Meselenin özüne inmedikçe, kökünden çözmedikçe, yapısal çözümler bulmadıkça ve palyatif tedbirler peşinde koştukça bir yere varmak zordur.

     Ancak maalesef ülkemizde hep böyle oluyor, palyatif çözümler bulunuyor, aslında bu çözüm bulmak da değil geçiştirmektir, geçiştirici bir şeyler yaratmaktır.  

     Hükümetin ekmeğin fiyatını ucuzlatma girişimi de kuzu etinin fiyatını 550 TL’de tutma tedbiri de günü kurtarma, geçiştirici çözümlerdir.

     İnsan böyle şeyleri görünce şunu düşünüyor; “Bu insanlar çare bulmak için kafa patlatmıyor mu? Buldukları çözümün işe yaramayacağını göremiyor mu?”

     Ekmek fiyatını ucuzlatamayacakları da belliydi, kuzu etinin 550 TL’yle sınırlı kalmayacağı da…

    Bakın, “Bayramda mangallar yansın diye kuzu etini 550 TL’de tutacağız” dediniz, birçok kasap et satmamaya başladı.

     Et satanlar da etin konulduğu naylonun ya da ambalajın üzerine iki fiyat yerleştirdi; birisi etin fiyatı diğeri de “kasap hizmet bedeli”…

     Yanlış okumadınız; “kasap hizmet bedeli” de var artık.

     Birçok kasap, bu fiyatın kendilerini kurtarmadığı için satmayacaklarını söylerken, bazıları da ilk defa gördüğümüz “kasap hizmet bedeli” diye bir şey yarattı.

    (Ha bu arada 550 TL’nin ucuz olmadığını, bu fiyata da et alamadığını söyleyen çok sayıda insan var…)

    Hayatı ucuzlatma, genel bir tedbir ister, bir seferberlik ilan eder gibi…

    Hayatı genel olarak ucuzlatamaz, tedbirleri alamazsanız, hiçbir meslek kolunda ucuzlama olmaz.

    Üreticinin girdileri düştü mü ki?

    Akaryakıt, elektrik, su, tüp gaz, dükkân kirası ucuz mu? (Mesela akaryakıt, elektrik ve tüp gaza kısa aralıklarla, devlet eliyle ciddi zamlar yapıldı…)  

    Çalıştıracak personel bulmak bile zor.

    Peki hayvan yemi, araç- gereç, yedek parçadan hangisi ucuz?

    Etin pahalı olması için gerekçe çok ama vatandaşın suçu ne?

    Herkes kendince haklı da et yiyemez hale gelen vatandaş, haksız mı?

    İşte hükümetin yapacakları burada önemli ama onlar meselenin özüne inmektense geçiştirici tedbirler almaya çalışıyor ancak pek işe yaramıyor.

    Sonuçta boşuna demeçler, konuşmalar, boşuna bir hengâme yaratılıyor.

    Duyuyorum ki; “Yapısal çözümler zaman ister, zamana yayılan, uzun süren tedbirler silsilesi çerçevesinde olur. Kötü olanı yıkarak, yenisini inşa etmek gibidir” deniyor.

     Evet yapısal çözümler için zaman istiyor da bir yerden başlamak gerekmez mi?

     Halka bunu anlatarak, yapacağınıza inandırarak başlayamaz mısınız?

     Olur mu hiç? Popülizm varken, günü kurtarmak onlara yeterken niye ortaya irade koymaya kalkışsınlar ki?

     Mesele şu ki; ortaya irade koyamadıktan, kararlı olmadıktan sonra hiçbir şey yapamazsınız.

     En çok özveride bulunması gereken taraf devletken, ülkeyi yönetenler bu özveriye yanaşmıyor, devlet halka hizmet için kendi gelirlerinden feragat edemiyor.

     Devlet gelirlerinden biraz feragat edip, hayatı halk için ucuzlatmayı düşünmüyor.

     Bunu yaparsa devlet çalışanlarının maaşını ödeyemeyeceğini düşünüyor.

     Devlet çalışanlarını ödeyebilmek ve devlet yapısı içinde şatafatı sürdürebilmek için, maalesef yönetenler tarafından, devlet eliyle pahalılık yaratılıyor.

     Böyle olunca da kısır bir döngünün içine hapsoluyoruz, hayat pahalı olacak, devlet kazanacak, emekçilere verilecek hayat pahalılığı ödeneği ve asgari ücret artacak ama hayat kat kat daha da pahalı olacak, bu artışlar çalışana yetmeyecek…

      Bu pahalılık döngüsü içinde zararı hep halk görecek, özellikle de dar gelirliler…

      Pahalılığın bu kadar yüksek olduğu bir ülkede nasıl ki “hayat pahalılığı ödeneği” ve “asgari ücret” için “tarihin en yüksek artışı” diye övünmek boş konuşmaksa, fayda etmeyeceği aşikâr “kuzu etini 550 TL’ye sabitledik” müjdesi de o kadar boşunadır.

      Alın işte size tarihte bir ilk; bir komedi; et fiyatı yanında “kasap hizmet bedeli” de talep ediliyor.  Bunu yapmak istemeyen de et satmıyor.

      Öyle önünde kameraları veya halkı görüp de coşmakla ve nutuk sallamakla olmuyor bu işler.