Parantez açalım, çok popüler bir köşe yazarımız, toplumsal varlığımızı korumanın tek yolu ve haklarımızı savunmamızın yolu ayni zamanda toplumsal varlığımızın tescilinin yolu AB’den geçer şeklinde diyor. Varlığımızın tescili 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken tescillendi, ki O ortağı olduğumuz Cumhuriyeti Türkler olmadan üyeliğe almakla Türkleri ve ortaklığını yok sayan ve işgalci Rumların egemenliğine girmesine onay veren AB’dir. AP seçimlerinde kullanılacak oy, varlığımızı yok sayanlara destekten, kapı kulu olmamıza hizmetten başka bir şey değildir. Yok olmamızı önleyen, varlığımızı koruyan ve koruyacak olan Anavatan Türkiye’den başkası değildir. Yanı başımızda yaşanan savaşta orantısız füze bombardımanına rağmen bazıları hala derin uykuda.
Ülkemiz üzerinde dolaştırdıkları sis bulutlarını karartmaya, tarihimizi silip çocuklarımızın gerçekleri öğrenmesini engellemeye, beyinlerini yıkamaya, Rum-Yunan’ı şirin gösterip aklamaya, halkımızı Türkiye’den koparmaya, birlik-beraberliğimizi bozmaya, Apostolun çizmeleri altında Rum-Yunan’a yamalamaya, Devletimizi-Milli-Manevi değerlerimizi yıpratmaya kimsenin haddi değildir gücü de yetmez. Düdük sesiyle dört koldan atağa kalkanlar bu Halkı esaret altına sokamaz, Anavatandan koparamaz, halkımız işbirlikçilere hem destekçilerine pabuç bırakmaz.
Yıllarca Kızılay’ın gönderdiği yiyecek-giyecek gemilerini bekledik, sonra erzak kuyruklarında bekledik, çadırlarda-barakalarda-mağaralarda-tarihi kalıntılarda yaşam kavgası verdik, düşman karşısında dimdik durduk. Şikayet etmedik şükrettik, gelecek nesiller için var olmak için mücadele ettik. Şimdi şatafatlı yaşam biraz kısıtlanınca isyanları oynayanlar, küfürlerle hakaretlerle yollara düşenler, bu günlere gelebilmek için ödenen bedelleri bir çırpıda inkar edenler, geçmişi yaşamayan şaka zannederler, ülkede huzuru değil kaosu yeğleyenler yanı başımızda devam eden İsrail-Filistin savaşından bile ders çıkarmazken hala sahip olunan güvenliğin değerini bilmezler, her türlü lüks yaşamdan zırnık feragat etmezler.
Şimdiki yaşam şartları, imkanlar geçmişle asla kıyaslanamaz, Himalayalardan öte fark var. Bütün bunlar Türkiye sayesinde olmuştur. Hani çoğunun mücadelede alın terleri olsa amenna. Geçmişte böyle zihniyetler olsaydı işimiz bitikti. Bizi bu adada yok etmek için saldıranların ve onlara destek olanların, haklarımızı gasp edip ettirenlerin, yok sayıp irademizi tanımayanların, haksız cezalandıranların ellerine kalsaydık çoktan yok olmuştuk. Bunlara karşı birlikte tepki koyacağımız yerde, bizi kurtarana ayakta tutana, koruyana kollayana savunana saldıranlar yolunu şaşırmış olanlardır. Ya Anavatan olmasaydı ne olurduk acaba, yahut yarın gitse başımıza neler gelir acaba, hiç düşündük mü?
‘Bu Memleket Bizim’ diyerek Anavatanımıza gönderme yapanlar, bilsinler ki Türkiye Memleket bizim olsun diye, hayatta kalalım diye yıllardır uğraşır sonunda da savaşa girmeye mecbur kalır, hala uğraşır. Evlatlarını Şehit verdi, haklarımızı korumak için dünyayı karşısına aldı. Haksız, taraflı oldubitti kararlarla 60 yıldır cezalı tutulmamızı, bu baskıları kırmak için çalışan Türkiye’miz olmasaydı bu gün kimsemiz hayatta yoktuk. O haksız kararları alanlara, bizi haksız cezalandıranlara, ortaklığımızı darbeci saldırganlara işgal ettirenlere, hep birlikte sert protestolarla karşı durmak yerine, Anavatanımızı protesto etmek gafletine düşenler yollarını şaşırmış zavallılardır.
