Okuyucular arayıp soruyor, bulunduğum ortamlarda da benzer sorulara muhatap oluyorum; “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti isminden Kıbrıs Türk Devleti ismine yönelme ya da hazırlık konusunda ne düşünüyorsun?” diye…
Hiçbir şey düşünmek istemiyorum… Neden düşünmek ve gündemime almak istemiyorum, çünkü bunu gerçekçi ve olabilecek bir şey olarak görmüyorum…
Elbette “Kıbrıs Türk Devleti” girişiminin uluslararası kamuoyuna, Türkiye dışındaki garantörlere, ayrıca BM’ye, AB’ye yönelik siyasi bir hamle olduğunu görebiliyorum.
Bunu Kıbrıs sorunuyla ilgili, yeni belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yeni bir yol; yeni bir strateji olarak görmek mümkündür…
Zaten yapılan açıklamalar da bu mealdedir… Kıbrıs sorununda yıllardır izlenen yoldan farklı bir yol tutulmak isteniyor, Rum yönetimine ve diğer tüm ilgili taraflara yönelik daha zorlayıcı bir yöntem…
“Kıbrıs Türk Devleti” isim değişikliği girişimini, aslında Kıbrıs’taki anlaşma/çözüm çabalarında, karşı taraftaki muhataplara karşı bir yol ayrımı, kalıcı bir ayrılık tehdidi olarak da görmek mümkün. “İki devletli çözüm” önerisinin bir ileri adımı diyebiliriz.
Kusura bakmasınlar ama “İki devletli çözüm önerisini” de ben aslında bir çözüme varma çabası ya da yönteminden daha çok bir yol ayrımı, kalıcı ayrılık adımı olarak gördüm hep…
Rumların önce KKTC’yi tanıyıp, bir devlet olarak kabul edip, ardından masaya oturmasını beklemek olmayacak duaya âmin demek ya da ölü gözünden yaş beklemek kadar olanaksızdır…
İki kez nihayete varılacakken kıyısından dönülmüş, federal çözüme bile “hayır” diyen Rumlar, KKTC’yi devlet olarak tanıyıp masaya oturacak ha? Hayal bile edilemez… Dünyaca devlet kabul edilen, tuzu kuru Rumların bunu kabul etmesi mümkün değildir.
Bu konuda mucize ya da ona benzer inanılmaz şaşırtıcı bir şeyin olmasını beklemek için hem Rumları tanımamak hem bağlayıcı BM kararlarını yok saymak hem de uluslararası toplumun bu konuya bakış açısını bilmemek gerekir…
Bir yol ayrımı, bir kalıcı ayrılık isteniyorsa bu yöntemler tamamdır. Rumlara “KKTC’yi tanı ve masaya oturalım” ya da şimdiki çaba; “Kıbrıs’ta bir devlet var o da Kıbrıs Türk Devletidir, diğer devlet umurumuzda değil” deniyorsa, kalıcı ayrılık düşüncesine, yani çözümsüzlüğe bu yöntemler, kendi mantığı içinde sıkı bir şekilde hizmet eder…
Mesele artık şu; Kıbrıs Türk halkı ne istiyor? Kıbrıs Türk halkı bir çözüm mü istiyor yoksa kalıcı ayrılık mı?
Bence buna bakmak lazım? Bunu Kıbrıs Türk toplumuna sormak lazım… Halktan kopuk, oldubittilerden vazgeçmek gerekir.
“İki devletliliği savunan bir siyasetçi cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı, o nedenle bunu savunmak meşrudur” demek doğru değildir.
Herkes çok iyi biliyor ki seçilen cumhurbaşkanına yalnızca “iki devletliği” savunduğu için oy verilmedi.
Kaldı ki mevcut cumhurbaşkanı yüzde 51'lik oy oranıyla seçimi kazandı. Geriye kalan yüzde 49’luk oran küçümsenecek bir oran mıdır? Neredeyse seçmenin yarısı onu seçmişken, yarısı da diğer adaya oy vermiştir.
Toplumun yarısının Kıbrıs sorununun çözümüne bakış açısı, yani Kıbrıs’ta çözüm istiyor olması önemsiz midir?
Ha, “2020 seçimlerinden sonra çok şey değişti, çözüm mü ayrılık mı diye referanduma gidelim” derseniz, onu da tehlikeli buluyorum, çünkü ülkede nüfus profili de süratle değişiyor.
Şimdi size durup da tanınmamışlığın, çözümsüzlüğün, dünyadan kopuk olmanın Kıbrıs Türk toplumuna kaybettirdiklerini, yarattığı olumsuzlukları anlatacak değilim. Bunları çok iyi biliyorsunuz; sürer durumun bizi getirdiği kötü durum ortada zaten, birileri bunu kabul etmek istemese de…
“Annan Planı kabul edilseydi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ismi, Kıbrıs Türk Devleti’ne dönüşecekti. O zaman ona itiraz etmeyenler, şimdi neden itiraz ediyor?” deniyor.
O “Kıbrıs Türk Devleti” ile şu anda yapılmak istenen çok farklıdır. O zamanki isim, uzun müzakereler ve bir çözüm planı sonrası ortaya çıkmış ve referandumla her iki toplumun onayına sunulmuştu. Şimdiki ise “KKTC’yi ilelebet yaşatacağız” diyenlerin bir anda ondan vazgeçip, yerine koymaya çalıştıkları bir oldubitti girişimidir.
