Anavatan Türkiye Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlu olsun, nice bin yıllara. Ne Mutlu Türküm diyene.

         Tebrikler Sn Guterres, sizi çok eleştirdim dünya Adaleti ve barışı için biraz cesaret dedim. Nihayet o cesareti gösterdiniz, gerçekleri çekinmeden ortaya koydunuz. Kıbrıs’ta Aralık 1963’ten itibaren 19 Temmuz 1974’e kadar yaşanan gerçekler için de biraz cesaret ve Adalet diyoruz. K         im haklı kim haksız ortaya koyunuz. Haksız oldubitti 186 kararını ayıklayınız, Barışa Adalete hizmet ediniz. Kofi Annan’ın Referandum sonrasındaki rafa kaldırılmış raporunu gündeme getiriniz. Bu hamlenizle  BMGK beşlisinin saltanatını sona erdirecek hareketi, Adalet ve Barışa susamış dünyamızda bu değerlerin hakim olmasını sağlayacak umudu ve yeni bir oluşumu başlatınız, öncüsü olunuz. Sn Guterres, kırınız Adalete vurulan 5 halkalı zinciri, biraz gayret yakın ateşi. Savaş değil BARIŞ istiyoruz. Yurtta sulh cihanda sulh.

         Ey AKEL Lideri Stefanu efendi, Rus elçiliğine niye giden BM parametreleri Federasyon falan. Sizin hiç konuşma hakkınız bile yoktur, Referandumu tarihe gömen, çözüm yerine çözümsüzlüğü tercih eden siz değil misiniz, son dakikada HAYIR diyerek? Bizdeki işbirlikçilerini de büyük hüsrana uğratan? Ama endişen olmasın onlar gene sizin kapınızı aşındırmaya devam ederler eskisinden fazla. bir dediğinizi iki etmezler. Sn Elçi ne yapsın durumu idare eder, vurmaz yüzüne hatalarını, darbelerini, Kıbrıs sorunundan sorumlu olduklarını. Çünkü kendileri de suçlanacak, kapanmayan yaralar açan yüz karası  Hukuk dışı  186 kararından.                                 

          ‘BMGK savaşı, akan kanı durduracağına daha da kızıştırıp derinleştiriyor’ sesleri yükseliyor şimdilerde. Yahu yıllardır söylemekten dilimizde tüy bitti da kimse aldırmadı. BMGK’nin miadının çoktan dolduğunu, itibarının sıfırlandığını, iflas ettiğini, adaletin değil güç ve çıkarların ön planda olduğunu, bazen ülkeleri bir birlerine düşürerek, bazen ülke halkını bir birine kırdırarak parçalayıp sonunda da tepesine çöktüklerini, bunları herkesin bildiği halde gariban, kanayaklı biatçı boynu bükük, eller göbekte birleşik iki yüze yakın sessiz seyreden sindirilmiş ülkenin de bunda büyük kusuru olduğunu, böyle devam ettikçe dünyada adaletin ve barışın asla hakim olamayacağını, en bariz örneğin Kıbrıs Türk Halkına ve Filistin Halkına yapılan adaletsizlikler olduğunu söyledik durduk.

         Geçmişten beri içimizde güya sol geçinen, öyle zannedilen geçmişin mangalda kül bırakmayan Sovyetçi, Mao’cu kesimlerin ki bunların emperyallerin karşısında oldukları biliniyordu, birlik-mücadele-dayanışma, hak verilmez alınır, söke söke alırız, bütün halklar kardeştir, baskılara boyun eğmeyiz, kahrolsun faşizm gibi sloganlarla yetişip gelişen malum çevrelerin son zamanlarda söyledikleriyle ters düştükleri ortadadır. Emperyallerin BMGK beşlisinin parmak işaretiyle harekete geçecek şekilde emirlerine amade oldukları, sözlerini Tanrı kelamı zannedip ısrarla savundukları gün gibi ortadadır.

