Bu ülkenin göçle imtihanı bitmek bilmiyor, bitmeyecek.

  Yurt dışındaki Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs’ta yaşayanlardan kat kat fazla…

  Neden göç eder insanlar? Neden gurbette gelecek arar? Keyif için değil tabii ki, olumsuz şartlar onları buna itiyor.

  Tüm dünyada insanlar, ülkesindeki olumsuzluklar, kötülükler nedeniyle göç eder.

  Doğup büyüdüğü topraklarda geleceği olduğuna inanmadığı için…

  Kıbrıslı Türkler de ülke tarihinin kritik dönemlerinde başta İngiltere ve Avustralya olmak üzere başka memleketlerde gelecek aradı.

  Yıllar geçti, yeni bir yüzyıla girdik ama Kıbrıslı Türklerin göçü durmadı.

  Bugünümüzün eski yıllara göre daha iyi olduğunu iddia ediyor ülkeyi yönetenler, güzel tablolar çiziyorlar ama gösterilmeye çalışılanla yaşanılanlar çelişiyor.

   Ülkede aslında hiçbir şey yolunda gitmiyor…

   Sistemsizliğin, keşmekeşin, haksızlıkların, partizanlığın hüküm sürdüğü, fırsat eşitliğinin olmadığı, bir şeyleri yapmak ya da bir yerlere gelebilmek için partizan olmanın ve siyasilere biat etmenin gerektiği, en büyük geleceğin kendini bir devlet dairesine atmak olarak görüldüğü bir ülke yapısı içinde mutlu olunabilir mi?

   Kıbrıslı Türklere ait değerler teker teker yok oluyor, insanlar kendi ülkesinde yabancı pozisyonuna düşüyor, sürekli dayatmalarla, horlanmayla uğraşıyor.

   Rüşvet iddiaları, yolsuzluklar, liyakatsiz atamalar, beceriksizlikler, partizanlık, lanet bürokrasi, yordu insanları…

   Diğer yığınla kronik sorunu saymıyorum bile, onlar başka bir dert…

   Başka ülkelerin çok uzun yıllar önce çözdüğü birçok sorunla uğraşıyor insanımız.   

   Bu ülkede parası olan da olmayan da mutsuz, gelecekten umutsuz.

   Kıbrıs sorunundan kaynaklanan bir belirsizlik de var, Kıbrıs’ın her iki tarafındaki yöneticiler sürekli bir şeyler ortaya çıkararak bir zıtlaşma, inatlaşma, puan toplama derdinde.

  Bu didişmeler ve çözümsüzlük Rumları değil, Kıbrıslı Türkleri vuruyor maalesef…

  Belirsizlikte yaşamak, geleceği görememek insanlar üzerinde baskı yaratıyor, onları mutsuz ediyor.

   Ülkemizin ne kadar kötü yönetildiğini, şartların ne kadar kötü olduğunu, yurt dışına gidince daha iyi anlıyor insanımız.

   Özellikle de yurt dışına üniversite eğitimi almak için giden gençler, çok daha iyi görebiliyor bunu.

   Çağdaş Avrupa ülkelerinde insan odaklı politikaları, işleri kolaylaştıran tıkır tıkır çalışan sistemi, eğitiminin, becerisinin değer ettiğini gören gençlerimiz ülkeye dönmek istemiyor.

   İnsanca bir yaşamdan, değer görmediği bir sisteme dönmeyi istemezler tabii ki.

   Çok yetenekli gençlerimiz başka ülkelerde yaşamayı, hayatını kurmayı tercih ediyor, kendi ülkeleri onlara cazip gelmiyor.

   Bu durumda aileler de bir ikilem içinde kalıyor. “Evladım başka ülkeye gitse mi iyi olur, yanımda kalsa mı?” çelişkisi içinde birçok aile. 

   Kim istemez ki avladı yanında olsun, üzüntüsünü, sevincini paylaşsın, başı derde girdiğinde koşup yanına gitsin?

    Ancak birçoğu o ikilemden sıyrılarak; “Yanımda kalıp mutsuz olmasındansa, uzaklara, gurbete gitsin ama mutlu olsun, insanca yaşasın” diyor.

    Birçok anne-baba bağrına taş basıyor, evladını gurbete yolcu ediyor.

   Birçok ailenin sorunu bu, sürekli bunlar konuşuluyor, yurt dışında eğitim görüp, ülkeye gelmek istemeyen gençlerimizin durumu en büyük sorunlarımızdan biri aslında ama evlatlarımız mutlu olsun diye “sorun” diyemiyoruz buna.

   Belki kendi kendimizi kandırıyoruz ama evladımızın bizi suçlamasını, “geleceğimle oynadın” demesini de istemiyoruz.

   Bir genç gördüm geçen gün markette, “Aileme kırgınım, sırf yanlarında kalayım diye beni yurt dışına göndermediler, bu konuda destek olmadılar, ülkedeki bir üniversitede eğitim görmem için ortam hazırladılar. Ancak ben yıllar sonra gidiyorum” dedi.

    “Ben de bir babayım ve aileni anlayabiliyorum, seni sevdiklerinden öyle yaptılar, yanlarında kalmanla sana daha çok destek olacaklarını düşündüler” dedim ona…

    Üzgün bir şekilde başını arkaya doğru kaldırdı, “Hayır, affetmeyeceğim onları” dedi.

   Halbuki suçlu olan ne ailesi ne de kendisiydi ama bunu ona nasıl anlatacaktım ki?

   “Sevgi bencillik de içerir diye mi düşünüyorsun?” diye sordum ona, güldü, “Evet sevginin içinde bencillik de vardır” dedi.

    Evet sevginin ölçüsünü ayarlayamıyorsan bencillik de içerir. Sevdiğini başkaları ile paylaşamayıp öldürenler olduğunu düşünürsek evet ölçüsüz, mantıksız sevginin içinde bencillik de vardır ama bu ülkede suçlu olan “sevgi” ya da “sevmek” değildir.

    Suçlu olan ülkeyi böyle kötü hale sokanlar, yaşanmaz hale getirenler, mutsuzluk simgesi yapanlardır. Küçük bir azınlığın mutlu olduğu, insanca yaşama şartlarının kaybolduğu bir ülkede göç kaçınılmazdır.