Yıllardır eylemlere gidiyorum, hep aynı yüzler, aynı insanlar…

   Bir grup insan var ki, sanki de eylemlerin kadrolu personeli gibi…

   Çoğunu yakından tanıyorum, geri kalanını da sima olarak biliyorum.

   Hatta eylemlerin değişmez insanları, bazı abilerimiz, ablalarımız hayatlarını kaybetti, yani azaldık da…

     Bazı sendikalar, siyasi partiler ve diğer sivil toplumdan oluşan toplam 32 örgüt, “yoksulluğa, yolsuzluğa, adaletsizliğe ve çözümsüzlüğe karşı eylem” düzenlendi.

    Dereboyu trafik ışıklarından meclise kadar yüründü ve meclis önünde konuşmalar yapıldı.

    Bu eyleme her zamankinden fazla insanın katılmayacağını düşünüyordum, yanılmadım da…

    32 örgüt eyleme destek vermiş…

    Bu kadar örgütün destek verdiği bir eylemde insan seli olması, sokaklara insanların sığmaması gerekir.

    Dile kolay 32 örgüt ama birçok örgütün ismi var, sokağa üyesini indirecek gücü yok.

    Katılımcıların çoğunu bir iki siyasi parti, bir iki de sendika topladı.

    Onlar da olmasa eylem daha sönük geçecekti.

    Ha, katılanlar eyleme hakkını verdi mi? Evet verdi, onlar görevini yaptı.

    Ancak insan 32 örgütün destek verdiği bir eyleme daha fazla katlım bekler.

    Eylemcilerin bazıları, eylemin İsias Davası’na denk geldiğine ve birkaç gün sonra da 1 Mayıs etkinliğinin olacağına dikkat çekerek, zamanlamanın yanlış olduğunu söylüyordu.

    “Bu eylem başka tarihe ertelenmeliydi” diyenler vardı.

     Ne yani eylem İsias Davası gününe denk gelmese, birkaç gün sonra da 1 Mayıs etkinliği olmasa, bu eylem daha mı kalabalık olacaktı?

    Hiç sanmıyorum… Bana göre değişen bir şey olmayacaktı…

    Bazı arkadaşlar da artık bu sokak eylemlerine bir son verilmesi ve başka yöntemler denenmesi gerektiğini söylüyordu.

     İyi de sokak eylemleri dünyanın her tarafında var, en çağdaş ülkelerde bile.

     Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, şartlar ne kadar değişirse değişsin sokağın gücü hep vardır.

     İyi kullanılırsa, sokağa dökülmenin etkisi güçlüdür.

     Ancak ülkemizde sokak eylemlerinin artık etkisi olmadığına inandırılmış bir kesim.

     Zaten “Sokakta yürüyecek de olacak? Eylem yapılacak da ne değişecek?” diyenler var.

     Ülkemizde birçok etkisiz eylem yapıldığı için genel olarak eylemlerin gücü tartışılır oldu, inanç kalmadı.

     Elbette halkın yönetenlere tepkisini gerçek anlamda ortaya koyabileceği ve etkisini de görebildiği eylemlere ihtiyaç vardır.

      Mevcut durumda halk, bir şeyleri değiştirecek gücü olmadığına inanıyor.

      Eylemlere sürekli katılanlar arasında da bir şeylerin değişmeyeceğini düşünenler var.

      Ancak sürekli eylemlere katılanların çoğu, aldıkları kültür gereği oradadır.

      Evet eylem kültüründen gelen bir nesil vardır, maalesef çoğu orta yaş ve üzeridir.

   Ne acı ki eylemliliğe inanmayanların çoğunluğu gençlerdir.

   Gençlerin çoğu, “Bu memlekette bir şey olmaz” düşüncesindedir, bu tür eylemleri falan boşa kürek çekmek gibi görüyorlar, uğraşmaktansa göç etmeyi düşünüyorlar.

   Büyüklerine, “Siz bugüne kadar uğraştınız da ne oldu?” diyorlar.

   Elbette haklı tarafları var, insan odaklı, refah, çağdaş ülkelerdeki yaşamı görünce, oradaki imkanlarla daha iyi bir hayatı olacağını düşününce göçe meylediyorlar ama herkes böyle yaparsa bu ülke ne olacak?

    Zaten kaç kişi kaldık bu ülkede, gençlerimizin göçü sürerse durum daha kötü olacak.

    Başka? Hayatından memnun olmadığı halde eylemlere katılmayanlar var değil mi?

    Dedim daha önce, bir şekilde statükonun bir köşesinden tutmuş, bunun bozulmasını istemeyen çok sayıda inan var. İşte onlar eyleme katılmaz…

    Eylemlerin olmasını, oradan hak elde edilmesini isterler ama kendileri orada görünmemeli.

    Oh ne güzel değil mi?

    Aslına bakarsanız, sorun yalnızca eylemlerin geniş katılımlı olmaması değildir, genel olarak toplumsal muhalefeti bilmiyoruz ya da unuttuk.

    Evet, çok ciddi bir toplumsal muhalefet bilgisi ve kültürüne ihtiyaç vardır.

    Halkımız hakkını arayamaz hale gelmiştir, süratle bu durumdan sıyrılmak gerekir.

    Hakkını arayamayan halklar, her zaman mağdur olmaya mahkumdur.