KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin daha önceki yazılarımda öne sürdüğüm seçmeni etkileyen yapısal ve konjonktürel faktörler, 19 Ekim akşamı açıklanan seçim sonuçlarıyla sınanmıştır.
Seçim sonuçları bir kez daha bu seçimlerde etkili olan faktörlerin ne kadar geçerli olup olmadığını ele almamızı gerekli kılmaktadır.
Yapısal faktörlerden biri olan Kıbrıs sorununa yaklaşım, Türkiye ile ilişkiler ve siyasal parti aidiyeti/örgütsel destek ile kısa vadeli konjonktürel faktörlerden adaylarının kişisel özellikleri, siyasal kampanyalar, seçim ittifakları/iş birlikleri üzerinde kısaca durarak 19 Ekim Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ne kadar etkili olduklarına bakalım.
Son seçimler, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda seçmenin umutlu olmadığı, ama Ersin Tatar’ın cumhurbaşkanlığı döneminde izlenen iki devletli politikanın da meşruiyetini yitirdiği bir dönemde gerçekleştirildi. O nedenle seçmenin genelini seçimlerde harekete geçiren başlıca faktör, Kıbrıs sorunu konusu değildi.
Bununla birlikte, Kıbrıs sorunu konusundaki federasyon ve iki ayrı devlet tezlerini, siyasal kimliklerinin bir parçası olarak gören hem sağda hem de solda belli kesimler var kuşkusuz.
Bu bağlamda, Erhürman’a özellikle sol kesimden giden oylar, büyük ölçüde federasyon vizyonuyla ilişkilidir. Buna karşılık Tatar’a giden oyların neredeyse tamamı, iki devletli çözüme inananlardan kaynaklıdır.
Türkiye ile ilişkilerin nasıl olması gerektiği konusu, bu seçimlerde önemli bir yapısal faktör olarak rol oynamıştır. Tatar döneminde ayrı egemenlik vurgusuna rağmen, ironik bir biçimde, gerek iç gerek dış işler, Türkiye Cumhuriyeti yetkililerine havale edilmiştir. KKTC’nin özerkliğinin, karar alma kapasitesinin ve toplumsal kimliğinin, özgüveninin, itibarının ve onurunun erozyona uğradığı yönündeki eleştiriler, Erhürman’ın savunduğu Türkiye ile dengeli ve saygıya dayalı ilişki anlayışını güçlendirmiştir.
Tatar’ın Erhürman’ın kazanması halinde Türkiye ile ilişkilerin bozulacağı söylemine karşılık, Erhürman, Türkiye ile Kıbrıs sorunu konusunda istişareye, Türkiye’nin tüm ada üzerindeki garantörlüğüne ve bizi tanıyan tek kardeş ülke oluşuna vurgu yapmıştır.
Seçim çalışmaları için Türkiye’den gelen eski yetkililerin müdahale ettikleri eleştirileri karşısında bile konfrontasyondan kaçınan ve soğuk kanlılığını bozmayan olgun bir siyasal profil çizdi Erhürman.
Bir diğer yapısal faktör olan parti desteği açısından baktığımızda, Tatar’ın UBP-DP-YDP koalisyon hükümetinin desteğinin ne tavanda ne de tabanda karşılık bulabilmiştir. 2022’de yapılan Genel Seçimlerde söz konusu sağ partilerin oylarının toplamı %53,47 olmasına rağmen, Tatar bu oyların sadece % 35,81’ini alabilmiştir.
Diğer yandan Erhürman örgütsel olarak CTP ve TDP tarafından ve sağ cenahtan da birtakım siyasal figürlerce de desteklenmiştir. Nitekim Erhürman’ın almış olduğu % 62,76’lık oy oranının %39,81’inin sol kesimden, %22,95’inin de sağ cenahtan geldiği anlaşılmaktadır. Erhürman’a giden sağ oyların büyük bir kısmının UBP, DP ve YDP’den, geriye kalan kısmının ise daha önce HP’ye oy veren kesimlerden kaynaklandığı söylenebilir.
Konjonktürel faktörlerden biri olan adayların kişisel özellikleri bu seçimlerde önemli bir rol oynamıştır. Erhürman’ın hukukçu, entelektüel, rasyonel, soğukkanlı, ama sevecen yaklaşımı karşısında, Tatar’ın böbürlenen, dürtüsel ve saldırgan tavırları Kıbrıs Türk toplumunun genelinde kabul görmemiştir.
Keza siyasal kampanyaların yürütülmesinde de adaylarının hem kişisel özelliklerinin hem de siyasal inançlarının nasıl iç içe geçtiğine tanık olduk. Tatar bütün kampanyasını Türkiye kaynaklı şirketten hizmet alarak ve kullandığı görsellerden söylemlere kadar, bu topraklardan kopuk unsurlarla yürütmeye çalıştığı dikkatlerden kaçmadı.
Tatar’ın kampanyalardaki ana teması iki devletlilik olup, özellikle federasyon karşıtlığını öne çıkarmış ve federasyonun kabul edilmesi halinde Kıbrıslı Türklerin başına gelecek kara tablolar çizmiştir. O bakımdan, kampanyasında umut yerine korku hâkimdi.
Buna karşılık Erhürman’ın kampanyası daha çok hak ve hukuk temelli bütünleştirici kimlik politikası etrafında şekillendi ve ‘Ciddiyet’ sloganı üzerinden hem iç politikada hem de dış politikada yapılması gerekenlere ilişkin bir gelecek perspektifi sundu. Erhürman’ın kişilik özellikleriyle de uyumlu ve fiziksel olarak insanlara sarılmanın ötesinde söylemsel olarak da tüm yurttaşları kucaklayan bir dil kullanması, seçmende büyük bir karşılık buldu.
Bu dönemde özellikle Türkiye kökenli yurttaşlara yönelik, ‘sağ partilerin oy deposu’ veya dış müdahalelere açık kitle imajı da yıkılmış oldu. Zira bu toplumsal kesimdeki insanların homojen olmadıkları, toplumla bütünleştikleri ve aktüel sorunlarına eğilen bir siyasal aktör etrafında birleşebilecekleri görüldü.
Ayrıca ittifak ve iş birlikleri açısından değerlendirdiğimizde Tatar’ın desteklenmesi için ‘Sağduyu Mutabakatı’ adı altında kampanya yürüten koalisyon partilerinin de ne kendi aralarında ne de tabanlarıyla bağ kuramadıkları anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede mevcut koalisyon hükümetine yönelik beklentileri karşılanamayan tabanın da tepki oyu olarak Erhürman’a yöneldiğini, bunun yanı sıra hükümetle ilgili ‘kötü yönetim’ sorunlarının, aynı siyasal gelenekten gelen ve görevi boyunca yönetimle ilgili hiçbir uyarıda veya rehberlikte bulunmayan Tatar’a fatura edildiğini de kaydetmek gerekir.
Öte yandan tavanda resmi olarak bir ittifak kararı olmamasına rağmen, Erhürman’ın kapsayıcı söylemlerinin sol ve sağ seçmenleri de tabanda birleştirdiği görülmektedir.
Sonuçta, Tufan Erhürman seçmenin büyük çoğunluğunun desteğini alarak cumhurbaşkanı seçildi. Şimdi onu bekleyen en önemli zorluklardan birisi de Kıbrıs sorunu konusunda iki devletlilik tezini savunan Türkiye Cumhuriyeti yetkililerini, yeniden federasyon zemininde müzakerelere destek vermeye ikna edip edemeyeceğidir.
Seçim sonuçları tüm halkımıza ve bölgemize hayırlı olsun!
