Parantez açalım, ma daha Gazze’de masum Filistin halkının katliamını, yok edilişini, dünyanın en büyük ayıbını oturur da seyredersiniz ey BM ülkeleri? Ya BM’nin teşkilatlarının başındakiler yaşanan insanlık dramını yana yakıla dünyaya duyurur kara tablolar çizerek şikayet ederken kim kimi kime  şikayet ediyor bilen var mı? Kaçtır deriz BM bitmiştir diye. Ama ne var ki hala BMGK’ye kimisi korkudan, kimisi menfaat beklentisinden, kimisi güllenin geçmesinden boyun eğip selameti sinmekte bulanlar çoğunlukta.

         Rum ordusu birkaç gün önce İsrail Hava Kuvvetleriyle ortak tatbikat yaptı. Daha önceleri de çok  yaptılar, hatta Kuzey Kıbrıs’ı istila provası da. Bu şimdilik Rumların yanında durmadır ne de olmasa Rumlar da geçmişte Gazze’ye yapılanların aynini bize yapmıştı o yüzden ortak yanları çoktur. İsrail’in, gelecekte Kıbrıs’ı ele geçirme planının bir parçası olabilir, yabancılık çekmezler. Sn Mahmut Abbas, Güneyin ne mal olduğunu umarım anlar. Rum hükümet sözcüsü, AB’nin Kıbrıs sorununa aktif katılımında ısrarcı imişler. Eeee zaten Güneyin tüm Kıbrıs adına ve sözde Kıbrıs Cumhuriyeti adına ve darbelerle yıkılmış ortaklık Cumhuriyetini  41 yıl sonra tek taraflı haksızca üyeliğe almakla hem Uluslararası Cumhuriyet Antlaşmalarını hem Anayasasını çiğneyerek yaptığı en büyük yanlış ve adaletsizlik sonucu çözümsüzlük düğümüne kör düğüm atarak kronik hale sokmuştur. İşte bu açıdan AB’nin Kıbrıs  sorununda aktif rol almasını istemeleri, çözümsüzlüğün siddin sene sürmesini istediklerinden dolayıdır.                               

          Ey ahali, birleşmek istediklerimiz komşunun yaptıklarını gördünüz, önüne gelenle haşır neşir, Güney sorma gir hanı oldu, silahı, uçağı, savaş gemilerini kapan yerleşmeye gelir, maskara gibi kullanırlar bu çirkilloları da bir bok oldular zannederler. Bunlar da bizdekileri döker yollara Türkiye defol diye bağırtır. Bir de silahsız Kıbrısçılarmış, hadeyin oradan Güney beynelmilel üs oldu, ama üç maymunu oynarlar, haberleri yok! Yamalı bohça birleşirsek hiç şaşmayın Türkiye’ye karşı elimize silahı tut ederlerse. Zaten bir kısmı bunu ister, bakmayın lafazanlıklarına atıp tutmalarına, Milletine arkasını dönen yolu şaşıranlara. Geçmişi yaşamadılar bilmezler, bunlar şimdi o günleri yaşasa bir saat dayanmazlar. 1963 ve sonrasında hem 1974’te  Kıbrıs Türk Halkı da Gazze’de yaşananların aynisini yaşamıştı, BM ülkeleri şimdi ne ise o zaman da oydu, değişen bir şey yok bir farkla, Türkiye Garantörlüğü vardı.

         Kıbrıs Milli Davamızın dolayısıyla Kıbrıs Türk Halkının geleceği açısından büyük önem arz eden en önemli husus, geçmişte olduğu gibi birlik beraberlik içerisinde tek ses tek yürek tek yumruk olarak Anavatanımız Türkiye ile birlikte ayni amaç için el ele omuz omuza hareket etmektir. Bu günlere ulaşırken bu hususun ne kadar önemli olduğunu yaşadık gördük. ‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’ sözünün gereğini eksiksiz yerine getiren Kıbrıs Türk Halkı  yediden yetmişe kadını erkeği kenetlenerek olağanüstü birlik beraberlik ve dayanışmanın en güzel örneğini göstermiş, çok zor koşullarda, yarı aç yarı çıplak, işsiz güçsüz, saldırılar karşısında tüm tehlikelere karşın çok kısıtlı imkanlara rağmen dim dik ayakta durmasını bilmiş, Var Oluş Mücadelesini layıkıyla vermiştir.