Ne var ki, bu zümreler sayesinde geçmiş Milli birlik beraberliğimiz bozulmuş durumdadır. Dayanışma, yardımlaşma, fedakarlıklar, Milli ve Manevi değerler ne yazık ki yıpratılmış, disiplin, sevgi saygı hoşgörü gibi insani değerlerimiz de ziyadesiyle zedelenmiş haldedir. Ana Muhalefetin Milli Davamızı Anavatan Türkiye ile değil de Rum AKEL partisi ile birlikte yürütmek için mutabakata dahi varması, Rum Meclis’inin hem DİSİ partisinin başkanı bayan ile de ayni amaç için kol kola girilmesi, bazılarının da Rum devletinin başkanıyla görüşmek için sıraya girmesi, birilerinin hala gizli tutulan görüşmesi birliğimizin durumunu açıkça ortaya koyuyor. Komşumuzun hem dış güçlerin istedikleri de budur zaten. Ne ise konumuza dönelim.
MTG ve Milli Takımın emektar futbolcusu olarak bu anımı paylaşmak istedim. 1963 Rum saldırılarına kadar tüm kulüplerimiz Türkiye’den antrenör getirmişti. Milli oyunculardan Recep Adanır, Basri Dirimlili, Mehmetali Has, Halil Özyazıcı vs. Bizim Salahattin Tetik’ti. Rum saldırılarından dolayı ligler durmuş Kıbrıslı Türkler olarak yediden yetmişe var oluş mücadelesine girişmiştik. 1965’lerde Bölükler arası maçlarımız başlamıştı.
1967’de Salahattin Tetik hocam haber gönderdi transfer için, takım arkadaşın Raif Kasapoğlu’na da. Ben, Ankara’nın birinci lig (şimdiki Süper lig) takımına, Raif de Adana’ya. Raif ile birlikte 17 Ağustos’ta Mağusa limanından hareketle saat 20.00’de Lazkiye’ye vardık. Oradan Yayladağ- Antakya-İskenderun-Adana-Ankara’ya, Raif Adana’da kaldı. Ertesi gece saat 01.00’de Ankara’ya vardım.
Hocamla anlaşmıştık Ulus’ta Turist Otelde sabah buluştuk, Kütahya maçı sonrası Adana’ya dönüşünde beni bekleyecekti, Adana’da antrenördü. Gittim, kulüp yöneticisi geldi tanıştık, ayni gün 19 Mayıs stadındaki antrenmana katıldım. Antröner GS ve Milli Takım eski oyuncusuydu, efsaneler Rahmetli Turgay Şeren, Metin Oktay’ın takım arkadaşı Mustafa Ertan’dı (Beton Mustafa). Antremanlara katıldım bir süre, gruplaşmalar vardı vaz geçtim. Sonra Ankara’da ikinci kümeden (şimdi 1.lig) geldiler, anlaştık antremanlara gittim, hazırlık maçı da yaptım.
Bu arada Denktaş Babamız sandalla Kıbrıs’a çıkıp tutuklanmıştı. Serbest bırakılması için sürekli mitingler düzenlendi öğrenciler tarafından, tümüne katıldım. Denktaş Babanın eşi de konuşma yapmıştı Cebeci’de. Ben konuşacağım sırada masaya bir provokatör fırladı, Mao, Dupçek vs başladı, etrafta hazır bekleyen Polis panzerleri sirenlerle hemen meydana daldı, hepimiz darmadağın olduk.
Aradan üç ay geçti, ikamet izninde sıkıntı oldu, Kıbrıs’a gidip halletmem lazımdı. Denktaş Babamız 13 Kasım 1967’de serbest kalıp İstanbul’a gitmişti, bayram etmiştik. O gün Mağusa’dan tanıdığım polis Şevki Gencalp çavuş ve Fikret Beyzade’yle karşılaştık tedaviden sonra Kıbrıs’a döneceklerdi. Birlikte öğrenci işleri dairesi sorumlusu rahmetli Nejat Konuk beye gittik, Kıbrıs’a nasıl gidebileceğimizi sorduk. Kara yoluyla Beyrut’a, oradan Mağusa’ya, tek çare bu dedi.
