan Millet Sakarya’da alın teri olmayanlar, bu sözleri ağızlarına alamaz, aşağılayamaz, haddinde değil. Bakın ne dedi ortaklığımızın komşuya verilmesini kabullenen sonra da güya kendine tapulayan AB’nin yetkilisi, Türkleri önce iyice eğitin sonra da hizmetinizde kullanın, öncelikle Helenceyi öğretin ki iyi  randıman alasınız, finansmanı da AB’den diye. O nedenle kendimizle değil buna sebep olan fırsat veren taraflı BM-AB ile mücadelemizi sürdürmeliyiz. Yukarıda kısaca yazdıklarım gerçeklerdir, buna rağmen hala dış güçlerin ve komşunun borazanlığını yapmak, kendi Milletine sırtını dönmek akıl karı değildir. Kendimizi de elbet eleştirmeliyiz, yanlışları, haksızlıkları  sonuna kadar ama yolu şaşırmadan, sapla samanı karıştırmadan. Yoksa çabamızla çukura düşersek kimse kurtaramaz bundan böyle.