Sizlerle bu hafta zehirli kişileri tanıma yollarını tartışmaya niyetlenmişken; görünmez olan, fark edilmeyen iyi insanlar aklıma takıldı.

      Bunlar, durumdan vazife çıkaran, gereğini yapıp, normal yaşam akışını sağlayan, sorun çözüldüğünde unutulan insanlar…

      Bir bakın etrafınıza ve işiniz bittiğinde unuttuğunuz insanlar var mı diye bir sorgulayın.    Dikkatlice bakarsanız, bulursunuz. Hep yanımızdalar ama alışkanlıktan mıdır nedir, onları bedenimizin bir parçası gibi algılamaya devam ederiz.

      Kaybedildiğinde değeri fark edilen, yokluğu acı veren insanlar. Hepimiz biliriz, onlardan ayrıldığımızda birden parmağımızdan, ayağımızdan, gözümüzden kulağımızdan olmuş gibi hissederiz. Yoklukları ıstırap verir. Varlıkları ise doğal gelir. Bir bütünün olması gereken parçalarından biri gibi.

      Belki siz de görünmez hisseden birisiniz…

      Bu da çok zor. Çünkü görünmez hissetmek, yalnız hissetmekle yakından ilgili. Ne düşündüğünüz, “ben” ile başlayan tümceler kurma ihtiyacınız, anlaşılma arzunuz, “vay be bu dünyada ben de varım” deme hakkınız… Daha neler neler, bir yerlerde saklı durur. “Bana benden başkası yoktur” demenin acısında renk yoktur.

      Şimdi, yokluğunda fark edilmenin acısı ile varlığında görünmez olmanın yalnızlığını çözmek için ne yapmalı? Aklınıza gelenleri bir düşünün. Görünmez misiniz, göremeyen mi?

      Göremeyenler için filozof ve deneme yazarı Montaigne, ta 16ncı yüzyıldan kulağımıza fısıldar: “Arada bir, senin için bir değeri, önemi olan herkesi gözünün önünden geçir ve bir an hiçbirinin artık yaşamında olmadığını düşün.” Ben bunu yapmaya kalkıştığımda ortaokul öğrencisiydim ve başaramamıştım. Ancak, filozof; gözlerimizi, kulaklarımızı, kalbimizi ve aklımızı açık tutmamızı isterken, görünmez olan sevdiklerimizi düşünmüş müdür acaba? Yoksa sadece “yokluk” denilen varlığın omzumuzun üzerinde gezinmesi ile mi ilgilendiriyordu?

      Her şekilde, kaybettiğinizde yasını tutacağınız ancak an itibarı ile görünmez olan sevdikleriniz varsa, Montaigne’in bu sözleri işinize yarar. Görünmez olanı görmeye başladığınızda, dansınız “iki kişilik” olma şansı kazanır.

      Görünmez olmak, çoğu zaman bir tercih değildir. Toplumsal ve kişisel yaşam arenasında, kişiye sunulan bir yerdir. Bazen, içeriden gelen duygusal özellikler de bunu destekleyebilir. Bazen kişi çocukluktan itibaren, art alanda kalmayı öğrenebilir. Hatırlayın, “söz gümüşse, sükût altındır” susturucusu ile vurulan bir nesildik biz. Sessiz kalmanın “iyi” bir şey olduğunu zannettik. Söyleyecek bir şeyleri olanlarla, olmayanları birbirinde erittik.

      Neyse, konumuzun geldiği noktada görünür olmanın yollarını düşünmek var. Her insan için. Kadın, erkek, çocuk, görünebilmelidir.

      Çocuklar söz konusu olduğunda, düşündüklerini söyleme alışkanlıklarını ebeveyn aracılığı ile edinirler. Reddetme, duygularını ifade etme, tercih yapabilme çocuğun yetişkinlik yaşamında, “görünmez” değil, “var” olmasını sağlayan özgürlüklerinden bir kaçıdır. Orta çocukluk döneminde, sosyalleşme sürecinin ve sosyal kimliğin ne yönde ilerlediğini görmeniz mümkündür. Görünmez olmanın başladığı bu dönemde, tahmin edersiniz ki, çocuğun sessizliğini, içine kapanıklığını övmek çok da doğru değildir.

      Yetişkinlik döneminde, duygusal yapıdan gelenlerle, sosyal yaşantıların belirlediği rolleri oynamaktan başka yol kalmaz. Bazılarımızın görünmez olmasının nedeni bu rollerdir ve onlar sadece ihtiyaç duyuldukları zaman aranılır. Bu; mesleki açıdan kötü bir şey değildir. Her meslek, bir şekilde topluma, insana hizmet için vardır. Ama özel yaşamda, duygusal, arkadaşlık ve aile ilişkilerinde görünmez olmak; yıpratıcıdır ve çöküntü yaratacak güçtedir. Bu nedenle, kişilerin kendileri için, “var” olmak için harekete geçmeleri gerekir. Yakınlarını şaşırtacak, hatta bazen sus-pus ettirecek girişimler düşünülmelidir.

      Görünmez insanlar az konuşurlar ve konuşmaları sıklıkla kesilir. Buradan başlanabilir. Basit görünse de, sözünüzün kesilmesini fark ettiğinizi, konuşmaya devam etmek istediğinizi ve dinlemelerini beklediğinizi söylemeyi ve göstermeyi başardığınızda, gerisi gelecektir. Bu atağa geçmenin ilk hamlesidir. Tahmin edeceğiniz gibi, her eve lazım bir malzeme gibi görünmekten kurtulmaya çalışıyorsunuz. Sizi tanımalarını sağlamak gerek. Fikirlerinizi, duygu ve düşündüklerinizi bilmelerini sağlayın. Yok, bunları bolca kullanıyorlarsa ama sizi tanımıyorlarsa, kendinizi tanıtın. Neyi sevdiğinizi, onlardan ne beklediğinizi “taşı gediğine koyarak” yani her fırsatı kullanarak ifade edebilmeyi deneyiniz.

      Baktınız ki, her zamanki gibi, sizsiz olamayan ama size bir şey katmayı düşünmeyen çok sevdikleriniz direnç gösteriyorlar. Yılmayın. Yola devam. Çok sevdiklerimiz ve bizi sevdiklerini bildiklerimiz, bizden kolay vaz geçemezler. Sizi ücretsiz psikoloğu yerine koyup, sonra başkalarıyla eğlenmeye giden dostları ise, savurun gitsin.

      Birilerini şaşırtmak, görünür olmanızı sağlayacaksa, iyidir. Yeter ki sizde var olan kaynakları, cevheri kullanın. O zaman yüzünüze yerleşecek gülümsemeyi kimse silemez. Görünür olmak için ne paraya, ne statüye ne de sıfır numara bir bedene ihtiyacınız vardır.

      Görünür olmanın temelinde, kendini yansıtma beceriniz vardır: “Olduğun gibi.” Neysen o. Yeteneklerin, insanlara ve kendine yönelik anlayışın, inceliğin, cömertliğin…

      Sanal-sosyal maymunlar ormanında bu geçmez demeyin. Bir deneyin.