Ertesi sabah 14. Kasım’da Bakanlıklara gittik. Park yerinde yürürken beyaz kaplumbağa vosvos yanımızdan geçti park etti. Denktaş Babaydı, birbirimize baktık afalladık, koştuk kapısını açtım, kucaklaştık, konuştuk. Bütün gece tek başına gelmişti. Sordu ne işimiz var diye. Anlattık, bu gün Kıbrıs’a gitmek için yola çıkacağız Beyrut üzerinden Mağusa’ya dedik. Derin nefes aldı, bana ‘ Bak evlat o Mağusa limanına vardığında ‘ benim için sağ ayağını üç defa yere sert sürt’ dedi. Niçin efendim dedim. ‘ Sürt ve dile ki adaya erken döneyim, sakın unutma, sağ ayağını sert’ birkaç defa tembihledi. Bu arada gözleri bizim gerimize odaklanmıştı, bakmak istedim sakın bakma dedi. Nedenini söyledi, yazamam. Birlikte Dış Münasebetlere girdik.
O gün 14 Kasım gecesi 20.00’de otobüsle yola koyulduk. Yayladağ, Suriye, Lübnan. Ertesi gece saat 21.00’de Beyrut Burç Meydanı. 25 saat yolculuk. Tosbath Otele yerleştik. Türk iş adamlarının uğrak yeriydi. Sahibi Ermeni bayan. Oda arkadaşım, silah getirirken yakalanacağını anlayınca gemisini batıran ve bir buçuk yıl hapis yatan kaptandı. Denktaş Babaya selamlarını iletmemi istedi.
Ertesi gün acenteye gittik, Kıbrıs’ta limanlar kapandı dediler. Otele döndük haberlerde Geçitkale-Boğaziçi köylerine Rum-Yunan’ın saldırdığını öğrendik. Ertesi gün yine gittik Mağusa’ya gidecek Avzonia adlı İtalyan yolcu gemisinden bilet aldık. 17 Kasım sabahı Mağusa’ya vardık. Bütün gece düşündüm adaya girebilecek miyiz. Rıhtımda bekleyen Polisin Türkçesi iyiydi, Baykal’da Mücahitken tanıdıydım.
Epey soruşturdu, fırsatı bulup sağ ayağımı üç defa sürttüm ve içimden diledim. Mağusa’ya girdik az sonra iki jetimiz liman üstünden geçti. Eve gider gitmez Baykal’da Takım Komutanım Osman YAK lacivert Voksol arabasıyla geldi arkadaşlarımla. Üniformamı giydim, demir şapkamı alıp gittik. Türkiye’ye geri dönüş umudum kapandı. Eşyalarım orada kaldı. Altı yedi ay sonra yazda Denktaş Baba adaya geldi, mahşeri kalabalık. Derken kısa sürede kazalar arası karma maçları başladı, Türkiye Genç Milli takımı geldi, meşhur Cemil Turan, Vedat Okyar’lı. Karşılaşmada yer aldım 1-1 bitmişti. Gecesi, Devlet ve Askeri Erkanın katıldığı yemekte takım arkadaşım Galliga’ya gel Denktaş Beye gidelim dedim. Gittik, tokalaştıktan sonra ‘ Efendim, ben sağ ayağımı Mağusa limanında yere çok sert sürttüğüm için erken adaya döndünüz’ dedim. Kaptanın selamlarını da ilettim. Oooo, o sen misin evlat dedi, sarıldık. İnsan gönülden dileyince ve hakça ise olurmuş demek. Yaşım 22 idi. 1963 yazında NKL’den mezun oldum, 21 Aralık 1963 ‘ten sonra baba evinde hiç yatmadım.
Olayın 56. Yıl dönümü dolayısıyla aktarmak istedim. Nurlar içinde olunuz, başta Ulu Önderimiz ATATÜRKÜMÜZ, Denktaş Babamız, Dr Küçük ve tüm Şehitlerimiz.