Kıbrıs Türkü olarak her yıl işlerin daha kötüye gittiğini görme bizleri kahretmektedir.
Ülke demokrasisi devamlı yara alırken ekonomi kısır döngü içerisinde kendi ayakları üzerind...
Kıbrıs Türkü olarak her yıl işlerin daha kötüye gittiğini görme bizleri kahretmektedir.
Ülke demokrasisi devamlı yara alırken ekonomi kısır döngü içerisinde kendi ayakları üzerinde duramamaktadır.
Genelde ekonomi gündeminden bahsederken demokrasi olgusuna devamlı vurgu yapmamız bazı kesimlerce yadırganabilir. Çünkü bu kesimler deve kuşu gibi başlarını yere gömmeğe devam etmeyi tercih etmektedirler.
Bir ülkenin gelişimi ve kalkınmasının ülkedeki ileri demokrasi, adalet, hukuk ve istikrarla mümkün olacağını anlamak için bu alanda rüştünü ispat eden İskandinav ülkeleri gibi ekonomileri incelemek yeterli olacaktır.
Merak edenler için ifade etmekte yarar görüyorum. Bir ülkenin demokrasisi, yargısı ve refah göstergeleri gerilerken silah sanayinde katettiği mutlak ilerlemeler evrensel ölçütlere göre kalkınmışlık olarak kabul edilmez.
KKTC gibi ülkeler, ancak ve ancak demokrasi, yargı, adalet, özgürlük ve istikrar şeklinde özetlenen ön koşulları yerine getirdiği takdirde yatırım iklimini iyileştirme, sürdürülebilir ekonomik yapı kurma ve kendi ayakları üzerinde durma imkânı yakalayabilirler.
Rekabet edebilirlik, iş yapabilirlik, kurumsal yönetişim dinamikleri ile şekillenen yatırım iklimi bir ülkenin kendi ayakları üzerinde durmasının olmazsa olmaz anahtarıdır.
KKTC devletini yönetenler, ülkenin kendi ayakları üzerinde durmasının (sürdürülebilirliğinin) ön koşulu olan yukarıdaki unsurları bilinçli veya bilinçsiz göz ardı ettiği için KKTC iflas eden müflis yapısından kurtulamamaktadır.
Müflis yapısı gereği KKTC hükümetleri, vergi adaletini ve vatandaşlık bilincini erozyona uğratacak şekilde sisteme dahil kesimden her fırsatta maaş kesintisi ve ilave vergi kesintisine gitmektedir.
Muhtaciyetin mahcubiyeti içerisinde kaynak arayışı uğruna KKTC devleti, kurtarıcısına aklını teslim etmiş vaziyette yalvar yakar bir omurgasızlığın adeta anıtı durumuna gelmiştir
Omurgasızlığın tezahürü iradesizliğin sonucu olarak KKTC hükümetleri, ülkenin ekonomisi ve kalkınması için vizyon, plan, program, stratejik hedefler, eylemler ve projeler geliştirip Anavatandan kaynak talep etmek yerine ideolojik ve siyasi saiklerle hazırlanan protokolleri gözü kapalı imzalamak durumunda kalmaktadırlar.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın mart ayı sonundaki ziyareti sırasında imzalanan KKTC-TC Mali ve İktisadi İşbirliği Protokolü hakkında KKTC hükümetinin yeterli bilgiye sahip olmadığı ortaya çıkmıştır.
Bir devlet açısından en vahim ve trajikomik olanı ise plan ve program hazırlamaktan sorumlu ve yetkili kurum olan Devlet Planlama Örgütü yetkililerinin KKTC-TC Mali ve İktisadi İşbirliği Protokolünün içeriği hakkında bilgi sahibi olmadığı gibi; koalisyona dahil milletvekillerinin de protokolden maalesef bihaber olduğu anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak; Kıbrıs Türk liderliği, KKTC devleti adı altında uluslararası camiadan “Egemen Eşitlik” talep ederken paradoksal bir şekilde devleti rayından çıkaran ve kendi vatandaşı gözünde dahi gülünç ve gayri ciddi duruma getiren çağ dışı uygulamalar karşısında üç maymunu oynamaya devam etmektedir.