Tıpkı sevinmek, kederlenmek, hayal kırıklığına uğramak gibi, öfkelenmek de doğal bir duygudur.

      Peki ilişkileri bozan, yayılmacı gücü yüksek olan ve yaşamsal tehdite dönüşme potansiyeli çok yüksek olan öfkenin şahsımıza münhasır dışa vurumları nasıl? Öfkenin yok ediciliğinin tesiri altındaki kişileri hoş mu göreceğiz, doğaldır deyip geçecek miyiz?

     En başta ortak noktada buluşalım. Öfke sadece duygu olarak doğaldır ve duygusal spektrumumuzda her zaman yeri vardır. Ancak yok edici gücünden kaynaklanan dışavurumları doğal sayamazsınız.

     Adolf Hitler’in kitlelere bulaştırdığı mantıksız öfkesi 6 milyondan fazla insanın yok edilmesine neden olmadı mı?

     Bugün yakın coğrafyamızdaki Filistinli kardeşlerimize yönelik yok edici girişimlerin kökeninde rotasını kaybetmiş yayılmacı bir öfkenin izleri yok mu?

     En yakından baktığınızda, kırdığı kalpleri, gölgelediği duygusal bütünlükleri, yarattığı enkazı hoş görmemiz için, “ne yapayım, öfkeme yeniliyorum” diyerek masum melek rolüne bürünenler aramızda yaşıyor değil mi?

     Ne acı ki biz yakın ilişkilerimizde “çok iyi biridir ama öfkesine yeniliyor” hoşgörüsünü düşünmeden cömertçe kullanıyoruz. Belki bundan, birilerinin birilerini galeyana getirmesi, öfkenin yok ediciliğinin aracı yapması ne kadar da kolay! Bereket yasalar öfkenin yok ediciliğine karşı daha duyarlı.

      Ama bir de suç teşkil etmeyen öfke yayılmacılığının yarattığı kitlesel savaşlar var. Tarihin karanlık sayfalarına yerleştikten sonra, insanlığın sorgulandığı geçmişler bir çeşit günah çıkarmaya dönüşebilme gücü de taşıyor değil mi?

      Yok et sonra pişman ol hatta günah çıkar. Ne âlâ. Pişman olduysa her şey yolunda?

      Neyse öfke söz konusu olduğunda, yaşamımızın her alanı ve tüm insanlık tarihi gözümün önünden geçmeden bugünkü sohbetimizi yapabilmeliyim.

      Fark ettiniz mi öfkenin doğal bir duygu olduğunu? O zaman sorun nerede?

      Sorun insanın bu doğal duygusu ile nasıl dans ettiği noktadadır.

      Öfkesinin kölesi mi yoksa efendisi mi? Köle düşünmeden emri uygular:

      “Kitleleri ayağa kaldır, mantığı uyut ve yok et!”

      “Kır, dök, ez ve geç. Sonra enkazının tepesinde oturarak bunu normalleştirmeye çalış.”

      Bu noktada öfkenin efendisi olmak gerek. Öfke kölelerinin başımıza açtığı işleri asırlardır yaşıyoruz değil mi?

     Konumuz öfke kontrolü. Zorlu bir danstır ama mümkündür. Kişinin kendini tanımasında da iyi bir yolculuk vaat eden bir içsel hesaplaşmadır.

     Haftaya konumuz bu.