Ülkede son günlere halktan en fazla ilgi gören haberlerin yolsuzluklarla ilgili olduğunu görebiliyoruz değil mi?

   Evet öyle görülüyor, “yolsuzluk” haberleri, özellikle de kimin tutuklanacağı, kimin tutuklandığı, kimin mahkemeye çıkarılacağı haberleri büyük ilgi görüyor.

   Son günlerde herkesin gözü, özellikle Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde patlak veren, “sahte diploma”, “rüşvet”, “sahte fatura ile zimmete para geçirme” gibi yolsuzlukları içeren skandalda…

    Ülkemizde ne gibi yolsuzluklar olduğunu, bunların çok önemli makamlara kadar uzandığını lokal olarak gözler önüne seren bir olaydır bu üniversitede yaşananlar.

    Lokal diyoruz da aslında bu skandal, uzantıları ve verdiği tahribat açısından Güzelyurt’un dışına taşmış bir memleket meselesine dönüşmüş durumda.

   Benzer yolsuzlukların başka üniversitelerde olabileceği şifrelerini de veriyor bu üniversitedeki olaylar.

   Doğal olarak vatandaşlarımız da bu haberlere ilgi gösteriyor…

   Medya da bu ilgiden payını alabilmek için kimin tutuklandığını ilk duyurmak istiyor, mahkeme önlerinden canlı yayınlar yapılıyor, haberler veriliyor, değerlendirmeler yapılıyor.

   Peki halkın bu ilgisi, kamuoyu baskısına dönüşebiliyor mu, bu üniversiteden başlayarak hiçbir şeyin eksik kalmaması, başka üniversitelere de geçip ciddi bir denetime dönüşmesi yönünde bir harekete dönüşebilecek mi?

    Hiç sanmıyorum… Evet doğal bir kamuoyu baskısı oluştu ama bana göre yeterli değil.

    Ne yazık ki vatandaşların bu olaylara, “magazin” gözüyle baktığını görmek mümkün.

    Meseleyi sorgulamak, sonuna kadar gidilmesi, tüm sorumluların cezalandırılması ve tüm olan bitenden devlet ve hükümet yetkililerinin de sorumlu tutulması anlamında bir kamuoyu baskısı yok.

    Daha çok “Acaba bugün kim tutuklanacak?”, “Başka kimler sahte diploma almış?”, “Kimler rüşvet vermiş, kimler almış?”, “Diploma alıp da saklanan kimdir?” gibisinden daha çok dedikodu anlayışında bir ilgi var.

    Yani bu skandaldan önce mahkeme haberlerine gösterilen ilgiden farksız değil bu ilgi.

    Ülkenin içinde bulunduğu kötü durumu aslında apaçık ortaya koyuyor tüm polis ve mahkeme haberleri ama vatandaşların çoğu maalesef o gözle bakmıyor, o gözle bakıp da bunu bir tepkiye, yöneticiler üzerinde bir baskıya dönüştüremiyor.

     İlgi dedikodu, magazin anlamında kuru bir meraktan ve bununla oyalanmaktan ibaret.

     “Neden bunun yüzünü kapattınız, neden bununkini açtınız?”, “Neden bunun ismi açık, neden bununki kapalı?”, “Neden eller kelepçeli?”, “Neden bunlar mahkemeye çıkarken diğeri sağlık raporu getirip tutukluluğunu hastanede geçiriyor?”, “Neden o kişinin mahkemede yüzü gülüyor?”, “Kim ağlıyor, kim bağırıyor?” üzerinden bir sosyal medya tartışması yaratılıyor.

     Bunlar da ayrıntılar değil mi? Bunların içinde de önemsenecek şeyler çıkmaz mı?

     Evet bu ayrıntılar da yeri geldiğinde önem taşıyabilir ama bunlar aslında kişilerin, meselenin özünden uzaklaşıp magazin boyutuna kaymasına neden oluyor.

     Meseleler dedikodu ya da magazin yönüyle tartışılıp çabucak tüketiliyor ve sorunun çözülmesi yönünde bir baskı oluşturulamıyor.

     Bir mesele bitiyor bir başkası başlıyor ve bunlar gittikçe kanıksanıyor.

     Aslında meselenin özü orada duruyor ve sorun gittikçe büyüyor ama kamuoyu magazinden kurtulmadığı için hiçbir sorun çözülmüyor.

     Meselelerin başlangıcında gösterilen ilgi ileri aşamada düşüyor, unutuluyor ve çok değil bir ay sonra hatırlanmıyor bile…

     Biz sorunlardan kurtulmak mı istiyoruz yoksa meselenin magazin tarafıyla mı ilgileniyoruz?

     Maalesef magazin tarafı ilgi çekiyor, sorunun çözülmesi için baskı yapmıyoruz, gereken toplumsal tepki ortaya konulmuyor.

     “Sahte diploma” meselesi çağdaş bir ülkede olsa yer yerinden oynar, önemli makamlardaki birçok kişi istifa ederdi ama bizde öyle olmuyor…

     Ne yönetenler olup bitenden sorumluluk hissediyor ne de toplum bu konuda kazan kaldırıyor.

     Hal böyle olunca sorunları çözmek mümkün değildir…

      Mesele dedikodu, magazin, söylenme boyutunda kalıyor, tabii ki başkaları da aynı yolsuzlukları yapmak, benzer suçları işlemek için cesaret buluyor, maalesef sürekli bir kısır döngü içine hapsolup kalıyoruz.