Rumlar, 1955’lerden itibaren Kıbrıs Türk Halkını 3 defa göç ettirmişlerdir. Birincisi 1 Nisan 1955’te ve akabinde EOKA adlı terör örgütünün ENOSİS için Türklerin yaşadığı bölgelere silahlı saldırılar sonucunda ada genelinde başlayan göç. İkincisi, 1960 Kıbrıs ortaklık Cumhuriyeti kurulduktan 3 yıl sonra 21 Aralık 1963’te Rumların ENOSİS’i gerçekleştirmek için AKRİTAS adlı Türkleri imha planını uygulamaya koyup Cumhuriyetin tüm organlarını işgal ederek yine ada genelinde Türk Halkına saldırmasıyla başlayan çatışmalarda Türklerin emniyetli bölgelere göç etmek zorunda kalması.
Üçüncüsü göç ise, EOKA tedhiş örgütüyle Yunanistan Albaylar Cuntasının bu defa mutlak ENOSİS’i gerçekleştirmek amacıyla ve Türkleri de top yekün yok etmek maksadıyla hazırladıkları İFESTOS Türkleri imha planının uygulanmaya konması, lakin öncelikle ENOSİS’in gerçekleştirilmesinin zamanı olmadığı cihetiyle karşı çıktığı için öncelikle hedef alınan Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı! Makarios’a sarayda iken yapılan, dolayısıyla Cumhuriyete büyük bir askeri güçle tanklarla, toplarla, havanlarla ve ağır silahlarla yapılan saldırılarda, dolayısıyla Rumların kendi aralarında sindirmeye ve engelleri aşmaya yönelik yapılan katliamlar bağlamında Makarios’un öldürüldüğü, yerine terörist başı Nikos Sampson’un atandığı, Kıbrıs Cumhuriyetinin ortadan kaldırılıp yerine ‘ Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin ‘ kurulduğunun dünyaya ilan edilmesini müteakip,
İngilizler tarafından adadan kaçırılan Makarios’un BMGK’ne götürülüp orada yaptığı tarihi konuşmasında, Kıbrıs Cumhuriyetinin Yunanistan tarafından darbe sonucu işgal edildiğini, BM’nin acilen müdahale etmesi gerektiğini, devamla Garantörler Türkiye ve İngiltere’nin de müdahale etmesi için çağrıda bulunduğu ve Türklerin büyük tehlike altında olduğunu ifade etmesi sonrasında silahların Türk halkına çevrildiği anda Garantör Türkiye’nin adada çatışmaları durdurmak barış ve huzuru sağlamak amacıyla Garantörlük görevini yerine getirmiştir. İngiltere bütün yaşananları bildiği halde görevini yapmamıştır, diğer Garantör Yunanistan ise garantörlük bir yana Kıbrıs’ta yıllarca sadece kan dökülmesine ve savaşa sebep olmuş, Kıbrıs sorununun başlamasında Rumlardan ziyade sorumlu olmuştur. Meşru müdahale esnasında Rum-Yunan’ın yeterli savunması olmayan Türk halkını tüm köylerde ve bazı kasabalarda esir alması, birçok yerde toplu katliamlar ve kurşuna dizmelere varan katliamlar yapması, bir çok köyün yeniden göç yollarına düşmesine sebep olmuştur.
1955-58 ve 1963-1974 yılları arasında göç etmek zorunda kalan Türklerin mal ve mülkleri talan edilmişse de uzun süre de tepe tepe kullanılmıştır. 1975’te Viyana’da BM gözetiminde nüfus mübadele Antlaşması sonrasında Güneydeki Türk malları halen tepe tepe kullanılmaktadır. Türkler 3 defa göç ettirildikleri ve bunda hiçbir suçları ve sorumlulukları olmadığı halde dünyadaki hiçbir kuruluşun ne ilgisini çekmiştir ne de desteğini yardımını görmüştür, konusu bile olmamıştır. Türklerin kayıpları Rumların kayıplarından çok fazladır, dikkat buyurunuz tamamen haklı oldukları da ayrı.
Lakin, Ta başından Kıbrıs sorununu kimlerin yarattığı, ne zaman ve ne maksatla yarattıkları apaçık ortada iken ve 21 Arallık 1963’ten 20 Temmuz 1974 tarihine kadar adada yaşananların da başlıca sorumluları, ortak Cumhuriyete yapılan askeri darbelerin sorumluları, 1960 Cumhuriyeti Antlaşmalarını ve Cumhuriyetin Anayasasını alenen çiğnedikleri, Türk ortağı devletten silah zoruyla kovdukları ve Cumhuriyetin bütün organlarını işgal ettikleri dolayısıyla sonuçta yaşanan büyük savaşa da neden oldukları gün gibi inkar yahut örtbas edilemeyecek şekilde dünyanın gözleri önünde cereyan etmiş olduğu ve Rumların kendi suçları ve hataları yüzünden iki halkın da zarar gördüğü lakin Rumlar özellikle 1963 ve daha kalın harflerle Temmuz 1974’te Yunan Cuntasıyla beraber yaptıkları darbeler, saldırılar, Cumhuriyetin yerine Helen Cumhuriyetini kurmalar açıkça ortada dururken ve kendi hatalarından göç yollarına ilk defa düşerken, bu rezzzzil dünya kuruluşlarının Adaleti yok sayarak suçluları değil masumları cezalandırması onların yüz karalarıdır.
