Güneydeki işgalci darbeci Helen Cumhuriyetinden söz ederim. Öyle bir politika izliyorlar ki küçük boylarına rağmen, büyük ülkelere taş çıkartırlar, her şeyin içinden yağdan kıl çeker gibi çıkıyorlar, destekçileri de arkalarında bol. Yahu Kıbrıs sorunu gibi bir meselede haklı taraf olarak görülmeleri hayretten öte bir şey, inanılır gibi değil. İnsan şaşar kalır, dünya tersine döndü der, bu nasıl olabilir, bu  nasıl adalet der durur. Her şey apaçık ortada olduğu halde korunup kollanması akıllara durgunluk verir.

         Darbeler, saldırılar, katliamlar, ENOSİS hedefleri açıklamalar, Helen Cumhuriyeti ilanları, terörist başının Cumhurbaşkanı atanması, CB Makarios’u öldürdükleri açıklamaları, Makarios’un BMGK’de  tarihi itirafları, tarafsız Anayasa Mahkemesi Başkanı Alman profösörün uyarıcı açıklaması, yirmi bin Yunan askerinin adada yasa dışı bulunması, gazete kağıdı yerine gemiler dolusu silahın adaya sokulması, Cumhuriyetin eşit ortağı Türklerin silah zoruyla devletten kovulması, 103 köyden göç ettirilmesi, abluka altında insanlık dışı muameleye tabi tutulması, AKRİTAS, İSFESTOS adlı Türkleri imha planları, görüşmelerden çözümden kaçmaları, Referandumda HAYIR  oyu kullanmaları vs. Bütün bunlar ispatlı şahitli dünyanın gözü önünde yaşanmış olduğu halde Rumların bu gün oldu hala haklı konumda tutulmaları olacak şey değil.

         Bütün bu gerçeklere rağmen masum tarafın ortaklık haklarının, dünyayı güya idare edenler tarafından bir süreliğine (üç ay) diye Rumların kontrolün verilmesi, yetmezmiş gibi adaya gönderilen BM sözde Barış Gücünün de güya asayişin düzenin sağlanmasında Rum yönetimine yardımcı olmasının BMGK 186 kararında belirtilmesi ki bu, tilkilere emanet edilen kümesteki hayvanları istediği gibi kullanması, bunda da BG’nün yardımcı olması demektir, devamında savaşlara sebep olunmasına rağmen saldırganların taltif edilerek AB’ne alınması, bütün bu kayırmaların ve taraflı tutumların  toplamı sonucunda çözümden kaçmasına  sebep olunduğu gün gibi aşikar iken,

Eyyy bizim güya Federasyoncu! güya solcu kesim, bu gerçekler ortadayken Rum yönetimi başkanının, bakanlarının, Meclis başkanlarının, ortaklık haklarımızın üstüne basa basa dünyayı turlamalarına, rağbet görmelerine, bütün uluslararası toplantılara katılmalarına, oralarda boy göstermelerine, Türk ortağı haritadan silmeye çalışmalarına, kırmızı halılarda karşılanmalarına ve yüksek perdeden atıp tutmalarına, hiçbir şey yapmamışlar gibi kuzu postuna bürünmelerine hiç mi gocunmazsınız, hiç mi umurunuzda değil, hiç mi isyanları oynamazsınız, hiç mi kahretmezsiniz?

         Da, onların savundukları çürük tezleri savunur, sonu belli karanlık yollarda uçuruma doğru gitmeyi ve beraberinizde masum halkı da götürmeyi nasıl doğru gösterebilirsiniz? Efendim, bizim Cumhurbaşkanımız İngiltere’ye, Almanya’ya gider ama kimse karşılamaz, kabul edip konuşmazmış, bir alaydır bir aşağılamadır tuttururlar. Öteki ülkelere gidemez, kimse saymaz, tanımaz vs. Yahu, o tanımayanlara kabul etmeyenlere çatacaklarına daha da Cumhurbaşkanına destek çıkacaklarına yerden yere vururlar, sanki buna sebepmiş gibi. Buna sebep olanlara, Türklere büyük haksızlıkları reva görenlere karşı çıkmamız gerekirken, Davamızı, haklılığımızı sonuna kadar savunup haksızlıklara karşı dik duracağımız yerde bunları yapanları haklı gösterirler. Ne kadar ayıp ve onurdan yoksun.

