Arapça kökenli olan liyakat kelimesi "yakışma, layık olma" anlamına gelen "lyḳ" kökünden gelmektedir. Bu kökten türeyen "liyâkat" kelimesi ise birinin bir işe veya duruma uygunluk, yaraşırlık durumu olarak Türkçeye kazandırılmıştır.
Yalnızca bizde değil birçok ülkede siyasilerin muhalefet iken atıf yaptıkları kelimelerin başında liyakat gelmektedir. Zira liyakat konusu gündeme geldiğinde yüksek hassasiyetten dolayı toplumdan takdir alınacağına inanılır.
İslami tarihimizde Peygamberlerimizin “işi ehline verin” şeklinde liyakate verdikleri önem anlatılmaktadır. "İşin Ehline Verin" prensibine örnek davranış olarak Peygamberimiz, kararlar alırken bazen dar, çoğu zaman da geniş çerçeveli istişare toplantıları yapardı. Bu toplantılarda ehliyetli kişileri dinler ve onlardan faydalanırdı. Buna ise İstişare (Meşveret) yapmak denirdi.
Peygamberlerimiz buyruklarını ve gücünü Tanrıdan aldığı için liyakat ilkesine uymakta pek de güçlük çekmiyorlardı. Ancak, iktidara gelen siyasiler için işler o kadar da kolay değildir. Muhalefetteyken iktidarı en fazla eleştirdikleri konuda sıra kendilerine geldiklerinde maalesef elleri kolları bir nevi bağlanmaktadır.
Siyasi partiler ve liderler açısından seçilebilmek için maddi manevi destek aldıkları ve amiyane tabirle gebe kaldıkları siyasi partiler ve güç odakları ile seçildikten sonra bağlarını koparmak pek de kolay olmamaktadır. Dolayısıyla, muhalefet iken liyakate dem vuran partiler ve/veya cumhurbaşkanı adayları makama geldiğinde verdikleri söze riayet edememekte ve mensup oldukları siyasi partilerin ve bu bağlamdaki nepotik ilişkilerin maalesef hizmetkârı haline gelebilmektedirler.
Sayın Erhürman’dan önceki cumhurbaşkanları da seçilir seçilmez artık halkın cumhurbaşkanı olacakları ve liyakat esaslı herkese eşit mesafede davranacakları taahhüdünde bulunmalarına rağmen gerek atadıkları bürokratlar/teknokratlar gerekse görüşme heyeti ve danışmanlarda genelde liyakat ilkesini hiçe saydıklarına tüm toplum tanık olmuştur.
Yeni Cumhurbaşkanımız Erhürman da seçilir seçilmez liyakat ve ciddiyet sözü vermiştir. Ancak üzülerek ifade etmek gerekir ki ilk sınavında yüksek başarı gösterdiği iddia edilemez. Erhürman’ın ilk liyakat sınavı koruma polislerini seçmekle ilişkilidir. Erhürman Dördüncü Cumhurbaşkanı Mustafa AKINCI’nın aksine liyakat ilkesine pek sadık kalamamıştır. Erhürman, Başbakan iken olduğu gibi siyasi parti yakınlığı ve partisel nepotik ilişkilerle şekillenen koruma kadrosu oluşturmuştur. Üstüne üstlük, korumalar arasında koruma ehliyeti olmayıp hizmetlerine fevkalade ihtiyaç duyulan başka bir alanda uzman bir polis de bulunmaktadır. Halbuki, Mustafa AKINCI koruma kadrosunu oluştururken her türlü partisel ve nepotik baskıyı göğüslemiş ve liyakat açısından fire vermeden örnek alınacak şekilde tüm korumalarını isim belirtmeden Polis Özel Harekât Müdürlüğü Koruma Biriminden talep etmiştir.
Hiç kuşkusuz seçilmişleri liyakatten uzaklaştırıp nepotizm ve partizanlığın tuzağına düşüren yine kendilerine iltimas talep eden parti mensupları ve yakınlarıdır. Bu olgu gayri ihtiyari olarak aklımıza Namık Kemal’in taşlama niteliğindeki aşağıdaki dörtlüğünü getirmiştir:

Namık Kemal’in yukarıdaki sözlerinin bugünün gerçeklerini ne ölçüde yansıttığına ilişkin takdir elbette okuyucunundur.
Liyakat açısından Sayın Erhürman’ı bekleyen diğer sınavların başlıcaları görüşme heyeti, teknik komiteler, kuracağını vaat ettiği 15 birim ve onlarca danışman pozisyonudur.
Sonuç olarak; Erhürman’ın başta liyakat kriteri olmak üzere her açıdan başarılı olmasını ve erdemli bir Devlet Adamı olarak tarihe geçmesini bizler de gönülden diliyoruz. Dolayısıyla, bu yöndeki uyarılarımızı yapıcı olarak değerlendirmesini temenni ediyoruz.
