Hatırlanacağı gibi; 2022 yılı sözde yerel yönetimler reformu tartışmaları ile geçti.
Reform olarak adlandırdıkları yasal değişiklikler sonucunda 28 belediye sayısal olarak 18’e düşürülürken bazı be...
Hatırlanacağı gibi; 2022 yılı sözde yerel yönetimler reformu tartışmaları ile geçti.
Reform olarak adlandırdıkları yasal değişiklikler sonucunda 28 belediye sayısal olarak 18’e düşürülürken bazı belediyeler coğrafik olarak birleştirildi.
Peki yerel yönetimler reformu dedikleri bu hadiseye neden gerek duyulmuştu? Hangi sorunların çözümü için yerel yönetimler reformu yapıldı? Belediyelerin yaşadığı sorunların temel kaynağı neydi? Belediyelerdeki yeni yapılanma ile hangi çağdaş hizmet ve yatırımların gerçekleşmesi hedeflendi?
Sözde reform tartışmaları sırasında Nasreddin Hoca misali gerekli uyarıları yapmış olduğumdan vicdanen müsterihim. Şöyle ki, sakin sayısı ve/veya coğrafik büyüklüğün verimlilik ve etkinlik getireceği ezberi üzerine reform yaparsanız ve ülkemize özgü beledi sorunları görmezlikten gelirseniz arzuladığınız sürdürülebilir yapıya kavuşmanız asla mümkün olmayacaktır.
Geçmişte de yapıldığı gibi; belediyeleri krize sürükleyen esas nedenleri dikkate almadan mali açıdan zayıflayan belediyeler için devlet katkı payı ve emlak vergisi artışının çözüm olacağı sanıldı.
Günümüzde tekrar darboğaza giren belediyelerin ölçeğini artırmak ve beledi sakinlerine sundukları hizmetlerin fiyatını artırmak maalesef çözüm olarak görülmüştür. Bunun neticesinde bazı belediyeler birleştirildi ve 2/2023 Sayılı Belediyeler (Değişiklik) Yasası ile belediyelerin şamar gibi beledi sakinlerine zam yapmalarına imkân verildi.
Güzellik getireceği vaat edilen 2/2023 Sayılı Belediyeler (Değişiklik) Yasası’nın en belirgin etkisi maalesef şamar gibi vatandaşın ensesine indirilen zamlar olmuştur.
Ülkedeki 18 belediyenin 11’i, ‘hizmet resmi’ adı verilen harç ile ilgili, belediye meclislerinde kararlar üretirken; yedi belediyenin meclisi ise henüz rakam belirlemedi. Genel olarak asgari ücretin yüzde 17’si tutarında bir zam öngörülmektedir.
Lefkoşa, hizmet resmine asgari ücretin yüzde 25’i kadar zam kararı alırken; Tatlısu ise mevcut fiyatlarla devam edeceğini duyurdu.
Belediyelerin vatandaşa yönelik zamları su ücretleri ile de katmerleniyor. Devletin belediyelere sattığı içme ve kullanma suyunun ton fiyatının 2,3 TL’den 7 buçuk TL’ye yükseleceğinin açıklaması sonrası, suyun ton fiyatını 18,30 TL olarak belirleyen Lefkoşa Türk Belediyesi, en yüksek fiyata su satan belediye olarak kayıtlara geçerken Mehmetçik-Büyükkonuk Belediyesi ise, suyun ton fiyatına yüzde 350 zam yaparak, 18 belediye arasında zam şampiyonu oldu.
Reform adı altında yapılan yasal değişikliğin dar bir bakış açısıyla iflasın eşiğinde olan belediyeleri mağdur olarak değerlendirmesi belediyelerin sürdürülebilirliği için gerekli birçok hayati unsuru maalesef göz ardı etmiştir.
Yerel yönetimler reformu adı altında yapılanın belediyelere kısa vadeli nefes aldırmaktan başka bir şeye yaramayacağı, uzun vadede sürdürülebilir bir yapıya kavuşamayacaklarının nedenlerini aşağıdaki gibi ana başlıklarıyla özetleyebiliriz:
• Belediyelerin birleştirilip ölçeklerinin artırılmasının doğrudan verimlilik ve etkinlik getireceğini varsayanlar iflas eden en büyük belediye Lefkoşa ve iflasa sürüklenen ikinci büyük belediye Gazimağusa’yı analiz etmeye cesaret edemediler.
• Ölçek artırma veya hizmetlere zam yapmanın verimlilik ve etkinliği garanti edemeyeceği bu yasada idrak edilmemiştir.
• Ölçek ve zamdan ziyade belediyelere kurumsal yönetişim ilkelerinin tatbiki bu yasada öngörülmemiştir.
• Kurumsal yönetişim çerçevesinde kaynakların verimli, etkin, tutumlu ve ekonomik kullanımını garanti altına alacak stratejik vizyon, performans programı, performans hedefi, bağımsız iç denetim ve güçlendirilmiş ve etkin Sayıştay denetimi, şeffaflık ve hesap verebilirlik yapılan sözde reformun gailesi olmamıştır.
• Belediyeleri siyasi rant uğruna batırıp usulsüz uygulamalar yapan belediye başkan ve meclis üyelerine caydırıcı cezalar uygulanması sözde reformun gailesi olmamıştır.
• Lefkoşa Belediyesi’nin iflasında dikkatleri çeken suç unsurları için yasada ceza bulunmaması olgusuna yönelik mevzuat değişikliği yapılan sözde reformun gailesi olmamıştır.
• Yasada normal istihdam için kısıtlama getirilirken belediyeleri batıran popülist istihdam oyunları olarak gündelikçi ve taşeron işçi gibi entrikaları mutlak önleme yapılan sözde reformun gailesi olmamıştır.
• Belediyelerde kaynakların rasyonel kullanımını sağlayacak şekilde harcama ve alımların şeffaflaştırılması, verimlilik ve etkinlik çerçevesinde kesin esaslara bağlanması, yetki tekelini ortadan kaldıracak şekilde oto denetim ve bağımsız iç denetime tabi olması yapılan sözde reformun gailesi olmamıştır.
• Belediyelerin sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması için belediye bazında çağdaş hizmetlerin gerektirdiği mali yapı ve iş analizleri çerçevesinde norm kadroların belirlenmesi ve buna göre liyakatin belediyelerde hâkim kılınması sözde yapılan reformun gailesi olmamıştır.
Sonuç olarak; birçok konuda olduğu gibi belediyelerin sorunlarını çözmek için sorunların kaynağına/nedenlerine (sorunun anatomisine) değil de sonuçlarına odaklanıldığı için köklü çözümler yerine palyatif yaklaşımlar sergilenmekte ve belirli bir süre sonra sorunlar maalesef tekrar nüksetmektedir.
KKTC’de belediyeleri bekleyen hazin sonun da böyle olacağını tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yoktur.