Ha, bu isim değişikliğine, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti için var olan bağlayıcı BM kararlarından kurtulma yolu” olarak bakan varsa, kendi kendilerini kandırıyorlar, bu da mümkün değil…
“Kıbrıs Tük Devleti” güzellemesine bir de tüm isimler üzerinden göz atalım… Önce biraz gerilere gidelim; Kıbrıslı Türklerin hangi isimlerle yönetildiğine bakalım…
İsterseniz Kıbrıs Cumhuriyeti içinde “Kıbrıslı Türkler arasından seçilen kişilerden oluşan kurulu” anlatan Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi’ni de bir isim olarak kabul edelim.
Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi, 16 Ağustos 1960’ta bağımsızlığını ilan eden ve anayasası uyarınca iki kesimli bir yapıya sahip olan Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Kıbrıslı Türkler arasından seçilen kişilerden oluşan kuruldu…
Ardından “Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi” veya “Kıbrıs Türk Yönetimi” geldi. “Kıbrıs Türk Yönetimi”, 27 Aralık 1967'den Ekim 1974'te “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi”nin kurulmasına kadar, Kıbrıs’taki Türk yönetimi ismidir.
Daha sonra gelen “Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi”, 1 Ekim 1974'ten 13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kurulmasına kadar yer alan yönetimdir.
Kıbrıs Türk Federe Devleti ise 1975-1983 yılları arasında kurulmuş bir devlettir.
Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 15 Kasım 1983'te oybirliği ile aldığı bir kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulduğunu ilan etti.
Gördüğünüz gibi Kıbrıs Türk toplumu, Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi, Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi, Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi, Kıbrıs Türk Federe Devleti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti isimleriyle yönetilmiştir.
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulması Kıbrıslı Türkleri, ekonomiden ulaşıma, spora kadar birçok ambargoyla karşı karşıya bıraktı. Kıbrıslı Türkler büyük zorluklar yaşadı, halen yaşıyor, halk kendi yöntemleriyle bu ambargoları aşmaya çalışıyor.
Uğruna, halkının birçok mağduriyetler yaşadığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni, “tanıtacağız” diyenler 40 yıldır tanıtamadı. Gerçekten de tanıtmak için uğraştıklarını düşünmüyorum.
Şimdi, “İlelebet yaşatılacak” denilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti isminin Kıbrıs Türk Devleti yapılmak istenmesi bir anlamda ironiktir de.
Bu adımın siyasi bir hedefi, bir anlamı olsa da ani bir şekilde başka bir isme dümen kırılması ve bunun topluma bir oldubitti şeklinde sunulması doğru değildir.
Elbette devlet isminin değişmesinin bir prosedürü de vardır, gerekirse o da yapılacaktır ama daha önemlisi; “Bu isim değişikliğinin ne faydası olacak?” sorusuna cevap verilmelidir.
Diyalog Gazetesi’nin cumartesi günkü manşetindeydi; gazeteye konuşan vatandaşlar, “İsim değişikliğinin ne tür faydaları olacağı halka şeffaf bir şekilde açıklansın” dedi. Evet bir de bu yönü var; halk bu isim değişikliğinin ne işe yarayacağını pek anlayabilmiş değil.
Aslına bakarsanız isim değişikliği halkın gündeminde de yoktur… Diyalog Gazetesine konuşan vatandaşlardan ikisinin söyledikleri dikkat çekici ve durumu özetleyicidir.
Bir vatandaş, “Yıllardır KKTC’yi tanıtmaya çalışıyoruz ve şimdi bunu başaramadan ismini mi değişeceğiz?” diye sorarken, bir diğeri de “Bizim birçok sorunumuz var ve önce bunları çözmemiz gerekiyor” dedi.
Ne güzel söylediler değil mi? “Tanıtacağım” dedin, tanıtamadan ismini değişeceksin…
Tabii ki “önce sorunlarımızı çözün” diyen vatandaşlar da çok haklı…
Bu ülkede tam bir kaos hali var, batmış, çürümüş, iflas etmiş bir yapıdan söz edebiliriz, yaşanan ve çözüm bulunamayan sorunlar, sıkıntılar, çaresizlikler, fiyaskolar, skandallar bunu gösteriyor.
Önemli olan ambalaj ve isim değil içindekidir… Devletin ismi ve ambalajından
önce keşke içini düzeltebilsek… İsim güzel, ambalaj fiyakalı olsa da içini açtığında ne çıkacağı önemlidir. Bu devletin içi sorunlarla dolu, bir çürüme, yok olma hali hâkim… Şimdi o yere göğe sığdırılamayan ismi de terk etme çabası var ki birçok bakımdan vatandaş için anlaşılabilir değildir.
Devletin isminin değişmesi, Kuzey Kıbrıs’ta bir değişime yol açmayacağı, Kıbrıslı Türklere bir fayda getirmeyeceği aşikardır…
Kıbrıs sorunuyla ya da Kuzey Kıbrıs’ın konumuyla ilgili siyasi bir adım, Rumlara ve uluslararası topluma karşı bir hamle olduğu çok açık ve 2020 sonrası tutulan yolun devamı olduğu anlaşılır olsa da birçok yönüyle tartışma konusu olacak bir adımdır isim değişikliği.
Bana göre bu girişim, bir tartışma ortamı, bir fırtına yaratma, muhatapları zorlama amaçlıdır, isim değişikliği gerçekleşmeyecektir.
Bunlar benim samimi düşüncelerimdir, zaman kimin haklı çıkacağını gösterecektir… Gün gelir yanılırsam, yani ben haksız çıkarsam onu da burada paylaşmaktan kaçınmam…