          Geçmişin o cafcaflı sözleri havada kalmış, emperyallerin neferleri olmuşlar, haksız kararlarını bile bile uygulamak ve kabul ettirmenin çabası içindedirler. Efendim, iki egemen devletli çözümü BMGK asla kabul etmezmiş, kararları açıktır ve ortadaymış, çözüm istemeyen duruma düşecekmişiz, dünyada daha da yalnız kalacakmışız, daha da cezalanacakmışız gibi tutumda feryatları her şeyi anlatıyor. Sanki suçluyuz da cezaları hak ediyormuşuz. Çözüm isterdik de ne oldu, cezalar katlandı. Çözüm istemeyenler de mükafat aldı. Yarım asır olmayacak duaya Amin dedik, bitti.

          Sonuçta işbirlikçi malum çevrelerin bütün savundukları İsrail-Filistin savaşı dolayısıyla saman alevi gibi söndü, gerçekler ortaya çıktı, politikaları tepe taklak oldu. Biat ettiklerinin, savunduklarının boyası meydana çıktı. İçi boş sözde siyasi eşitliği, sözde iki toplumluluğu, sözde iki bölgeliliği, sözde Federasyonu hala savunurlar. Toplum olarak hem bölgemiz karmadır, Egemenlik Rumlardadır, siyasi eşitlik laf oladır, Türkler de yama oladır. Şimdilerde en iyi bildiklerini yapıyorlar, ülkeyi dolaşırlar, sokağa indiler, artırarak ineceklermiş. Maksat gündemi değiştirmek dikkati başka yöne çekmek. Nedir gündem, İsrail-Filistin savaşında emperyallerin BMGK beşlisinin büyük tepki gören tutumu, rezaleti, barışa değil soykırıma çanak tutması, yangına benzinle gitmesi, adaletsizliği, insanlığa sığmayan davranışları ve zorbalıklarıdır. Sn Özersay da sokağa inmeye çalışır ama onlardan işaret bekler.

         Bu savaştan olsun ders çıkarmazlar, görmezler kimlere biat ederler, güvenirler da hiç sıkılmadan Türkiye’yi istemezler. Görsünler Orta Doğuya, Afrika’ya, diğer coğrafyalara nasıl götürürler da  öğretirler DEMOKRASİYİ! Hem hür iradeyi, bağımsızlığı hem insan haklarını! Türkiye’ye giriş yasağı olanların ne yaptıklarını bilmezlermiş gibi hesap da sorarlar.

         Garantileri istemezler Türkiye işgalcidir gitsin, biz Rumlarla anlaşırız derler. Madem garantileri istemezler, iki toplumlu iki bölgeli siyasi eşitliği neden isterler, Rumlardan ayrı gayrıları mı var, neden iki bölgeli isterler madem o kadar güveniyorlar? Gerçi kendileri de bilir, iki bölgeliliğin de iki  toplumluluğun da kalmayacağını ve yamalanacağımızı, o ayrı mesele. Garantileri neden istemezler, iki bölgeli iki toplumluluğu neden isterler açıklamak zorundadırlar, tek egemen kimin olacağını da. Öyle kuru boş sözlere ve ideolojik çürük saplantılara Şehit kanlarıyla sulanmış bu Vatanı, bu Devleti, bu vefakar Mücahit halkını Türklük düşmanlarına heba edecek değiliz. Kendini Türk saymayanlar, Milletini inkar edenler, Milli-Manevi değerlerimize hakaret edenler, Milli Davamıza hıyanet içinde olanlar, Anavatanımıza Devletimize ve Silahlı Güçlerimize dil uzatanlar ortadadır.

         Son günlerde sol partiler, sendikaları, dernekleri AKEL ile teması artırdılar. Şimdi üst makamlarla temas etmeye terfi ettiler, Meclis Başkanı ve iktidar partisinin başkanı bayan Annita’nın kapısını aşındırırlar. Başkan Hristodulidis ile de gizliden temasları oldu. Başkan çok sayıda parti, örgüt ve kişisel görüşme talebinde bulunurlar sıraya koyduk diyor. Anlaşılan BMGK’nin kuyruğunda mayhoşi durum oldu, yoğunluk Güneye.

         Bir kısmı, komşu örgütlerle Federasyona karşı durup özgürlük deklarasyonu hazırlamışlar. Bazıları, Türk askeri işgali! Sonlandırsın ve adadan çıksın diye iki bölgeli iki toplumlu Federasyonu savunmayı daha ileriye taşımak için Rumlarla kol kola girmişler. Çocuklarımızı eğitecek olanların sendikaları da Rum sendikalarıyla ortak mesajlar verip birlikte harekete kolları sıvamışlar. Kısacası tümü de Rumlarla beraber harekete geçmişler, yani Rumların ekmeğine yağ sürmeye. BM’den bir süreliğine umudu kestiler, topyekün yılana sarıldılar.

