Parantez açalım. Geçtiğimiz yılda son altı ayın hayat pahalılığı oranına göre asgari ücret belirlendi, tüm maaşlara yansıdı. Sayın yönetenler hem zamları habire körükleyenler, bu verilen artış vatandaşın geçen son altı ay zarfında karşılığını almadığı zamlı mal alımlarının dolayısıyla borçlanarak veya sefillik çekerek geçirdiği sıkıntılı dönemin hayat pahalılığını altı ayın sonunda elde etmesidir ki bu ancak ileriki altı ay zarfında hiçbir zam olmadığı takdirde rahat geçinebileceği bir maaş artışına tekabül etmektedir. Eeee bu artışı vatandaş daha almamışken her gün yeni ve çok fahiş zamların fırtına gibi yağması, elde edeceği artışı bir anda silip süpürmüş, geçen yıldan daha sıkıntılı bir altı ayla boğuşacağı bir döneme girdiği kesin olup, yapılan artış geçim için biraz nefes almasına değil boğazının bir o kadar daha sıkılmasına sebep olacaktır. Biraz insaf ve dayanışma.

          Komünist AKEL parti GS Stefanu efendi acele görüşmeler başlamalı yoksa ada ikiye bölünecek diyor ve  Rum başkan Hristodulidis efendinin bir şeyler yapmasını istiyor. Vatan hem Türklerle Rumlar tek halk olarak yeniden birleşmeli diyor. Vatan derken tüm Kıbrıs’ın egemeni ve sahibi olmalarını kastediyor. Türklerle Rumlar hiçbir zaman birleşik olmadı ki, sadece 1960 Cumhuriyetini eşit ortaklar olarak yönettiler, iki ayrı toplum vardı her şeyleri farklı, dili, dini, Milliyeti,  örf adeti ayrı. Karma yerlerde mahalleler ayrı, kahvehaneler ayrı, spor aktiviteleri ayrı, ibadetleri ayrı, bayramları, Milli, dini günleri ayrı.

        1960’takinden daha farklı aralarında göçebe hezmikar olmamızı istiyor, ilk nazarda onlar sahip Türkler sığıntı, fırsat bulunca da hakkımızdan gelsinler. 1963’te ne kadar birleşiksek onu bile istemediler, bizi yok etmek için saldırıya geçtiler, ortaklık bozuldu. 11 yıl boyunca saldırdılar yapmadıklarını bırakmadılar, sonunda 1974 Temmuzunda ikinci darbeyi de yaparak hayalleri Helen Kıbrıs Cumhuriyetini ilan ettiler, ama altında kaldılar. Sonra görüşmelerde çözümden kaçtılar başta da kendi partisi AKEL. Varsın şimdi dövünsünler, karalar bağlasınlar, geçti Borun pazarı, bappa. Bütün fırsatları teptiler, hem suçlu hem güçlü bir de üstünden çıkarlar toplum olarak, hem işgalci darbeciler ve çözüm karşıtları olarak. Ha bir de adada Türkleri en fazla istemeyenler olarak. Unuttu EOKA’nın hem Cunta’nın elinden kimin kurtardığını. Çırpınman nafile, yandaşlarına da çok bel bağlama.

        Kuzey Kıbrıs’ta kalan Rum mallarının satışını yapanlar hakkında Rum yönetimi Uluslararası tutuklama kararı çıkardı! Bir avukatımız da İtalya’da tutuklandı. Ne var ki içimizde bazı çevreler bunun doğru olduğunu savunmakta, eskiden beri Rum mallarının koruyuculuğunu yapmakta. AİHM’de açılan bir davada Türkiye’ye mahkumiyet kararı çıkmıştı, malın iadesi hem kullanım kaybı hem manevi açıdan, yani çektiği marazdan. Bir süre sonra bu Mahkeme  ülkemizdeTaşınmaz Mal Komisyonu kurulmasına hükmetti ve biz de kurduk. Rum mal sahiplerine üç fırsat tanındı, malın iadesi, satışı, yahut Güneydeki Türk malıyla takası.

