Lefke Avrupa Üniversitesi’nde Dekanlığımızı yapan Allah gani gani rahmet eylesin Prof. Dr. Şinasi Aksoy’un “Uhulet ve Suhulet” şeklindeki öğüdü gerekli durumlarda hep aklıma gelir.

Prof. Dr. Şinasi Aksoy, her ne zaman gerek münferit gerekse kollektif bir panik veya sorun ortaya çıksa bunu da uhulet ve suhuletle çözeceğiz diye bizi yatıştırır ve soruna odaklanma ve rasyonel çözüm üretme noktasında bize sadece Dekanlık değil liderlik de yapardı.

İçinde bulunduğumuz karmaşa, kaos veya kriz ne derseniz deyin sadece ve sadece uhulet ve suhuletle çözülebilir. Miyopik bir bakış açısıyla yaklaşıldığında içinde bulunduğumuz krizi yalnızca sağlık sektörü ve yükseköğretim alanıyla sınırlı olduğu yanılgısına düşebiliriz. Hâlbuki bu kriz, hiç kuşkusuz aynı zamanda hükümet ve devlet krizi niteliği taşımaktadır.

Bu kriz, devletin olmaz ise olmazları durumundaki kurum ve kuruluşların itibarını ve üstün hukuk düzenini derinden menfi etkileyebilecek karaktere sahiptir. Dolaysıyla bu kriz çözülürken dengeleri bozmadan kurumların tekrar güven telkin etmesi için fevkalade titiz davranılması gerekmektedir.

Birçok krizin bileşiminden ortaya çıkan kaosun vahametini anlamak için aşağıdaki gibi tespit yapmakta yarar vardır:

·         Neredeyse tüm denetim kurumları kurumsal yönetişimden (şeffaflık ve hesap verebilirlik vd.) ve gerçek anlamda/güçlü bağımsızlık ve özerklikten yoksun omurgasız hale getirildiklerinden dolayı etkin ve caydırıcı denetim yapacak irade, dirayet ve basiret ortaya koyamamaktadırlar.

·         Tepeden tırnağa yolsuzluk olduğuna dair algı oluşmuştur  Şöyle ki, Kuzey Kıbrıs’ta Yolsuzluk Algısı 2022 Raporu”na göre; Kuzey Kıbrıs’ta yolsuzluk algısı arttı. Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından yayınlanan 2022 yılına ait listedeki 180 ülkenin ortalaması olan 43’ün altında olan  Kuzey Kıbrıs 140’ıncı sıraya bulunuyor. Rapora göre “Her 10 iş insanından dördü rüşvet verirken” Yolsuzluğun en yaygın olduğu grup olarak da “başbakan ve bakanlar” olarak gösterildi.

·         Sahte reçete ve sahte diploma skandalları toplumda nerede ise her meslek grubunu ve makamı itibarsızlaştırdı. Bu itibarsızlaştırmada temel etkenlerden biri de İskandinav halkının aksine dedikodu ve çekememezlik ölçüsünde herkesin herkesi adeta CEHENNEMDEKİ TÜRKLER misali başlarında zebaniye gerek duymadan birbirlerini kuyunun içine çekmelerinden kaynaklanmaktadır.

·         Gerek sahte reçete gerekse sahte diploma hadiselerinde; münferiden bakıldığında kültürel yozlaşma ve ahlaki zafiyet (moral hazar) ile kurumsal açıdan bakıldığında kalitesiz kurumsal yönetim, yetersiz ve etkisiz denetim olguları ortaya çıkmaktadır.

·         Sahte reçete veren eczacılar ile sahta diploma alanlar “başkası yaptı sen de yap ne de olsa bir şey olmaz” tutumu sergiledikleri ve bu belirli kesimlere sirayet ettiği için kültürel yozlaşma kaçınılmaz oldu. Sahteleme içinde olan kurum/kuruluşlar ise “Ne da olsa birinin denetlediği yok, olsa bile bir şekilde yırtarız” düşüncesinin kurbanı oldular.

·         Bu sürecin en vahim sonuçlarından biri de gözbebeğimiz dediğimiz devletin en önemli kurumlarına mensup kişilerin sahibe altında kalmalarıdır.

Yukarıdan da anlaşılacağı gibi; krizden çıkmak için yapılacak en yanlış şey krize neden olan ahlaki zafiyet ve kültürel yozlaşmayı derinleştirecek söylemlerden kaçınmaktır. Kötü niyetli olmamakla beraber “pişmanlık yasası gibi” söylemler sahte diploma alanların “ne da olsa bir şey olmaz, olsa da bir şekilde yırtarız          düşüncesini haklı çıkarabilecek ve bundan sonrası için krizden çıkmayı ve tüm tarafların doğru pozisyon almalarını daha da güçleştirecektir.

Krizden çıkış için sergilenmemesi gereken diğer bir tutum ise “ucu bana ve yakın çevreme dokunmasın, dokunursa idare edin” algısını yaratmamak için devlet ve hükümet yetkilileri son derece titiz davranmalıdırlar.

Tartışmasız bir şekilde bu süreçten yine demokratik hukuk devletinin kılavuzluğunda çıkabiliriz. Dolayısıyla, emniyet, yargı ve adalet güçlerine her türlü desteği mutlaka vermeliyiz. Her kurumda çürük elmalar olabilir. Masumiyet karinesi ilkesinden ayrılmadan bu çürük elmalar temizlenmelidir. Ayrıca, sahtelemeye methaldar olan kişiler ve kurumlar pişmanlık yaratacak ve bundan sonra benzeri tutumları caydıracak ölçüde cezai müeyyideye tabi tutulmalıdırlar. Bunun yanında, özel kurumların kurumsal yönetişim ilkelerine göre dönüşüme gitmeleri zorlanmalı, devletteki denetim kurumları ise çağdaş dünyanın gerektirdiği gibi yeniden yapılandırılmalıdır.

Sonuç olarak; KKTC’de sorunun kimyası (nedenleri) yerine sonuçları üzerinden hareket edersek (bataklığı kurutmak yerine sineklerle uğraşırsak) ve birbirimizi yemeye devam edersek hiçbir soruna çözüm üretemeyiz.