Kıbrıs sorununun çözümü için 1968 yılında iki toplum temsilcileri arasında başlayan müzakereler henüz sonuç vermiş değil.

Aslında Kıbrıs sorununun bir kangrene dönüşmesine Mart 1964'te alınan BM kararı neden oldu.

Çünkü ortaklık cumhuriyetini bir Rum Cumhuriyeti'ne dönüştürüp bu kararla BM'ye de tescil ettiren Rumlar için, gerisi bu oldubittiyi Kıbrıs Türk toplumuna ve Türkiye’ye kabul ettirmek kaldı.

Yani aslında 1968 yılında iki toplum temsilcisi tarafından önce Beyrut'ta başlayıp sonra Lefkoşa’da devam eden müzakerelerin Rumlar tarafından temel amacı belliydi:

Artık bir Rum Cumhuriyeti haline gelmiş olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu durumunu Türk toplumuna da kabul ettirmek ve onu bu Cumhuriyete azınlık olarak yamalamak.

Nitekim Rumlar bu amaçları doğrultusunda ciddi de bir yol almıştı.

1973 yılında Kıbrıs Türk tarafı yerel muhtariyet karşılığında Rumların anayasada tek taraflı yaptığı değişiklik ve dönüşümü kabul etme noktasına kadar geldi.

O günün güçler dengesinde gelinen bu zemin kaybı 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı sayesinde Türk toplumu yararına değişti ve federal devlet modeliyle çözüm için güçlü bir zemin oluşturdu.

Nitekim iki bölgeli, iki toplumlu, coğrafi temele dayalı federasyon bu zeminde Rum toplumuna da “kabul ettirildi” ve BM’nin temel parametrelerini oluşturdu.

Ne var ki 1974’ün güçler dengesinde Rumların kabul etmek durumunda kaldığı federal devlet modeli onlar için sözde kaldı ve özde benimsenmedi.

1986 Cuellar Belgesi, 1992 Gali Fikirler Dizisi, 2004 Annan Planı ve 2017 Crans Montana Zirvesi federal çözümün ete kemiğe büründüğü aşamalardı ama hiçbiri Rum tarafınca kabul edilmedi.

Özellikle 2017’de Crans Montana’da Türk tarafının federal devletin asgari şartlarını içeren çözüm modelini kabul etmesine rağmen, Rumların yine çözüme hayır demesi Türk tarafını yeni bir politika izlemeye zorunlu bıraktı.

Çünkü artık anlaşıldı ki Rumlar müzakereleri sorunu çözmek için bir araç olarak değil, statükoyu korumak için taktik bir araç olarak kullanmaktadır.

Özetle, 2017 sonrası Türk tarafı Rumların tutumu nedeniyle federal çözüm çabalarının tüketilmiş olduğunu saptayarak, yeni bir politika olarak iki devletli çözümü gündeme taşıdı.

Bugüne kadar Ersin Tatar tarafından da savunulan iki devletli çözüm politikasının akibeti, özünde federal çözümcü olan Tufan Erhürman’ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle merak edilen bir konu haline geldi.

Elbette bu merak Erhürman ile Türkiye yetkilileri arasında yapılacak istişarelerle şekillenecek.

Ama Erhürman’ın ilk açıklamalarından öyle anlaşılıyor ki, bundan önce olduğu gibi Rumlar müzakereleri bir araç olarak kullanıp statükoyu koruyamayacak.

Çünkü BM ilkelerini hatırlatan ve bunları 4 ilke şeklinde konsolide eden Erhürman, Rumların bu ilkeleri kabul etmeden federal çözüm müzakerelerine başlamayacağını yeniden vurguladı.

Erhürman sorunun nihai çözümü için,özlü müzakereler başlamasa bile, iki taraf arasındaki başka sorunlar için ikinci bir görüşme masası oluşturacağını açıkladı.

Dolayısıyla, yeni cumhurbaşkanının Kıbrıs politikasının iki devletli mi, iki masalı mi olacağı henüz belirsiz.

Belki de ne iki devletli, ne iki masalı olacak.

Ama iki masalı olmasa da tek masalı olması yüksek ihtimal.