         1955-58 ve 1963-74 dönemlerinde ayni şekilde verdiği mücadelede binlerce Şehit, yaralı ve malul olarak büyük bedeller ödeyen bu Mücahit Halkın Ulu Önderimiz Atamızın izinde verdiği Mücadele mazlum halklar için de örnek niteliğindedir. Barış Harekatıyla özgür bir Vatan yarattığımız bu topraklarda geçen yarım asırlık zaman zarfında ne yazık ki dış güçlerin ve komşumuzun çeşitli yollarla içimize sızmaları sonucu en başta birlik ve beraberliğimiz üzerinde yıpratılmak için algı operasyonlarının, çeşitli vaat ve entrikaların giderek artmasıyla maalesef birliğimize derin yara açılmıştır.

          Bunun sebebi, geçmişte de Milli Mücadele Davamızdan düşük seviyede de olsa yan çizen  sol çevrelerin, dış güçlerce bu maksatla bulunmaz Hint kumaşı misali değerlendirilip kullanılmasıdır. Referandumda ‘EVET’’ diyen taraf olarak, maalesef Anavatan Türkiye’nin de desteğiyle yüksek oy oranının çıkması, bu kesimin önündeki dağları bir bir yıkmış, palaz artık kanatlanıp hızla yükseklere uçmaya başlamıştır. 

          Geldiğimiz noktada halk olarak karpuz gibi ikiye ayrıldığımız ortada. Yarım asırlık BM parametreleri temelinde Federasyon görüşmelerinden Rumların çözümden kaçması yüzünden ayrıca  BMGK’nin daha sonra AB’nin adaletsiz tutumları, kararları ve çifte standartları sayesinde maalesef çözüm olmamıştır. Bu sebeple 3 yıl önce Türk tarafı olarak iki eşit egemenlik, iki devletlilik ve Türkiye Garantili tezi ortaya koyma durumunda kalmıştır. Ama Rum tarafı gene masaları devirip görüşmeleri terk etmiştir. Lakin, çifte standart durumu aynen sürmüştür. Çözümden kaçan taraf darbelerle yerle bir ettiği ortaklık Cumhuriyetine destekçileri sayesinde çöreklenmeye devam etmiştir. Çözüm yanlısı Türklere de haksız cezalar devam etmiştir.

         Şimdi, BM parametrelerinde sözde Federasyonu terk ettiği için Türk tarafı çözüm istemeyen taraf olarak göstermeye çalışanlar var. İçimizdeki Federasyoncu sol çevreler büyük bir yanlış ve BMGK-AB’ye karşı çıkmak olduğunu iddia ederek dünyada daha da yalnızlığa itileceğimizi söyleyip feryatlar koparmaktadır. Ama, koskoca Referandumu bile hem BM’nin bir diğer çözüm planını reddedenlere bir yaptırım veya baskı olmadığını bilmezden gelirler, hatta saygı bile duyulmasını hem Türklere cezaların devamını da uygun görürler. Bu tutum malum çevrelerin, kendi Milleti Türk tarafına hiç de masum olmayan hakkaniyete aykırı hasmane  bir tutum içinde olduğunu açıkça göstermektedir.

         Malum çevreler, çözümden sürekli kaçan Rumları hiçbir surette suçlamadığı ortada. Rumlar, görüşmeler Montana’da kaldığı yerden başlasın ister, bunlar daha çok ister. Cumhuriyetimize ‘sahte’ derler, bunlar ilaveten dandik, ucube, ceberrut, korsan da derler, Rumlar Türkiye’ye ‘işgalci’ der, bunlar hem işgalci hem istilacı der, Rumlar Garantileri istemez, bunlar yalnız garantileri değil Türkiye’nin adını duymak istemez, bir an evvel adadan gitmesini ister. Bunlar, 60 Yılı aşkın süredir Rumların ortak Cumhuriyeti işgalde tutmasına hem bu fırsatı verenlere asla söz etmezler.  Referandumda yandaşları kader ortakları AKEL’in son anda attığı çelmeyi bile kısa sürede hazmettiler, şimdi geçmişten daha fazla içli dışlı oldular, ortak mücadele kararının yanı sıra dayanışmayı ileri seviyeye taşıdılar.

