Meslektaşım, “Yedi yıllık muhabirlik hayatımda hiç böylesini görmemiştim, bu toplumu yakan bundan daha büyük ve daha acı bir olayın haberini yapmamıştım. Sen daha acısını ve daha büyüğünü gördün mü ab...

Meslektaşım, “Yedi yıllık muhabirlik hayatımda hiç böylesini görmemiştim, bu toplumu yakan bundan daha büyük ve daha acı bir olayın haberini yapmamıştım. Sen daha acısını ve daha büyüğünü gördün mü abi?” diye sordu. “Hayır, ben de 35 yıllık meslek yaşamımda böylesini görmedim” diye cevapladım. Neler gördük neler ama böylesini hiç yaşamadık… Mesleki tecrübe olarak da düşünmemek lazım, böylesini savaştan, yani 1974’ten sonra kimse görmedi ve yaşamadı. Yurt dışından ülkemize 48 tabutun geleceği, bunların çoğunluğunun hayatının baharındaki çocuklarımızın olacağı kimin aklına gelirdi ki? Kimin aklına gelirdi ki Türkiye’yi acıya boğan büyük deprem, bizim de 48 canlarımızı alıp götürecek? Kim derdi ki turistik, sağlık, mesleki görev ya da spor amaçlı ziyaretler kara habere dönüşecek diye? Tahmin edilebilir miydiniz ki dışarıdan baktığınızda, muhteşem yıkılmaz bir kale gibi görünen otel, kumdan bir kale gibi yere yığılacak ve evlatlarımıza mezar olacak? Asrın felaketi kalbimizden vurdu bizi… Üç gün boyunca uçaklarla gelen tabutları karşılamak ve cansız bedenleri toprağa vermek katlanılabilecek bir durum değildi… Yüreklerimize hançer sokuldu, ruhumuz karardı… Her cenaze töreniyle kahrolduk, baktığımız her şey bulanıktı sanki, renkler soluktu artık… Bir anda sanki ülkede hiçbir şeyin anlamı kalmamıştı… Tüm toplumun psikolojisi tedaviye muhtaç, kolay kolay düzelecek gibi de değil. 2023’ün çok hayırlı olmayacağını söyleyen çoktu ama ekonomik olarak kara bir tablo çiziliyordu, meğerse doğal bir de felaket bekliyordu bizi. 2023 daha ikinci ayı dolmadan kara bir yıla dönüştü, şubat ayı artık kara şubattı ve asırlar geçse de bu toplum için kara şubat olarak kalacak… Hıçkırıklar, çığlıklar, isyan dolu sözler kulaklarımızdan gitmiyor… Her çığlık, her haykırış sanki bizi bin parçaya bölüyor ve o bin parçanın yeniden tek parçaya döndüğünü sanıyoruz halen hayatta olduğumuz için ama aslında hiçbirimiz eski biz değiliz. Suçlu da arıyoruz ve aslında suçlu da var ama cezasını çekeceğinden bile şüpheliyiz. Büyük acının ardından, Kıbrıs’ımızın da deprem kuşağı üzerinde olduğu aklımıza geliyor ve kusurlarımızı görebiliyoruz birdenbire… “Sakın ola, buralarda da benzeri şeyler yaşanmasın ha” diyoruz… Böyle uyarılar yapanları geçmişte duymazdan gelen, hatta böyle kişilere “çok ve boş konuşan hayalperestler” muamelesi yapanlar, şimdi onların söylediğini tekrarlar oldu. Eğitime yeterli katkıyı ayırmayıp, eskiyen, kimisi dökülen, tehlike arz eden okullarımızı elden geçirmeyen, tamir etmeyen, sağlamlaştırmayan, bu yönde uyarı yapan eğitim sendikalarını ve diğer sivil toplum örgütlerini suçlayan zihniyet, bu büyük acıdan sonra bu konuyu ilk gündem maddelerinden birisi olarak açıklıyor… Daha düne kadar hükümet edenler, imar/ inşaat alanında izin ve denetim mekanizmasını devlet eliyle bozma niyetindeydi. Çözüm bulmakla yükümlü oldukları ama çare bulamadıkları ve pek bulmak da istemedikleri “hantallık yaratan bürokrasiyi” gerekçe göstererek, keyfiliğin yasasını yapmaya çalışanlar Türkiye’deki büyük deprem felaketiyle gerçeği görebildi mi acaba? Keyfilik, yasalardan kaçmak, denetimi ciddiye almamak, partizanca kararlarla hareket etmek yalnızca ekonomik sorun ya da adaletsizlik kaosunu getirmez, başka yıkımlar ve hatta ölüm getirir. Umarım bunu da görebilmiştir, bu ülkeyi yönetenler. Evet çok üzgünüz, evet dünyamız karardı, evet şu anda başka hiçbir şey düşünemez haldeyiz ve hiçbir şey yapmak gelmiyor içimizden… Haklıyız da… Az bir acı değil çektiğimiz. Ancak bu kara günler sağlıklı düşünmemizi engellememeli, tam tersine böyle acılara neden olan felaketlere daha dirayetli bir yapı kurmak için yapılması gerekenleri hemen ortaya koyabilmeliyiz. Tedbir almak için illaki kötü olaylar olmasını beklememeliyiz… Acımızı, kaybettiklerimizi sonsuza kadar unutmayacağız ama geride kalanları, tüm toplumu korumak da yönetenlerin boynunun borcu olmalı, çünkü birilerinin mutlaka hırsları, kimi zaman arsızlığı olacak yine ve yine bazı amaçlarına ulaşmak için gözleri hiçbir şeyi görmeyecek. İşte bu tehlikeler için bariyerlerimizi koyalım, acılarımızı yaşarken, gözümüzün de açık olmasında fayda vardır. Bugün bunları konuşmak çok da istediğim bir şey değil ama her durumda gerçekleri görmeli, hatırlamalı ve konuşmalıyız yeni acılar yaşamamak için…