Şöyle bir geri adım atıp, ülkede olan bitene bakın isterseniz.

    Durum hiç iyi değil, berbat bir durum var…

    Ortaya çıkan tabloya baktığınızda umutsuz bir vaka görüyorsunuz.

    Bir umut kırıntısı arıyorsunuz, “kötümser olmayayım” diyorsunuz ama her gün sizi hayal kırıklığına uğratan, umudunuzu kıran yeni bir olayla karşılaşıyorsunuz.  

    Yönetemeyen, çare bulamayan, çaresiz, zavallı bir görüntü var ortada.

    Bu ülkeye uzaktan bakanlar, “bunlar hiçbir şeyi beceremiyor” diye düşünür.

    Öyle bir görüntü veriliyor çünkü, gerçekten de yapamıyorlar…

    Yapmak için ortaya çaba koymadan, en kolay meseleler için bile yönetenler Türkiye’ye koşuyor, “bunu bize yap” diyor.

     Böyle yapa yapa kendini de halkını da küçük düşürüyor, değersizleştiriyorlar.

     Bir şeyi de siz becerin artık…  

     Ülkeyi yönetsin diye kişiler seçiliyor, bu kişiler bakan oluyor, onlar da müsteşarlar, müdürler, danışmanlar atıyor ama sanki de bunların hiçbiri işe yaramıyor gibi.

     Sonra bir bakıyorsunuz ki birçok kişi birçok yolsuzluğa karışmış.

     Denetleme mekanizması içinde olanlar, yasaları uygulamakla yükümlü kişiler de usulsüzlüklere bulaşmış…

     Yaptıkları çok yanlış ama onlar son derece normalmiş gibi davranmış.

     Şeytana pabucunu ters giydirecek kadar akıllı, cingöz kişiler, yaptıkları açığa çıkınca ahmağa yatıyor, aldatılmaktan, yanıltılmaktan, komplodan falan söz ediyor.

     Ülkede yaratılan bozuk sistem nedeniyle, yolsuzluklar, usulsüzlükler kanıksanıyor, yapanlar “bana bir şey olmaz” diye düşünüyor.

     Kendisini suçlayanlara, “Sen de şunu yapmıştın, ben de seni deşifre edeceğim” diye tehdit ediyor ve bazıları gerçekten de bir şeyler buluyor.

     Ortaya bir şeyler çıkaran kişilerle ilgili de başkaları bir şeyler bulunca, sanki o kişinin buldukları ortadan kalkacakmış gibi…

    Bir bakmışsınız ki herkes birbirini aşağıya çekmeye çalışıyor.

    Birbiriyle didişen bir dolu insan…

    İddialar, belgeler, suçlamalar birbirine karışıyor, kim temiz kim kirli, kim gerçek, kim yalan söylüyor, anlamakta zorlanıyorsunuz.

    Bu toplumun düşmana ihtiyacı yok, kendi kendini yemeye başlayan bir mahlukat adeta.  

    Süratle çok sayıda inan kirleniyor sanki, bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış gibi.

    Bakın rüşvet, yolsuzluk, usulsüzlük, sahtecilik bulaşıcı hastalık gibi çok sayıda insanı sarmalamış.

    “Sahte diploma” salgına dönüşmüş adeta…

    Sanki “kimse temiz değil” kampanyası başlatılmış gibi.

    Çirkeftekiler, başkalarını da oraya çekmeyi çok iyi becermiş…

     Yolsuzluklara her gün yenileri ekleniyor…

     Kimileri de paniğe kapılıyor, “temiz kalmak için uzaklaşmalıyım” diye düşünüyor, bu hisse kapılıyor.

    Uzaklaştıkça da ülke gerçeklerine uzak ve duyarsız kalmış oluyor. 

    Yapılanlardan korkup uzaklaşmak yerine, tam tersine bunların üzerine gidebilmek gerekiyor.

    Temiz insanlar neden korksun ki?

     Temiz olan ve bundan sonra da temiz kalacak olanlar, yolsuzluklarla mücadelesini yükseltmeli.

    Yolsuzlukları saklamak, kapatmak isteyenleri, bunun için baskı yapanları rahat bırakmamak lazım.

     Yolsuzluk salgınının önüne geçmek gerekir…

     Birileri rahatsız olmaz, isyan etmez, mücadele vermezse, bu kirlenme durmaz.