Arçelik Triportörü orta yaşlılar hatırlar. 1970’li yıllarda Türk Otomotiv markasına bir dönem damgasını vuran ve bugünün kıymeti gitgide artan Üç tekerlekli aracı Arçelik Triportör , ara sokakların vazgeçilmez seyyar satıcı aracıydı. Tüpler taşındı, sebze-meyveler satıldı. Sonra da yok olup gittiler. Peki niye yok olup gittiler? Araç ihtiyaçlara cevap mı vermiyordu? Hayır; Hikayesi ilginç.
1960-1970'li yıllarında yük taşımacılığı ve insan taşımacılığının yapıldığı triportörler şimdilerde tarih oldu. Adından da anlaşılacağı gibi (three / tri: üç) 3 tekerlekli ve direksiyon yerine gidonla kumanda edilen ilginç taşıma araçlarıydı. Ağırlıklı olarak; “Arçelik” marka olan triportörlerin sürücü kabinini önünde tek bir tekerleği vardı. Bu tekerlek gidona bağlıydı. sürücü kabinin tam ortasına otururdu, yanında da sağlı sollu birer kişinin oturabileceği yer kalırdı. Eni normalden daha dar olduğundan ötürü, tek bir farı ve yine tek bir sileceği bulunurdu. Çalışırken çıkardığı sesler, bir motosikletin sesiyle aynı tınıyı verirdi.
Bu araçların arkasındaki kasaları, kimi modellerde açık, kimilerinde tenteyle örtülü, kiminde ise metal örtüyle kapatılmış olurdu. PTT’nin araç kadrosunda, arkası kapalı çok sayıda sarı renkli triportör 1980’lerin ortalarına kadar hizmet verdi. Bunlar daha çok posta ve telgraf taşıma işlerinde kullanılırlardı.
Arka kasada bulunan tahtadan yapılma koltuklarda şehir içi taşımacılığının en önemli unsurlarıydı Arçelik’ler. Üç tekerden itibar bu triportörleri kullanmak çok zordu sık sık devrilme tehlikesi bulunur bu yüzden yolcular ve yük dengeli bir şekilde taşınırdı. Düz yolda ve yokuş aşağıda oldukça verimli olan bu araçlar yokuş çıkarken ise biraz da yolcuların fedakarlığı ile işini yapardı.
At arabalarından sonra dönemin en önemli taşıma aracı
Lambro’nun üreticisi Ferdinando Innocenti, üretimi 1972 yılında durdurunca (zaten Isocarro’da 1966 ylında üretimi durdurmuştu) Arçelik te sanırım zahmet edip bir şeyler yapmadı ve Arçelik Triportör ’ün Türkiye’deki satışı da durmuş oldu.
At arabasından sonra dönemin en önemli taşıma aracı olan triportör dünyanın bir çok ülkesinde de oldukça yoğun kullanılmakta hatta üretimi ciddi boyutlara varan araç doğu ülkelerinde resmi kurumlarda ve polis aracı olarak bile kullanılmaktadır. Bir zamanlar Türkiye’de PTT kurumuna hizmet eden triportörler yıldırım posta gönderileri için kurum önlerinde beşer onar adet sarı ve üzerinde de siyah yazılı "PTT Resmi Hizmete Mahsustur" ifadesi ile ile dar sokakların müdavimleriydiler. Triportörler günümüzde bile Amerika'nın yoğun trafiğinde polis aracı olarak motosiklet ve otomobile ideal bir alternatif olma özelliğini koruyor.
1970 lerde; Arçelik triportör ( Lambretta lisansıyla) üretmişti. Devlet Malzeme Ofisiyle a zamanlar ortak olan Arçelik'in en büyük müşterisi de DMO olmuştu. Sonraki yıllarda üretim bitti. Türkiye’de araç bu durumdayken Amerika, Avrupa ve özellikle güney Asya ülkelerinde üretimi artarak devam etti. 1995 lerden sonra tekrar triportör üretimi gündeme geldi. Bir kaç firma bu işle uğraşıyor.
Hem pratik hem az yer kaplayan ve az yakıt tüketen bir vasıtadır triportör. 70'li yılların efsanevi aracı en iyi günlerini o yıllarda yaşamış herkesin aklında ufakta olsa bir mazi bırakmıştı.
BUNLARI BİLİYORMUYDUNUZ : LAMBRO 200
Türkiye pazarına giren ilk triportörler, İtalyan Lambretta lisansı ile üretilip üzerine Arçelik markası vurulmuştu. Lambretta o zamanların güçlü bir İtalyan motosiklet ve bisiklet üreticisiydi ve aynı zamanda bu araçların yan malzemelerinin de üreticisiydi. Arçelik tripotör Ferdinando Innocenti’nin bir ürünüydü. Adı da Lambro ’ydu aslında. 1931 yılında çelik tüp üreten, 2. dünya savaşı sonunda motor scooter üretmeye başlayan bu firmanın Arçelik için ürettiği Triportör 3 silindirli, geri vitesi olmayan 3 ileri vitesli 150cc motorluydu. Frenler arka tekerleklerdeydi. Firma motoru 1965 yılında 198cc’ye arttırdı. Ayrıca kargo kapasitesini de 11 cwt’a çıkardı. Mesela Lambretta marka fren sistemleri sağlamlık ve fonksiyonellikleriyle bisiklet ve motosikletlerde çok tutulurdu.
Moto-Guzzi de bir İtalyan markasıydı. Arçelik gibi lisans altında Türkiye'de monte edilmişti. O yıllarda Arçelik kadar olmasa da küçük nakliye işlerinde yaygındı. Her iki markanın da birbirine pek de üstün yanları yoktu.