         Bu Komisyon kurulduğunda şahsi görüşümle tepki gösterdim, basına da yazdım. Bu konu bana göre, Kıbrıs sorununun 20 Temmuz 1974’te başladığını, bundan Türk tarafının sorumlu olduğunu, Rumların Kıbrıs sorununda haklı, masum ve mağdur  olduğunu, Rum mallarının işgalde olduğunu ve Komisyonu kurmakla bunu kabul ettiğimizi, AİHM’nin değil kendi kendimizi cezalandırmamızın, kendi elimizle ayağımıza kurşun sıkmamızın istendiğini, dolayısıyla AİHM oyununa geldiğimizi  gösterir. Taşınmaz Mal Komisyonu kurulması kararını verirken AİHM her şeyden önce Kıbrıs sorununu Rumların yarattığını, darbeleri, Türklere yapılanları ve savaşa sebep olduklarını bildiğinden Türk tarafını daha fazla haksızca mahkum etmemek ve daha fazla tek taraflı çifte standart uygulamaktan kaçınmanın yolunu böyle bir kararla üzerinden atmayı hedeflemiştir. Adaletsizliğe daha fazla bulaşmamak için Türklerin kendi kendilerini cezalandırması adına çürük elma şekerini uzatmıştır. Bir çoğu bunu güzel bir ikram diye görmüştür.

         Kıbrıs Türk Halkı, 1955’’ten başlayarak 1974’le birlikte üç defa göçmen olmuştur. Mal mülkleri kullanılmış, bir çoğu yakılıp yıkılmıştır. Ama bunun için hiçbir merci sesini çıkarmamış, ne BM, ne ABD, ne İngiltere ne AB, ne Uluslararası Hukuk yahut diğer kuruluşlardan ses çıkmamıştır. Ki bu en hafif olan kısımdır. Yüzlerce masum insanın hunharca katledilişinin yanında devede kulak bile değildir. Devletten silah zoruyla atılmalar, göçler sonrasında yaşanan yokluklar, sıkıntılar, abluka altında saldırılar, açlık sefillik, ezgi zulüm, ilkel yaşam, endişe korku içinde yitirilen yıllar, baba görmeyen çocuklar, evlatlar kaybeden eşler kaybeden analar babalar, kardeş, akraba eş dost kaybedenler vs.

          Yıllar boyunca süren bu acılar yetmezmiş gibi yardım edecek adaleti sağlayacak dünya kuruluşlarının  üstünden bir de ceza vermesi acıları hem öfkeyi doruğa çıkaran bardağı da taşıran son damla olmuştur. Uluslararası Hukuk, uğradığımız haksızlıklara karşı çıkıp adaleti sağlayacağı yerde maalesef  BMGK hukuk dışı oldubitti 186 siyasi kararına göre hareket ederek haklılığımızı görmezden gelmiştir. Güya 3 ayda sorunu çözecek diye ortak Cumhuriyetin idaresini 3 aylığına Rumlara veren BMGK sorunu çözmek yerine daha da karmaşık hale gelmesine sebep olmuştur. Bu süreçte 186 kararına dayanarak saldırgan darbecilerin tek taraflı AB’ye alınması çözümsüzlüğü daha da körüklemiş düğüme kördüğüm atmıştır. 3 aylık karar bu gün 719 aya ulaşmıştır. Hala çözüm YOK.