         Büyük bedeller ödeyerek kurduğumuz Devletimize karşı kimi yolunu şaşırmışların giderek artan dozda ağır sözlerle saldırmaları, birlik-beraberliğimizi bozmaya yönelik fitne-fesatları, Rum-Yunan emellerine çanak tutmaları karşısında ilgili mercilerin kayıtsız kalması kabul edilemez. Zaman zaman yaşanan ekonomik sıkıntılarla çözümsüzlükten BM-AB ve Rumlar sorumlu tutulacağına Türkiye’yi sorumlu tutarlar.

        ‘Ayaklarımızın üzerinde durmak için Türkiye’nin gölgesinden kurtulmamız lazım’ diyebilen zavallılar, sonuçta değil dizlerin üzerinde durmayı kıçımızın üzerine oturacağımızın, daha kötü duruma düşerek can güvenliğimizin olmayacağının, Rumların tepemize çökeceğinin farkında değiller. Dış güçlerin haksız 186 kararı-tutumları neticesinde dünyadan izoleli-cezalı tutulmamıza karşı çıkıp hesap  soracakları yerde, soykırımdan kurtaran her ihtiyacımızı karşılayan, çakallardan koruyan-savunan Türkiye’ye, Askerine, Devletimize, TMT’mize saldırmakta, emperyallerin dümen suyunda giderek AKEL’in 1981’deki parçalama planı doğrultusunda Rumlara hizmet etmektedirler.

          Soykırımcılara yamalanmak için yanıp tutuşanların, Anavatanımızı-Garantileri istemeyenlerin, Devletimize ‘sahte-muz-dandik-korsan’ diyenlerin yönetimi ele geçirmek için neden dövündüklerini  anlamak zor değildir. Silah zoruyla 60 yıldır ortaklığımızı işgal edenlere-ettirenlere, bizi haksız cezalandıranların dayatmalarına itibar edip biçtikleri gömleği giydirmek içindir. Unutulmasın ki biz haklıyız, suçlular bellidir.

         Bize bin bir felaketi yaşatıp hala kuyumuzu kazanlara, Anavatanımızdan koparmaya çalışanlara, Cumhuriyetteki eşit ortaklığımızı yıllardır işgalinde tutanlara bile bile yamalanmayı isteyen, uğrunda canlar feda edilen Devletimizi istemeyenlerin eşi-benzeri dünyada yoktur. Bayrağı daha yukarılara çıkarmalarını beklerken bunlar indirmeye çalışırlar. Eşit egemen iki devlet en adil çözümdür.

        Üç defa göç ettirilen bu cefakar halk, sığındığı yerlerde saldırılar altında ilkel şartlarda nasıl yaşam kavgası verdiğini bir kendisi bilir bir Allah. Şimdiki yaşamı hayal bile edemezdik. Gelecek nesiller bu zorlukları çekmesin, hür olsun güvende olsun diye mücadele ettik, ezilip elendik yılmadık, öldük öldük dirildik, Türkiye sayesinde başardık. Her zaman dere kütük getirmez. Biraz sıkıntı var diye (her yerde var) yelkenleri mi indirelim? Devletimize, mücadelemize, değerlerimize Anavatanımıza küfür etmek mi lazım? Türkiye işgalcidir! çekip gitsin ne demek? O zor şartlarda gece gündüz dua ederdik gelsin, Rumlar da alay ederdi radyolarda, gelmedi gelemez, gelirse bir Türk bulamayacak kurtarsın derdi. Şimdi bulduk da şaşırdık, Rum gazeteci bile şaştı, yapılanlar Türkiye’ye  nankörlüktür dedi.

          Birliğimizi sağlamak zorundayız. Daha lüks yaşam hayaliyle, dünyalı! olmak hevesiyle (sanki da taşın altındayız) Devletten-egemenlikten-garantilerden vaz geçip hata yapacak lüksümüz yoktur. Evdeki bulgura sahip çıkarak pirinci elde edebiliriz. Aklımızı başımıza alalım. Bu Vatanı bu Devleti yerde bulmadık.