         Bazılarımız, Özel Temsilciye arkadan dolanıp mektuplar vermekte, Rumların desteklediklerini açıkça desteklemekte, geçmişte Rumların yaptıklarına Türk halkını da ortak etmeye çalışmakta, Milli Mücadelecileri, var olabilmek için hayatını ortaya koyanları faşist olarak lanse etmekte, Anavatan Türkiye’ye bağlılığı hor görmekte.

        Hem nalına hem mıhına vuran komşumuza gelince, şimdi Larnaka’dan Gazze’ye yardım gemisi gitti ya işte bundan istifade etmeye kalktılar. Dünya kendilerine minnettarmış, ne kadar önemli oldukları anlaşılmış, itibar kazanmışlar falan.  Duyan da zannedecek bütün bu yardımları yapan Rumlardır. Yahu, ilk başta İsrail’in yanında durdular AB ile beraber. Güneyden kalkan İngiliz uçakları değil mi 1967’de Arapları gidip darmadağın eden, 1973’te tekrar vuran ve sonrasında Irak’ı, Suriye’yi darmaduman edenlerin başında olan, hem yeni silahları bu yerlerde deneyen İngilizler değil miydi? Rumlar İsrail’le az mı tatbikat yaptı, savunma anlaşmaları yaptı? Şimdi de Gazze’nin Filistin halkının karşısında olan Güneydeki İngiliz üslerinden kalkan uçaklar değil mi? Havadan denizden kalkan olup İsrail’i koruyan? Sayın Mahmut Abbas, Güneydekileri iyi bellesin diye geçenlerde de yazmıştım hem Filistin Dış İşleri Bakanı da Güneye geldiğinde. Şimdi yardım Larnaka limanından gitti ya güya Filistin’in yanında görünür. Ben çoktan söyledim, çok beceriklidirler Arapları da idare eder İsrail’i da, aralarında her havaya girer. Bir nala bir mıha.

          ABD, Kanada’da ve batılı emperyaller benzer tavırda, Refah’a saldırı olmasın, yok silah vermeyecekler falan, hepsi hikaye. BM ise tam bir fiyasko, sağdan soldan yardım çağrısı yapar İsrail’e baskı yapılsın diye, kuruluşları da feryat ederler katliamlardan açlıktan, sefaletten, salgın hastalıklardan, ilaç hastane doktor kıtlığından, ölümün kol gezmesinden, kırımdan vs. Yahu, GK beşlisi yanınızda baş vursanıza onlara, bu işleri dünyanın başına açanlara karşı birlik olup top yekun istifa etsenize, yeni bir dünya düzeni kurulmasına öncülük etsenize? Ey dünya, hala oturup seyredersiniz Gazze’deki soy kırımı, insanların nasıl katledildiğini, çocukların bebelerin, anaların yaşlıların gençlerin çaresizliğini, uçan kuştan yardım beklediklerini? Vallahi  yüreğiniz var, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da vd, de hep ayni amaç ayni film. O halde koltuklarda seyrediniz, Gazze’nin çöküşünü, insanlığın nasıl bittiğini, emperyallerin ne mal olduğunu.

          Şimdi bakınız, 1963 sonrası Kıbrıs’ta Rum saldırganların Türklere yaptıkları karşısında bu BM’nin Barış Gücünün saldırganlara dur dediği bir baskı kurduğu hiç görülmedi, ne yaptı? Saldırganların yanında durdu, Türklerin yok edilmesine yardımcı oldu. Gazze için söyledikleri acılı sözleri, yardım çağrılarını BM’nin hiçbir kuruluşu Kıbrıs’ta dile getirmedi. İsrail ile Filistin iki ayrı ülke iki ayrı halk, iki ayrı devlet. Biz Kıbrıs’ta iki ayrı halk Rum-Türk eşit  ortaklığında kurulmuş tek bir devlet. Ortaklardan çoğunluk olan silah zoruyla devleti ele geçirdi, iki buçuk ay sonra da BMGK, işgal edilen devletin yönetimini geçici de olsa (ki 60 yıllık uzatmalarla gadimici duruma geldi) işgalci saldırganlarda kalmasına karar verdi (çünkü 3 ayda sorunu çözecekler dediler), ama Türklere de cezaları bastılar.

