En başta Kıbrıs Cumhuriyetini ele geçirip Helen Cumhuriyetine dönüştürdüler, he ne kadar Kıbrıs Cumhuriyeti diye söz etseler ve öyle tanınsalar da şimdilik Kıbrıs Helen Cumhuriyeti sözcüğünü kullanmazlar, Helen Kıbrıs, Kıbrıs Helenizm’i, Kıbrıs Helen’dir derler. Aslında Güneydeki yönetim bir Helen Cumhuriyetidir. Hayallerine kavuştular eksik olan Kıbrıs’ın Kuzey bölgesidir, zaman içinde baskılarla ambargolarla çökmemizi bekleyerek ele geçirmeyi planlarlar. Lakin öncesinde eğer sözde Federasyon tuzağıyla birleşirsek o zaman taşlar yerine oturur, beklemeye gerek kalmaz, yandığımız gündür. ENOSİS eksiksiz tamamlanır. Güney Kıbrıs zaten ENOSİS olmuş durumdadır adı konmamıştır. Temmuz 1974 ikinci darbede adı konmuş ilan edilmişti zaten ‘Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’. Şimdi açıklayamazlar, KC arkasına gizlendiler, eksik taraf vardır hem sorun sürmektedir. Gerekmez zaten. Biz güle oynaya gönlümüzce yamalanıp birleşirsek yandığımız gündür.
Bazıları zanneder ENOSİS olduğunda Kıbrıs adası Yunan adalarının yanına çekilecek, yahut Cumhuriyet lağvedilecek, doğrudan Yunan idaresi adaya gelecek. Böylesi kurtarmaz, ada yerinde durur zaten, iki tane devlet görünmek daha avantajlıdır, hele birisi Doğu Akdeniz’de ise, hem iki oy. 2004’te tek taraflı haksızca güya bütün Kıbrıs olarak AB’ye alındıklarında Yunan Başbakanı Simitis efendi uçarak hemen adaya gelmiş ve ‘ENOSİS gerçekleşmiştir’ demişti. İşgalciler 60 yıldır yıktıkları ortak Cumhuriyete çöreklendiler, Helen Cumhuriyetinin gereklerini bir bir yerine getirirler, Yunanistan’la arada boşluk bırakmamak için her türlü tedbiri aldılar, bütün üçlü anlaşmalara ortak ettiler, her anlaşmada üç ülkeden ikisi Rum’la Yunandır, çoğunluk meselesi. Biz dışarıda Türkiye dışarıda.
Allah aşkına adayı darbelerle kana bulayan Yunan’dan garantör mü olur? Bakarak olması için kümesi tilkiye teslim etmektir. GK 186 kararı da kümesi tilkinin idaresine vermektir. Ve bu tilkilerin desteklenmesi, dünyada adaletin yerlerde sürünmesinin örneklerinden biridir.
Hade diyelim ki Federasyonla birleştik, iki toplumlu! iki kesimli! İki devletçik, ortada merkezi otoriter devlet. Eee kim olacak egemen, kimin sözü geçecek, son sözü kim söyleyecek, kıç belli de baş kim olacak, Türkler neresinde olacak? Güneyin şimdiye 60 yıldır yaptığı Yunan’ın da içinde olduğu bütün anlaşmalar geçerli olacak, hepsi de kendi çıkarlarına göre ve bize hem Türkiye’ye karşı olacakken. Böyle maskaralık mı olur? Rum-Yunan çıkarlarına dayalı anlaşmalar ne olacak, biz nasıl kabul edeceğiz kucağımızda bulacağımız bu anlaşmaları? Biz de mi bunları Türkiye’ye karşı savunacağız yoksa?
Bizim keskin Federalcilere bakılırsa hararetle savunacağımız kesin, yahu her şeyimizi borçlu olduğumuz Türkiye’ye yıllardır demediğimizi bırakmayız, adadan defol işgalci-istilacı deriz, adını duymak istemeyiz, bağırır çağırır, Rumlarla birlikte protestolar ederiz dünya aleme karşı. Barışı sanki Türkiye engellermiş gibi ‘Kıbrıs’ta barış engellenemez’ pankartını açarız sloganı Türkiye’ye atarız. Elçilik önünde yapmadığımızı bırakmayız, hem nankörlüğün dik alasını göstere göstere yaparız da niçin savunmayalım?! Pile konusunda, Türk tarafının net bir şekilde provokasyonu olduğunu iddia eden Federalci parti yetkilisinin hangi tarafta olduğunu anlamak zor değil. Kıbrıs sorununu iki tarafın silahlı militanları birlikte çıkardı safsataları da ayni partinin iddiasıdır.
