Daha önce de yazmıştım, artık hükümetin yaptığı hiçbir işe iyi gözle bakamıyoruz.

 Hele de öyle bedeli büyük projelerin, ihalelerin altında mutlaka bir şey arar olduk.

 Kuşkularımız, güvensizliğimiz paranoyaya dönüştü…

 Ancak bizi bu hale onlar soktu, çünkü son zamanlarda birçok büyük projenin, ihalenin altından hep kötü kokular geliyor…

 Yönetenlere karşı güvensizlik her geçen gün derinleşiyor.

 İşte son olarak karşımıza çıkan, ülkemize gelecek turistleri zorunlu sigortalama meselesi…

 “Bu sigortalama işi lazım mıydı değil miydi, zorunlu olmalı mıydı değil miydi?” tartışması bir yana, yurt dışından bir şirketle yapılan anlaşmanın partnerinin ısmarlama yerli bir şirket olması tuhaf…

  İhaleye çıkmadan, fırsat eşitliği yaratmadan, yurt dışından bir şirket seçiliyor ve yine fırsat eşitliği yaratmadan ona direkt bir yerli partner bulunuyor?

  Neden acaba? Bu kadar önemli, bu kadar hayati, büyük paraların döneceği bir mesele neden ısmarlama yapılır?

  Neden yurt dışından ihalesiz bir şirket bulunur ve neden yine ihalesiz ona bir yerli partner ayarlanır?

   Neden böyle bir konu tüm sigortaları temsil eden dernekle istişare edilmez? Neden onların da katkı koymasıyla ihaleye çıkılmaz?

   Neden bu konu turizm paydaşları ile paylaşılmaz, neden onların da görüşleri alınmaz? Neden kaşla göz arasında iş pişirilir?

   Mesele yeni de değil, ta 2017 yılına kadar dayanıyormuş…

   O yabancı şirketin yerli partneri Şeker Sigorta olarak belirlenmiş.

   Ancak o yabancı şirketle sözleşme imzalanması konusunda Şeker Sigorta Yönetim Kurulu tarafından onay çıkmamış. Buna rağmen yönetim kurulu başkanı söz konusu anlaşmaya imza atmış…

    2018 yılında hükümet değişmiş, yeni atanan Şeker Sigorta Yönetim Kurulu söz konusu anlaşmada bazı sıkıntılar tespit etmiş, en önemlisi de “yönetim kurulu kararı bulunmaması” meselesiymiş... 

     Sözleşmenin, yönetim kurulu kararı olmadan imzalanmış olması nedeniyle “geçersiz” olduğunu düşünen yeni yönetim, durumu hükümete iletmiş ve hükümet de bu süreci durdurmuş…

    Geçen gün Kanal Sim’de Sami Özuslu’nun programına telefon bağlantısı yapan HP Genel Başkanı Kudret Özersay, 2018’de hükümete geldiklerinde önlerinden buldukları bu meseleyi ve iptal süreciyle ilgili yaşananları anlattı. Özersay, o dönem dörtlü hükümette Başbakan Yardımcısıydı…

   Özersay, sadece süreci durdurmakla kalmadıklarını, sözleşmenin hazırlanması konusunda ismi geçen bazı yönetim kurulu üyeleri hakkında çeşitli iddiaların olduğunu ve bu iddialarla ilgili araştırma başlattıklarını, saptadıkları bulguları rapor haline getirerek polise suç duyurusunda bulunduklarını söyledi.

   Başka yolsuzlukların da ortaya çıktığını ve birkaç ay önce söz konusu olayla ilgili mahkemede dava sürecinin başladığını anımsatan Özersay, mahkeme tarafından 2018 yılından önce görev yapan yönetim kurulu başkanı ve bazı üyelerin yurtdışına çıkışının yasakladığını da belirtti.

   Peki neden 6 yılı aşkın bir süreden sonra bu olay yeniden gündeme gelmiş ve söz konusu şirketle yeniden Şeker Sigorta’nın anlaşması hortlamış?

    Çünkü o yabancı şirket, “Yönetim kurulu kararı var veya yok bizi ilgilendirmez. Sonuçta ortada bir imza var” demiş ve tazminat hükmünü devreye sokmuş…

    Bugünkü ilgili bakanlığımız ve hükümetimiz de söz konusu anlaşmayı yine canlandırmış ve yürürlüğe koymuş…

    Ne yani, bu şirket dava açtı diye, “yönetim kurulu kararı olmaması” nedeniyle anlaşmanın geçersiz olması yok mu sayılacak?

     Yurt dışındaki şirket ile yerli partnerinin ihalesiz belirlenmesi meselesi görmezden mi gelinecek?

     Tüm bunlar yok sayılıp da “çok önemli bir iş yapılıyormuş” gibi mi davranılacak? Ne var bunun altında? Neler oluyor? Neden ısrarla yasadışı işler legal hale getirilmeye çalışılıyor?

     İlgili bakan veya bir hükümet temsilcisi topluma bu konuda doyurucu bir açıklama yapmadan nasıl oluyor da ülkeye gelecek turistler için fiyatlar belirleniyor?

    Ülkemize hava veya deniz yoluyla gelecek turistler için sigortalar, “3 günlük, 1 haftalık, 15 günlük, 30 günlük, 6 aylık ve 1 senelik” olmak üzere 6 kategoriden oluşacakmış…

   Fiyatlar 3 gün için 4 Euro, bir hafta için 7 Euro, 15 gün için 12 Euro, 6 ay için 95 Euro ve bir yıl için de 180 Euro olacakmış… İyi de bizim duymak istediğimiz bunlar değil ki?

    Mesele şu ki; usulsüzlüğün, yasadışılığın üzerine yeniden bir yapı kurulmaya çalışılıyor. Merak edilen birçok soru var, onlar halkın gözünden kaçırılıyor, usulsüzlük temize çıkarılmak isteniyor…

    Hep böyle mi olacak? “Konuşma, açıklama yapma, sessiz ve derinden ilerle, nasıl olsa bu halk bağırır bağırır ama sonra unutur, gündeminden düşürür” diye mi düşünüyorsunuz?

    Bu meseleye bulaşan kişiler halen yargılanıyorken, nasıl da geçmişi yok sayıp anlaşmayı canlandırıyorsunuz?

    Sanırım artık kamuoyuna bir açıklama yapmanın zamanı gelmiş ve geçmiştir bile? Anlaşmayı canlandırmakla ne amaçladınız? Bu konuda ülkenin kazancı ne olacak? Daha önceki usulsüzlük ve fırsat eşitsizliğinin yerine ne koyabildiniz ki hiçbir şey olmamış gibi anlaşmayı yeniden gündeme getirdiniz?