          Halbuki asayişi düzeni sağlamak bir yana BM Barış Gücü adaya geldikten sonra Türklere saldırılar daha da arttı. Rum saldırıları karşısında Türklerin savunmak için mevzi yapmasını bile Barış Gücü  engelledi, yapılanları da yıktılar. BM’nin Türklere yaptığı haksızlıklar Filistin’e yaptıklarından daha fazla. Ne var ki Garantörü olmadığından dolayı Filistin halkına yapılanlar bize yapılanlardan kat kat fazla. Durum bu. 1974’te Sakarya’ya, dış bölgelere ve Mağusa kale içine orantısız güç kullanıldı, hele dış bölgeler kale içine çekildikten sonraki yoğun top havanların haddi hesabı yoktu. Surlar ve mazgallar, mağaralar olmasaydı o saldırılarda canlı sinek kalmazdı. Ama açlık, tehlike, endişe  korku, hastalık Filistin halkının yaşadıklarından farksızdı. Yardım ise sıfırdı. Da şimdi Rumlar kalkacak işgalden söz edecek, birleşmek isteyecek, kuzu postuna bürünecek, yemezler.

         TC Cumhurbaşkanı Sn Erdoğan’ın açıklamasına Rum yetkililer tepki gösterdi. Ben de biraz onlara tepki göstereyim. Mayıs 2004’te tek yanlı haksızca AB’ye alındığınızda Yunan Başbakanı Simitis efendi acele fırladı Kıbrıs’a geldi, yere basar basmaz ENOSİS şimdi gerçekleşti dedi. O zaman modası geçmemişti ENOSİS’in ve bu gün oldu daha geçmedi, ENOSİS kararını Meclisinizde hem partilerinizde sürekli tazelersiniz, okullarda okutur kiliselerde pekiştirirsiniz geçmedi da Garantilerin mi geçti? Kaldı ki, ENOSİS ortaya atıldığı günden beri adada akan kan hiç durmadı. Ama Garantiler akan kanı durdurdu. Fark büyük, birbirlerine zıt. Garantiler Kıbrıs Uluslararası Antlaşmalarında vardır, ENOSİS hiç yoktur.

          50 Yıllık işgal dedikleri, adada Barışı, huzur ve asayişi sağlayan Garantörlük görevidir, Kıbrıs Türk halkının ve Rum AKEL taraftarlarının tamamen yok edilişini önleyen, Cumhuriyete yapılan ikinci  darbeyi bertaraf eden meşru bir müdahaledir. 15 Temmuz 1974 EOKA-Yunan Cuntası darbesinin cevabıdır, doktorun hastaya reçetesidir. Geçici, hukuk dışı oldubitti 186 nolu GK kararı, asırlar geçse de 21 Aralık 1963’te ve 15 Temmuz 1974’te dünyanın gözü önünde Cumhuriyete yaptığınız darbelerin üzerini örtemez, Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin ilanını da, terörist başı  Nikos Sampson’u Cumhurbaşkanı atamanızı da, CB Makarios’un öldürüldüğüne dair RİK’in yayınını da. Bu kadar yasa dışı olayları yapan ve adayı kana bulayan taraf olarak hiç sıkılmadan hala kendinizi masum zannedip yağ gibi su üstüne çıkmaya çalışırsınız? Bu da gösteriyor ki, gerçekleri inkar edip örtbas etmeye çalışmakla ve pişmanlık dahi duymamakla adil bir çözüme ulaşmaya değil çözümsüzlüğü sürdürme amacındasınız. Yarım asırdır çözümsüzlüğe oynadığınızı bilmeyen yoktur, da nereye kadar?

        Büyük umut bağladığınız O içimizdeki yandaşlarınız, size yamalanmamızı asla yapamayacaklar, ne kadar el ele verseniz kol kola girseniz, omuz omuza olsanız da.