Bu ülkede büyük bir kesimde ne yazık ki “herkesin her şeyi, her işi yapabileceği” kanısı var.

    Eğitimi, tecrübesi bir alanda olsa da hemen her alanda görev alabileceğini düşünme hali…

    Eğitiminin, birikiminin, deneyiminin, yaşanmışlığının olmadığı alanlarda yer alabilme cüreti gösteriyor birçok kişi…

    O nedenle bu ülkede bir karmaşa ve çokça başarısızlık hikayesi var.

    Daha fazla devlet daireleri ve kurumlarında ancak zaman zaman reel sektörde de liyakate uygun olmayan istihdamlara, görevlendirmelere, atamalara tanık oluyoruz.

    Eğer bir yerde liyakat yoksa, emin olun ki orada hakkaniyet yoktur, yani hak ve adalete uygunluk yoksa adaletsizlik vardır, hatır gönül işi vardır, partizanlık vardır…

     Liyakatin olmadığı yerde çoğunlukla başarısızlık kaçınılmazdır.

     Ancak yine de her geçen yıl liyakatsiz atamalar yapılıyor, yaratılan karmaşadan, verimsizlikten, başarısızlıktan ders alınmıyor.

     Herkesin her işi yapabileceği düşüncesi siyasilerde içselleştirilmiş durumda, o nedenle özellikle son yıllarda siyasi atamalar tam bir felakettir.

     Mesela özel sektörde hiçbir başarısı olmayan, başarısız girişimleri bulunan, kimisi bazı işyerlerini resmen batıran kişiler, devlet daire ve kurumlarında önemli makamlara getirebiliyor.

     Önemli bir göreve getirilecek kişinin geçmişteki başarılarına veya başarısızlıklarına bakılmıyor, partili veya ahbap olması yeterli sayılıyor.

     Bakanların görevlendirmelerinden, müsteşar, müdür, danışman atamalarından tutun da partizanca yapılan personel istihdamlarına kadar, tüm aşamalarda göreve uygun kişi değil de kişiye görev yaratma hali var…

     Danışman olabilecek hiçbir birikimi, yeteneği bulunmayan, hatta hiçbir baltaya sahip olmayan kişiler tercih ediliyor çoğu kez.

     Danışmanlık, partiye çalışan ya da seçim kaybeden partiliye istihdam ödülü olarak görülüp, içi boşaltılıyor.  

     Kişi özel sektörde yapığı her işi batırsa da kamuda en önemli makama getirilebiliyor, çünkü kim olursa olsun, ne olursa olsun herkesin her işi yapabileceği anlayışı var.  

     Yalnızca kamuda değil, özel sektörde de çoğu kez herkesin her işi yapabileceği zihniyeti hâkim… Bu ısrar bazı acı tecrübeler yaşanmasına da yol açıyor ama pek ders alındığı yok.

     Başka mesleklerden birisi geliyor diğer bir meslekte iş yapmaya başlıyor, resmen oraya çöküyor, kimisi o mesleğin ilkelerine, kurallarına, yasalarına uymaya da gerek duymuyor ve kötü icraatları ile meslekteki herkesi zan altında bırakıyor.

     Ülkede herkesin üniversite mezunu olması gerektiği yanılgısı yetmezmiş gibi herkesin yüksek lisans ve doktora yapması gerekirmiş gibi algı yerleşmiş durumda.

     “Bir diplomam olsun, bir daha olsun, bir daha olsun” diye akıl almaz bir çaba var.

      Lisans eğitimi aldıktan sonra hade yüksek lisans da yaptın, “Peki neden doktora yapıyorsun, neden doktor unvanına sahip olmak istiyorsun? Akademisyen mi olacaksın?” diye soruyorsunuz.

     “Hayır akademisyen olmayacağım” diyor.

     “Peki akademisyen olmayacaksan ne işine yarayacak doktora yapmak? Neden bu masrafı yapıyorsun, neden bu kadar zaman harcıyorsun?” diye bir soru daha sorduğunuzda size doğru dürüst bir cevap bile verilemiyor.

     Kimisi askere gitmeyi ertelemek, süresini uzatmak, bedelliden yararlanmak için yapıyor, kimi kamu görevlileri maaşında artış olsun diye veya yükselmek için basamak olarak kullanıyor akademik payeleri, kimisininki ise özenti, “ben de yapayım” dürtüsüne yenik düşüyor…

     Diplomaya çok büyük anlamlar yükleniyor ve diplomalar gereksiz yere havalarda uçuşuyor.