          Rumların sağcı kesimiyle de ilişkileri ilerlettiler, Bay Hristodulidis hem DİSİ ve Meclis başkanı bayan Annita ile de dayanışmayı güçlendirdiler. Sol çevreler ve Vekilleri, yandaş sendika ve dernekleri Türkiye’ye, Devletimize ve Milli Davamıza karşı. Eşit iki devletli egemenlik masaya koyduk ya, bir alaydır bir aşağılamadır, karalamadır gidiyor hiç sıkılmadan, aynaya bakmadan, kimlerin ekmeğine yağ bal sürerler umurlarında olmadan, yıllarca çektiklerimize  aldırmadan. Bir zamanların mangalda kül bırakmayan solcuları şimdilerde Emperyal güçlerden korkar oldular, itibar ederler, sözlerinden çıkmazlar. Onlar öyle istedi yapacak bir şey yok derler boyun eğerler, ama doğru ama yanlış fark etmez.

          Yahu, 60 yılı geçti Kıbrıs Cumhuriyeti işgalde (bana göre ölüdür o ayrı) madem ki BM ağaları yaşıyor der, hade öyle olsun da, hani da yaşıyor, Türk ortak olmadan nasıl yaşıyor be gardaş? Var mı  BM’de sadece Rumlardan oluşan bir Kıbrıs Cumhuriyeti? Ne arar? Aha gene ABD, Gazze’de ateş kesi VETO etti,  alo sesiniz gelmez. İnsan kıyımına devam! Ve hala Anavatan Türkiye’nin Garantisini Rumlardan fazla istemezler. Malumlardan hiç duydunuz mu Kıbrıs konusunda, Gazze konusunda BM Güvenlik Konseyine karşı bir tepki, bir söz? Duyamazsınız, emir kulları olmuşlar, hoppadak soldan sağa atladılar. Dileyen peşlerinden sürüklensin gitsin. Bir da güya Barış isterler ağızlarından düşürmezler, hepsi yalan. Eşit egemen iki devletlilik Türkiye garantisi olmadan nasıl bir anlaşma olursa olsun çok gitmez Türklerin sonu olur. Defter kapanır kimse engelleyemez kurtaramaz da.

         Kimisi geçmişte olduğu gibi aşikar, kimi zaman gizlice Rum başkanını, AKEL’i ve  teması genişletip sağ partileri de ziyaret etmekteler, karşılıklı gidiş gelişler sürmekte eşit egemen iki devletliliğe karşı omuz omuza ele ele vermişler mücadeleye.  Diğer yandan içimizdeki AKEL ofisi de faaliyetlerini sürdürmekte, Türk isimli Rum AKEL partisinin AP Milletvekili de aramızda volta atıp Haziran’da yapılacak AB Parlamentosu seçimleri için destek arayışında, geçen defaki gibi. Ne acıdır ki, bir Öğretmen Sendikamız o kadar kendinden geçmiş ki çağrı yapıyor, bu seçimlere mutlak katılalım diye, yani Rumlara kayıtsız şartsız teslim olalım diye. Ve bu sendikaya ve bunun gibilere çocuklarımız ve halkımızın geleceği teslim edilmiştir. Eee Vallahi gülerler bize bir taraflarıyla, bunca yaşanmışlık  karşısında.

          Bazı partiler, geçmişte de olduğu gibi BM-AB’ye, geçtiğimiz günlerde de özel temsilci bayan Cuellar’a mektuplar iletilmesi adet haline gelmiştir. AB Parlamento toplantılarına gözlemci diye giden iki Vekilden biri eşit egemenliği, diğeri Federasyonu destekleyen konuşmalar yapmakta. Kimisi İngiliz Milletvekillerine rapor sunmakta, bilgiler aktarmakta. Bu gizli mektupların içeriği mutlak halka açıklanmalıdır, arkadan iyi hançerlendik mi yoksa hafif sıyrık mıdır? Bayan Cuellar, Muhalefetten hem derneklerden gayet memnunum diyor. Milli Dava böyle yürütülmez. Bunun adı bellidir. Ülkemizde Demokrasi yoktur diye dünyaya şikayet ederler. Halbuki hiçbir yerde olmadığı kadar vardır ülkemizde, her şey mubah Demokrasi kapsar! Devleti yönetenler, Devletin ilgili Kurumları nerede? Tuz kokmuştur efendiler, hem İktidar hem Muhalefet tarafında.

         Milli Var Oluş Davamızı, ekonomik sıkıntılarla karıştırmayalım.