Yukarıdaki gerçekler ortadayken, tek taraflı olarak sadeceTürklerin yıllarca can ve mal kayıplarına hiçbir ilgi hiçbir yardım, teselli yahut güler bir yüz gösterilmezken, kendi başlarından ve hatalarından zarar gördükleri halde Rumların malları hemen Kıbrıs sorununun en önemli ve bütün gerçekleri ters yüz eder bir konuma taraflı şekilde getirildi. Türklere yapılanlar, katliamlar, göçler, malları mülkleri ne arandı ne soruldu, ne maddi ne manevi tazminat konusu bile olmadı. AMA EN ÖNEMLİSİ ORTAK CUMHURİYETTEKİ TÜRKLERİN HAKLARI 61 SENE 5 AYDAN BERİ RUMLARIN İŞGALİ ALTINDA OLMASI VE TEPE TEPE KULLANMASIDIR, DİĞER YÖNDEN DE DÜNYAYI GÜYA İDARE EDENLERİN BU ADALETSİZLİĞİ DESTEKLEYİP MÜHÜRÜ BASMASIDIR. Saldırgan darbecilerin hala korunup kollanmasından ve bulunduğu konumdan daha büyük bir Adaletsizlik olamaz.
Kıbrıs sorunu masaya konup kim suçlu kim haklı ortaya konmadı, esasında her şey açıkça ortada olmasına rağmen ne yazık ki yargısız infazla oldubittiyle Kıbrıs Türk Halkı büyük haksızlıklarla karşı karşıyadır ve haksız cezalarla yıllarca boğuşmaktadır. Haksızca elimizden alınıp suçlulara verilen Cumhuriyet ortaklığımızın değerini Rum malları asla karşılayamaz. Hala hapishanelerde çürümesi gerekenler maalesef gardiyan pozisyonunda. İşte, Türk tarafına yapılan haksızlıklar ortada, meseleyi bu şekilde zamana yayıp baskılarla halkımızı zor duruma sokup istedikleri kıvama getirmeye çalışırlar, ne yazık ki içimizdeki işbirlikçiler de değirmenlerine su taşımaya büyük gayret ederler ne pahasına olursa olsun, gözleri dönmüş halde alenen.
Sanki geçmişte Türklerin malları için dünya Mahkemeleri ayağa kalkmıştı hem de haklı oldukları halde. Ne var ki şimdi suçluların malları için hepsi ayakta seferber oldular, yok maddi yok manevi, yok iade. 1955- 1963- 1974’te göç etmek zorunda kaldığımızda kimse arayıp sormadı, hala daha. Yaktılar yıktılar, kullandılar, devletten kovdular, katlettiler, korku, endişe, zulüm, açlık susuzluk, yarı çıplak, işsiz güçsüz, beş parasız, baraka mağara, eski kullanılamayan viranelerde yıllarca, çadırlarda. Neredeydi bu dünya ve hala nerededir?
Efendim TC Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan KKTC’ne ziyareti yasa ve hukuk dışıymış diyor Türkiye ile ilgili raporunda AP. Ya asıl, saldırgan darbeci işgalci Güney Kıbrıs’ı AB üyeliğine tüm Kıbrıs adına alırken, kendi ilkelerinizi hem Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmalarını hem Anayasasını çiğnemeniz yasa ve hukuk dışıydı. Bu yanlışı ve haksızlığı yapmakla, Kıbrıs sorununun bunca yıl çözümsüz kalmasına sebep oldunuz. Mart 1964 BMGK 186 sayılı hukuk dışı oldubitti siyasi taraflı kararını baz almakla, yanlışları kapatmak üstünü örtmek mümkün değildir, aksine daha fazla Adaletsiz kararların ortaya çıkmasına vesile olur.
Yunanistan Cumhurbaşkanı sayın Tasulas da Güney Kıbrıs’ı ziyaret etti, ama yasa ve hukuk dışı olarak algılanmadı. Yahu, Kıbrıs’ta yıllarca akan kanın, kadın çocuk bebek yaşlı demeden binlerce masum insanın ölümüne sebep olan bir ülkenin Cumhurbaşkanı sayın Tasulas bile yasa dışı, hukuka aykırı, işgalci der Türkiye’ye. Halbuki, Kıbrıs sorunu konuşulmaya başladığında orada ise eğer hemen kaçması lazım bir konumdadır, ama gelin görün ki Adaletsizlikten haksızlıklardan taraf tutmalardan hem Hristiyanlıktan dolayı desteklenir, itibar edilir, suçlanmaz. Halbuki 21 Mart 1979’da Atina Yüksek Mahkemesinin kararı vardır, Türkiye’nin müdahalesi MEŞRUDUR DİYE. Güney Kıbrıs’taki fikir önderlerinden Rum Akademisyen Sn Yorgos Kamullis, 15 Temmuz 1974’teki Yunan Cuntasının 3. Makarios’a karşı giriştiği şeyin darbe değil, Yunanistan’ın tanınmış bir devlet olan Kıbrıs’ı istilası olduğuna dikkat çekmişti. İşte, Yunan Cumhurbaşkanı üzerindekileri başkasının üzerine atmaya çalışır.
Belki de halen Cunta ile idare ediliyor olabilirlerdi, Türkiye müdahalesi sayesinde kısa sürede kurtuldular. Sayın Tasulas geçenlerde, 21 Nisan 1967’de Yunan Albaylar Cuntasının yönetimi ele geçirmesinin yıl dönümünü kınadı, darbeden dolayı felaket yaşandığını, ifade özgürlüğünün boğulduğunu, binlerce insanın hapishanelerde işkence gördüğünü ve Kıbrıs’ın yüzde 40’nı kaybettiklerini (sanki onlarındı), ama bu vesileyle Cuntanın yıkılmasıyla özgürlüğe kavuştuklarını söyledi. Benim başka diyeceğim yok Sayın Hakim.