Yani bunlar ortadayken bütün gelişmeler Rumlardan yanayken, bazılarının hiç mi aklı kesmez bu durumda gidişatın çok sürmeyeceği? Onlar ve biz Milli günlerimizi bile anarken hasıl olacak ciddi olumsuzluklardan bir anda fitilin ateşleneceği şüphesizken, bundan kimlerin yarar sağlama hesabı içinde olduğunun farkında bile değiller. Ben derim ki, eşit egemen iki devletli çözüm dışında hiçbir çözüm adada barışı tesis edemez, hele Türkiye garantisi yoksa, asıl o zamandır GÖÇ YASASI ey sendikalar, bilesiniz.
Federasyonun başını çeken partinin yetkilileri tek çarenin Federasyon olduğunu savunur, geçen yarım asırlık görüşmelerden neden sonuç alınamadığı, kimlerin neye dayanarak çözümden kaçtığı apaçık ortadayken hem o boyun eğdikleri emperyal güçlerin çözümden kaçanları, Kıbrıs sorununu yaratanları destekledikleri de aşikar iken, ama umurlarında değil. Federalci sol cenahtan iki Cumhurbaşkanının taviz vere vere Federasyonu tüysüz kuşa çevirdiği ortadayken, böyle anlaşma olduğu takdirde Türklerin azınlık olarak Rum’a yamalanacağı şüphesiz iken. İki kesimliliğin, iki toplumluluğun tamamen karma ve Arap saçına çevrildiği BM parametreleri dedikleri maskaralıkların Türklerin idam fermanı, yok oluş nedeni olacağı dayatmalar ortadayken. Söz konusu iki Başkan döneminde Rum başkanlar şikayetçi ve haklı bir tavır sergilediler, bizimkiler ağzından girip burnundan çıkacağına sanki suçlu imiş gibi boynu bükük taviz verdikçe verdiler, Rumlar aldıkça daha dediler don atlet bırakana kadar istediler. Bu hususta neler dendi bilseniz dudaklar uçuşacak, ama yazamam.
Türkiye’nin Garantörlüğüne ve adada bulunmasına karşı çıkan Partinin yetkilisi 2006-2017 yılları arasında uzlaşıya varılan hususların mutlak geçerli olması gerektiğine dair açıklaması hayrettir. Yahu, bu uzlaşıların içinde Türkler lehine 1960 Antlaşmasının az ilerisinde herhangi bir husus var mı? Tümü de Rumların lehindedir ama gene de aldıkça hep almak isterler, savaş suçlusu hem Kıbrıs sorunundan sorumlu Türklermiş gibi. Sn CB Tatar ve Hükümet kanadına yahut ilgililere tekrar hatırlatayım. Şimdiye kadar varılan uzlaşıları bu Mücahit Halkın bilgisine getiriniz, bu hakkımızdır. Bunu yapmak durumundasınız, gizli papaz olmaz, bizim başımızdakilerden öğrenmek istiyoruz, Rum basınından değil. Tersini düşünmek zorunda bırakmayın halkı. Görelim bakalım neler verdik ne aldık bu uzlaşılardan da durmadan sayıklarlar. Ak koyun kara koyun belli olsun.
Bay Hristrodulidis’in sözde GYÖ Paketi için eleştirmiş sadaka vermeyi düşünüyor, koskoca Devlet ortaklığımızı işgaline karşılık olarak ve 60 yıldır işgale fena halde alıştılar geri vermeyi asla akıllarının kenarından bile geçirmezler, azınlık olmamızı bile zor hazmederler demiştim. Sayın Kutlay Erk de paketi değerlendirdi ve Rumların ve Başkanlarının çözümden kaçmalarını ve bize yaklaşımlarını benden daha sert, kulaklara küpe olacak şekilde eleştirdi, anlayana.