     Hani lüks pahalı otomobille, lüks konutla, pahalı giysilerle veya diğer gösteriş modelleriyle statü ya da itibar kazanacağını ya da kazandığını sananlar var ya kimisi diplomayla da bunun olabileceğini sanıyor.

     Diploma sahibi olmak, birden çok diplomaya sahip olmak şu sıralar ülkemizde çok popüler.

     Maşallah ülkemizde bunlara sahip olmak çok kolaylaştı; kişiye yüksek lisans yaparken rastlıyorsunuz, ikinci görüşmenize kadar bir bakmışsınız doçent veya profesör olmuş…

     Bugün yüksek lisans yapmak sıradan bir şeye dönüştü bu ülkede, hatta doktora yapmak bile. Olur mu böyle şey, bu eğitimleri almayı bu kadar kolaylaştırmak, golifa dağıtır gibi diploma dağıtmak mezun enflasyonu yaratmak kime ne fayda sağlayacak ki?

      Tabii ki ülkede üniversite enflasyonu yaratırsanız, ülkeyi tabela üniversiteleriyle doldurursanız, doğal olarak bu kalitesizlik içinde mezun enflasyonu da yaratırsınız.

     Bir de bakmışsınız bir yüksek lisans ya da bir doktora eğitimi için gerekli olan hiçbir şeyi istemeyen, doğrudan diploma satan üniversitelere ya da üniversite görevlilerine sahip bir konuma da gelirsiniz.

     Mantık “herkes her işi yapabilir” mantığı olduğuna göre, herkes üniversite mezunu da olabilir, herkes yüksek lisans da doktora da yapabilir, herkes yardımcı doçent, doçent, profesör de olabilir…   

     Bu payeleri elde edebilmek hiç de kolay değildir, zor süreçlerden geçilir ama işte ülkemizde kolaylaşmış.

     Öyle bir yere geldik ki yüksek lisans yapmanın, doktora yapmanın anlamı kalmamış, bu ucuzluk, bu bayağılık ortamı içinde bunları hakkıyla yapanlar, yaptığına sevinemiyor, söyleyemiyor bile, bunu gizleme ihtiyacı hissediyor.

     Bu arada “Bu payelere sahip olan ama aslında bunu hakkıyla elde etmeyip de tam zamanlı veya yarı zamanlı akademik hayata geçenler için ne diyeceksin?” diye sorarsanız, “Felaket, cinayet” derim…

     Böyleleri de var… Akademinin, üniversitelerin yanından bile geçemeyecek bir dolu insan buralarda görev alıyor. Bunların üniversitelerde öğretim görevlisi veya öğretim üyesi olduğunu duyduğunuzda çıldırasınız gelir ve bunlar kişi eğitecek ha? Gerçekten bu ülkede bir delirme hali var.

     Elbette üniversite enflasyonu yaratırsanız, buralarda çalışacak akademisyen bulmakta da zorlanırsınız ve işte bu işi yapamayacak kişileri istihdam edersiniz. O kişinin mevkiyi hak etmediğini düşündüğünüz, yeterli bulmadığınız için de doğru dürüst maaş vermezsiniz, onlar da alicengiz oyunu çevirir, olmadık işlere kalkışır, sizi çalar…

     Kalitesiz, yetersiz, ucuz elemanlarla kaliteli sonuç bekleyemezsiniz, kötü, vasat personelle mükemmeli yaratmanız mümkün değildir. O nedenle ülkemizde akademi dökülmektedir, sürekli fiyaskolarla gündeme gelmektedir.

     Herkes her işi yapamaz, herkesin her işi yaptığı yerde işte her şey böyle kalitesiz olur, fiyaskolar yaşanır. Kalitesiz, yeteneksiz, ucuz elemanla değil, işin erbabıyla, gerçekten eğitim alanla, gerçekten unvanlara sahip olanla, bilgi birikimi, tecrübesiyle bunu hak edenle çalışırsanız ve kişiye hakkını da verirseniz kaliteyi yakalarsınız.

     Yalnızca akademide değil hemen her alanda her işi olsun diye değil, gerçekten yapmak için yapmalıyız.  Yolsuzluklar, sahtekarlıklar, entrikalar, soygunlar, fiyaskolarla anılan bir ülkede yaşamak gücünüze gitmiyor mu? Rahatsız olmuyor musunuz? Tanınmamış bu devletçikte çürüme, kokuşmuşluk almış başını gitmiş, boşuna pembe tablolar çizmeyin, bataklıkta gül bahçesi yaratamazsınız…