Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi’nde patlak veren “sahte diploma” meselesi, aslında ülkemizde var olan bir gerçeği daha net görmemizi sağladı.

    Yani içine düştüğümüz durumu görebilen görüyor ama “sahte diploma” skandalı görmek istemeyenlere de göstermesi açısından önemlidir.

    Bu ülkede uzunca bir zamandan beridir “kolaycılık” ve “hazırcılık” hakimdir…

    Bir şeyleri, emek ve zaman harcamadan kısa yoldan elde etme isteği, ülkeyi bir virüs gibi etkisi altına aldı ve bizi mahvediyor.

    “Bir şeyler” dediğim o şeyler arasında makam, para ve çeşit türlü imtiyaz var.

    Mesela, bu ülkede çok sayıda partizanca istihdam var, hiçbir sınava tabi tutulmadan, fırsat eşitliği gözetilmeden yapılıyor bunlar.

     O işe uygun olup olmadığına, uzmanlığına bakılmıyor, bir sınav yapılmıyor onun için, sorgulanmıyor. Tek kriter kişinin bir partinin üyesi olması… Ya da bir şekilde ailesiyle birlikte o partiye oy vereceğini garanti etmesi yeterli.

     Halbuki Kamu Hizmeti Komisyonu aracılığıyla girecek olsa, önce bulunduğu düzeyin yeterlilik sınavını geçmesi lazım. Ardından da açılan münhalin sınavından başarılı olmalı, sözlü sınavı da atlatmalı… Bunlar için çalışması, bilgi birikimini artırması ya da pekiştirmesi lazım…

    Yani bir tarafta büyük bir emek, çaba var, diğer tarafta partizanca tavırla hazıra konmak…

    Partizanca yapılan istihdamların çoğunda kişiler çalışmak da istemiyor, zaten iş yapmayacağı en kolay görevleri talep ediyor.

    İşe başladıktan sonra çalışmasa, disiplinsizlik yapsa da yine siyasi yöneticiler tarafından kollanıyor… Alın size işte hazıra, kolaya alıştırılan, emek, çaba harcamadan para kazanan bir dolu insan. Kamu görevlisi olmanın tüm avantajlarını havadan elde eden çok sayıda kişi…

   Bu yetmezmiş gibi yine siyasi yöneticiler tarafından layık olmadığı yere atanan müdürler, amirler, danışmanlar var… Normalde hiçbir zaman gelemeyeceği göreve, partizanca, liyakatsiz atanan yöneticiler de hazıra konmaktadır, kolay makam elde etmektedirler.

    Böyle bir ortamda hem adaletsizlik vardır hem de verimsizlik…

    Peki başka ne kolaylıklar vardır? Devletin birçok imkanını kolayca dağıtmak, mesela devlet mallarını, devlet arazilerini peşkeş çekme, mesela “T izni” dağıtma, mesela benzin istasyonu kurma izni verme…

    Mesela birçok konuda bazı kişiler için gerekli prosedürleri aramama… Bazı kişilerin işlerini torpille halletme… Mesela devlet olanaklarını parti çıkarları uğruna hunharca harcama… Hep kolaya kaçma, hep hazırcılık…

    İş öyle bir noktaya geliyor ki sınıfı geçemeyen lise öğrencisi için torpil isteyen çıkıyor. Aynı şekilde üniversite öğrencisinin notlarını yükseltmek için araya torpilli kişiler konulduğunu duyuyoruz.

    Torpil kavramı, bir tanıdık bulup işini yaptırma anlayışı, hayatın her alanına sirayet etti.  

    Kolay para kazanma için de yolsuzluklar, usulsüzlükler, rüşvet aldı başını gidiyor. “Yolsuzluk algısı” anketlerine kadar yansıdı bu berbat durum…  

    Bir de tüm bunların üstüne, çok sayıda insan statüsünü yükseltme peşine düştü ama bunu da çalışarak, didinerek, hak ederek değil yine kolay elde etmeye çalışıyorlar.

    Diploma sahibi olmanın da statüsünü yükselteceğini düşünüyor birçok kişi ve bunun için üniversite lisans eğitimi yetmiyor, yüksek lisans yapıyor, doktora yapıyor. Ülkede bir diploma elde etme deliliği oluştu ve hazırcılık, kolaycılık deliliğiyle birleşti. Diplomayı da hakkıyla değil, yolsuzluk, usulsüzlük yaparak elde etmek istiyorlar.

    Her şey kolay elde edilir de diploma edilmez mi? Edildi, ediliyor, “sahte diploma” olayı bunun bir göstergesidir.

    Bakın, emek, zaman harcamadan, bir günde hem lisans hem de yüksek lisans diplomasını alıyor kimileri. Sonra da mesela yurt dışında bir üniversiteden mezun olmak için büyük paralar harcayan, yıllarca uğraşan, çaba ortaya koyan, hakkıyla bunu elde edenle, bir günde yolsuzlukla elde eden aynı platformda buluşacak ve aynı statüde sayılacak. Hatta belki de yolsuzlukla diploma alan kişi diğerinin önüne geçecek…  

    Ne kadar adaletsiz bir durum değil mi? Evet hem de çok adaletsiz…

    İnsanlar hak etmediği şeyi istememelidir ama istiyorlar, hatta çalıyorlar da...

    1974 savaşı sonrası, ganimet birçok kişiyi zengin etti… Kimisi malını, mülkünü, parasını kaybederken, birçok kişi ise haksız zenginleşti. Ganimet kültürü toplumun büyük kesimine yerleşti, hazırcılığa, kolaycılığa alıştırdı.

    Bir de bunun üstüne, bu ülke insanına; “Bırakın üretmekle uğraşmayı, kapatın fabrikayı, kapatın atölyeyi, gelin sizi memur yapalım” dediler ve yaptılar da… Kopardılar üretimden, üstelik kamu çalışanlarına “10 yıldan emeklilik”, “peşin maaş ödeme” gibi akıl almaz seçim rüşvetleri verdiler, memur devleti yarattılar…

    Şimdi de bazıları “sahte diploma” olayına şaşırıyor. Niye şaşırıyorsunuz ki? Hazırcılığa, kolaycılığa bu kadar alıştırılmış bir toplumun, bir yerde duracağını mı sandınız? Durmaz, kolaycılık, hazırcılık bir çürümedir ve süratle çürüyoruz. Yani “sahte diploma” meselesi, yaşadığımız genel sorunun bir göstergesi, bir aynasıdır aslında…

    İşin kötü tarafı birçok siyasi yönetici de bu çirkefin içinde, hazırcılığı, partizanlıkla, torpille körükleyen, besleyen siyasi yöneticilerdir. Yani kimi kime şikâyet edeceğimizi de şaşırmış durumdayız. Top yekün ciddi bir temizlik, bir temiz eller operasyonu lazım ama bu ülke yapısıyla bu da çok zor…

   Deşifre olmanın bile insanları pek rahatsız etmediği yüzsüzler diyarında temizlik, kolay olmayacak gerçekten…