          Rumların 60 yıldır güya geçici Cumhuriyet yönetimi kronikleşmiş vaziyette olup dünya ülkeleri 60 yıl gerisine değil önünde bulduğu pilavı yemeye devam eder, başını da belaya sokmaz. 60 yıldır eşek bağlandığı yerde durur. İşte dünyanın Jandarmaları hem baş belaları BMGK’nin marifetleri, sorun çıkarmak, çözümsüzlük yaratmak ve devam ettirmek, bilmeyen yok zaten. Sözde Cumhuriyet Rum egemenliğinde durdukça asla çözüm olmaz. Bu günlerde Rum egemenliğini bir yıl daha uzatacaklar. Şimdi daha çok ihtiyaçları vardır, ne güzel Güney Kıbrıs’a yerleşirler, orayı burayı da buradan kalkıp bombalarlar. Bay Hristodulidis, arkanızı güya sağlam yere dayadınız tatbikatlarla, askeri anlaşmalarla, ağzınız kulaklarınızda. Sonunda çıkacak davulun sesi, Türkiye’ye yalvaracaksınız darbe sonrası Makarios gibi bunu unutmayın.

         Ama ne üzücüdür ki bütün bu yaşananları içimizdeki bazı çevrelerce bize müstahak görmekte Rum saldırganların yaptıklarını da mallarını da hararetle savunmakta. Bazı medya kuruluşları, bazı Hukukçular, siyasi Partiler, dernek ve örgütler bu yolda yürümeyi adaletle bağdaştırmakta, çıkarımıza diye görmekte. Yukarıda belirttiğim yaşanmış gerçekleri ve haklılığımızı birlik halinde dünyaya haykırmak, bize uygulanan dünyadan izole haksız ambargolarla cezaları şiddetle protesto etmek yerine BMGK kararlarına, Hukuk kuruluşlarına hem Rum isteklerine açık destek verirler.

         Rum başkan Hristodulidis efendinin Rum mallarının satışının yasa dışı olduğunu söylemesine karşılık, işgalindeki Cumhuriyetin asla 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti olmadığını ve olamayacağını, yönetimin gayrı meşru olduğunu yüksek sesle yüzüne karşı hem onları destekleyenlere karşı söyleyemezler. Rumların dava açacak elle tutulur sadece malları kaldı,  bunun üzerinden üzerimize geliyorlar. Türklerin onlarca sebebi var dava açmaya hem daha güçlü, lakin bunun önünü bile tıkadılar bize. Davayı Güneyde açınız sonucu beğenmezseniz bize havale ediniz derler. Davanın kabul edilmeyeceğini bildikleri halde, anlayacağınız Kadı hikayesi aynen öyle. 15 Temmuz 1974 öncesinde yanlış yapma lükslerini bitirmişlerdi, O gün  yaptıkları tekerleği ters döndürdü. Ama  yanlış yapmayı hala sürdürürler BM-AB desteğiyle. Sahi, İngiliz, ABD savaş uçakları Güneyden havalanır mış, vah Hristodulidis vah, demiştik çıkarmak isteyeceksiniz ama çıkmayacaklar, gadimicidirler. İsteyin de görün bakalım adayı başınıza geçirirler, 186 beleşe tazelenir sanırsınız?

          Rumların mallarında koçan sahibi olduklarını inkar eden yok. Lakin Rum malları ne Kıbrıs sorununu yaratan konuların hem Rum saldırılarının önüne geçebilir ne bu sorunu yaratan savaş suçlularını haklı çıkarabilir. Rum malları Kıbrıs sorununun anası değil sadece bir parçasıdır. Türklerin mallarının yakılıp yıkılması talanı, kullanım kaybı, marazı, katledilen masum canların hesabı, ortaklık devletinden zorla atılmamızın hesabı, dış yardımlardan payımız, ezgi cefaların, ilkel yaşamların korkunun, yitirilen yılların maddi manevi tazminatları? Bunlar masaya yatırılmadı, masada konuşulacak önemli konulardır. Üstünden çok daha fazla alacağımız vardır. Rumların mal mülk konusu halledildiğinde başka alacakları kalmaz, ama bizim çok alacağımız vardır, onları nasıl alacağız, yoksa hibe mi edeceğiz? Durun bakalım birden yelkenleri indirmeyin, karaları da bağlamayın. Dik duralım zira tamamen haklı tarafız.

