16 Ağustos 1960’ta Zürih-Londra Uluslararası Antlaşmalarıyla Türkiye-Yunanistan ve İngiltere’nin Garantörlüğünde Türklerle Rumların Eşit Kurucu ortaklığında resmen faaliyete geçen Kıbrıs Cumhuriyeti, 21 Aralık 1963’te Rumların Kıbrıs’ı Yunanistan’a bağlamak için harekete geçerek Türkleri top yekun imha Planı olan AKRİTAS Planını uygulamaya koymasıyla başlayan Kıbrıs sorunu, kısa sürede Türklere saldırıların adanın tamamına yayılması sürecinde Türk memurların Devletten kovulması, Milletvekillerinin Meclise alınmaması, Cumhurbaşkanı Muavini Dr Küçük’ün can güvenliği yok denerek Cumhurbaşkanı Makarios tarafından gönderilmesi, makam odasının ise darmadağın edilmesi, saldırılara uğrayan Türklerin 103 köyden göç ettirilmesi, abluka altında tutulması ve yüzlerce masum insanın katledilmesiyle Ortaklık Cumhuriyetine yapılan ilk darbede devletin tüm organlarının Rumlar tarafından işgal edilmesi Cumhuriyetin fiilen yıkılmasından başka bir şey değildir.

4 Mart 1964 tarihinde ise BMGK’nin 186 sayılı Hukuk dışı oldubitti siyasi kararıyla 3 aylığına ‘Kıbrıs Cumhuriyetinin’ egemeni ve meşru yönetiminin geçici olarak Rumlarda kalmasına, bu sürede adaya gönderilecek BM Barış Gücünün de asayişi ve düzeni tesis etmesi için yönetime yardımcı olmasının kararda yer alması, kümesteki tavukların tilkiye teslimiyle ayni anlamı taşıması, saldırıların sadece Rumlardan geldiği gerçeğine rağmen göz ardı edilmesi üstünden de saldırgan tarafa Barış Gücünün yardımcı olması, Hukuk dışı kararın ne kadar taraflı ve ADALETTEN yoksun olduğunu ortaya koymaktadır.

Sözde Barış Gücünün adaya gelmesiyle Rum saldırıları tavan yapmıştır. Barış Gücü nezaretinde Hastaneye götürülen Türk hastalar dahi barikatlarda çapulcular tarafından ellerinden alınıp kör kuyulara atılmıştır. Aradan geçen on bir yıllık sürede Rumlar saldırmadık Türk bölgesi bırakmamışlar, yüzlerce masum Türkü vahşice katletmişlerdir. Hal böyle olduğu halde sözde Cumhuriyetin meşru yönetimi olarak kabul görmüştür. Eeee bu kadarı da olmaz derler ya olurmuş meğer. Erenköy savaşları, Geçitkale-Boğaziçi savaşları ve diğer kasabalarda ve köylerdeki Rum saldırıları durmaksızın sürdü. Yunanistan Cuntası gizlice 20 bin askeri adaya soktu. 15 Temmuz 1974’te dünyanın gözü önünde Yunan askerleri ve EOKA B terör çetesi birlikte Cumhurbaşkanı Makarios’a, sarayda iken tanklar toplar ağır silahlarla ikinci büyük darbeyi yaptı. Yüzlerce koruma katledildi. Yeni Cumhurbaşkanı atadılar, Kıbrıs Cumhuriyeti yerine ‘ Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ‘ ilan ettiler dünyaya ekranlarda. Makarios BMGK’de konuştu , bütün bu gerçekleri ortaya koydu. Olmadı, Konsey bildiğini okudu, gene Rumlar haklı, gene meşru Hükümet, gene meşru devlet, gene Türkler dışarıda gene Türkler cezalı. Allah bin belalarını versin, böyle pisliklerin, böyle adilerin, böyle insanlık düşmanlarının, böyle, Gazze soykırımcılarının, böyle dünyayı kana bulayanların. Huuuu, her gün onlarca çocuk, kadın öldürülüyor, sanki haşarat öldürürler, Allahsızlar.

Rezalet kararın üzerinden 61 sene 3 ay ( 735 ay ) uzatmalarla geçen bu çok uzun sürede BM tarafından ortaya konan Referandum dahil tüm çözüm planlarının hepsini de reddetmelerine rağmen saldırgan darbeci ve işgalci Rum tarafının hiçbir baskı görmedi, üstünden mükafatlandırıldı ve saygı bile duyuldu, tek taraflı AB’ne alındı haksızca. Diğer yandan Cumhuriyetin masum ve mağdur Türk ortağına insanlık dışı muamelelerle ambargolarla izolasyonlarla cezalar devam etti. Bu göstermiştir ki Rumların Kıbrıs Cumhuriyetini fiilen yıkmasına BMGK, RESMEN destek olmuştur, olmaya da devam etmektedir.

Rum- Yunan’ın Kıbrıs meselesinde hiçbir haklı yanı yoktur. Tek bir husus var mal mülk konusu. O da kendi kafalarından kendi suçlarındandır, 11 yılda Türklere yaptıkları, 3 defa göç ettirilen Türklerin can hem mal kayıpları, Devletten kayıpları, ezgileri cefaları, korkuları, endişeleri, nerede bunların hesabı, kaldı ki tamamen suçsuz. Aradan yıllar geçti diye her şey unutuldu zannedilir, yabancı ülkeler unutabilir, zaten umurlarında değil, bakınız şimdi günü birlik Gazze’den bile umurları yoktur.

Türklerin yerinde başka milletten Hristiyan olsaydı bakalım Rumlar bize yaptıklarını yapabilecekler miydi onlara da, yahut bu kadar destek hem yüz görecekler miydi??? Alem aşikar suçlular destekleniyor göz göre göre. Halbuki Rum-Yunan, Kıbrıs konusunda en son konuşacak olanlardır, Adalet olsa. Ya ikinci darbe öncesi devletin Polis Karakollarını bombalarlardı her gece, unutuldu?? Geçitkale-Boğaziçi saldırılarına katılan ve adada yasa dışı bulunan 10 bin Yunan askeri, Türkiye notasından sonra BM gözetiminde Kıbrıs’tan çıkarıldı, bu da unutuldu??? Erenköy’e de 15 bin asker saldırdı, sonunda da kafasına yedi topuzu.

Kısacası, BMGK tükürdüğünü yalamak istemez, aradan uzun zaman da geçti, Rumlar tek egemenliğe çok alıştı zaten istediği da buydu, asla da paylaşmaz, arkasında böyle bir desteği olan kimse paylaşmaz. O yüzden, Rumlardan fazla suçlu ve sorumlu BMGK’dir sonra da AB. İstedikleri bizi Rumlara yamalamaktır, o da geçici bir süre için, misafir gibi. Herkes bunu iyi bellesin. Hata yapmaya lüksümüz yok, sonra kimse gözümüzün yaşına bakmaz. Aha gördük, arkamızda Garantör Türkiye olduğu halde ve tamamen de haklı olduğumuz halde ne durumda tutarlar bizi, ambargolu, dünyadan ayrı, cezalı. Türkçe konuşan Kıbrıslı, yahut Kıbrıslı da hiç fark etmez, Türklüğü inkar etseniz dahi. AKEL’in 1981 Planı iyi iş çıkarsa da. Bunu esasında yazmama gerek olmamalı, mesele çok açıktır, kolayca anlaşılır.

Kıbrıs Cumhuriyetinin sadece ortalarda dolaşan adı kaldı, Rumlar da diğerleri da arkasına saklanırlar, Kuzeyi koparana kadar.