         Ey Hristodulidis, yönettiğin Kıbrıs Cumhuriyeti değil, BM’de Rumların adına kayıtlı bir Cumhuriyet yoktur bilmez misin? Kıbrıslı Türkler Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığından ziyade Uluslararası Antlaşmalarla 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin eşit ortağıdır, hakları da bellidir, açıklayacağını duyurduğun açılıma hem sadakaya ihtiyacımız yoktur, sadaka dağıtacak pozisyonda değilsin, Türkler de alacak durumda değildir. Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarında Türkler  eşit kurucu ortaktır ve izni olmadan hiçbir halt edemezsin öyle yazar. O atıp tuttuğun Cumhuriyet sadece Helen Cumhuriyetidir. Başkalarının desteğiyle gelin güveyi olunmaz, işgal olur oturduğun koltuk eğreti olur.

         Yahu dünyanın adaletine hem dünyayı güya idare edenlerin kararlarına bakınız. Ortaklık Cumhuriyetine alem aşikar iki kere darbe yaptılar, Türkleri Cumhuriyet ortaklığından silah zoruyla kovdular, 103 köyden göç ettirdiler, yüzlerce Türkü katlettiler, CB Makarios’u öldürdük dediler, yerine terörist başı Nikos Sampson’u koydular, CB sarayını tanklarla yüzlerce çapulcu EOKA’cıyla hem Yunan Cunta askerleriyle topa tuttular allem kallem ettiler, Polis karakollarını her gece bombaladılar, CB Makarios öldürülemedi İngilizler tarafından kaçırıldı, BMGK huzurunda ağlayarak yardım istedi, ‘ülkem işgal edildi, Türkler de büyük tehlikededir, yardım edin acilen müdahale edin’ dedi hem Garantör Türkiye-İngiltere’ye de çağrı yaptı müdahale için. Vallahi çok iddialı bir film senaryosu,  üstelik  gerçek.

          Eeeee daha ne yapmaları lazımdı suçlu olmaları için? Hal böyle iken bu darbecileri hala güya Cumhuriyetin sahibi egemeni olarak tanımaları, Cumhuriyeti hem ortaklık haklarımızı darbecilere hediye etmeleri, çözümden kaçtıkları halde koruyup kollamaları ve hala utanmadan arlanmadan Türkleri cezalı tutmaları, şantaj baskı uygulamaları en büyük şerefsizliktir, en büyük adaletsizliktir, en büyük rezilliktir. Ve sen Hristodulidis efendi tüm bunlara rağmen hala horozlanın durun?

       Rumlar Kuzeydeki mallarının satışını engellemek için Uluslararası tutuklama kararı çıkarttılar. İyi de, 60 yıldan beri ortak Kıbrıs Cumhuriyetini darbelerle yıkanları, sonra da işgal edip tek başlarına yöneteni ve onlara bu fırsatı verenleri biz kime şikayet edeceğiz? Kimlerden tutuklama emri çıkaracağız? Bunların failleri, Adalete ulaşmamıza engel olanlardır, bu nasıl olur? Tüm yolları kapattılar. Bir de  Adaletten söz ederler sıkılmadan, bu bir TUZAKTIR. Tıpkı 186 kararı gibi. Rum eski mal sahipleri mallarının iadesini isterlerse ne olacak efendiler? Rumların darbelerini, devleti işgallerini hem nüfus mübadele antlaşmasını unutmayalım ve sessiz kalmayalım. Rumların bu  tutuklama kararını destekleyenler, kendi haklarımıza sahip çıkmayı geçtiyse, geçmişte bize yapılanlar, halen yapılmakta olanlar umurlarında değilse ve Apostol’a yama olmaya özenmişse ayıplar yazıklar olsun.