“Piedra Irmağı’nın kıyısında oturdum ağladım”

Paulo Coelho / Can yayınları

Türkçesi/ Aykut Derman

   Kitap bir tutkunun, bir aşkın öyküsü. Öyle bir aşk ki, bir kadınla bir erkek arasındaki tutkunun, giderek bir sonsuzluk tutkusuna dönüştüğünü görüyoruz. Bu kitap 23 dile çevrilmiş ve iki buçuk milyonun üzerinde satmış.

   “Ruhani yaşam, sevgiden başka bir şey değildir. İnsan, iyilik yapmak, yardım etmek, ya da birini korumak için sevmez. Böyle davranırsak, gelecek için basit bir şeyi hedeflemiş oluruz ve kendimizi eli açık, bilge kişi olarak görürüz. Bu davranışın sevgiyle hiçbir ilgisi yoktur. Sevmek, başkasıyla birleşmek, onda Tanrı’nın kıvılcımını keşfetmektir.”

   “Yalnızca içinde bulunduğun anı yaşamaya çalış. Eskiyi anımsamak, bizden daha yaşlılara özgüdür.”

   “Aşk belki de vaktinden önce yaşlandırıyor bizi; sonra gençlik uçup gittiğinde, yeniden gençleşmemizi sağlıyor. Ama o anları unutmaya olanak var mı? İşte bu yüzden yazıyorum ben. Hüznü hasrete dönüştürmek, yalnızlığı anılara dönüştürmek için.”

                                                                                        ***

Bütün aşk öyküleri birbirine benzer

İnsan tehlikeye atılmayı bilmeli. Yaşamın mucizesini ancak, beklemediğimiz şeyler olup bittiğinde gerçekten anlıyoruz. Tanrı güneşi her gün yeniden doğdurarak, bizi mutsuz kılan her şeyi değiştirmemiz için zaman tanıyor bize. Oysa biz her gün, böyle bir zamanın bize bağışlandığını görmezden geliyoruz. Bu günün düne benzediği gibi yarına da benzeyeceğini düşünüyormuş gibi davranıyoruz. Ama dikkatini, yaşamakta olduğu güne veren kişi, o büyük anın varlığını keşfediyor. O büyülü an belki de sabah, anahtarı kilide soktuğumuz dakikada, akşam yemeğini izleyen suskunluk sırasında, bize birbirinin benzeri gibi gelen bin bir şeyde gizli. Ama öyle bir an var ki işte o anda yıldızlar tüm güçleriyle içimize doluyor ve bizi mucizeler gerçekleştirmeye hazır hale getiriyor.

                                                                                        ***

Mutluluk çoğu zaman bir fetihtir.

Kendini tehlikeye atmaktan korkan kişiye ne yazık!

Çünkü o kişi belki de hiç  düş kırıklığına uğramayacak ve peşinden koşacak bir düşü olanlar kadar acı çekmeyecek ama dönüp de arkaya baktığında, yüreğinden şu sözcüklerin döküldüğünü duyacak:

“Tanrı’nın, yaşadığın her güne ektiği mucize tohumlarını ne yaptın? Yaradanın sana bağışladığı yetenekleri ne yaptın?

Hepsini bir çukura gömdün; çünkü onları yitirmekten korkuyordun. İşte şimdi elinde kalanlar:

Yaşamını yitirmiş olmanın kesinliği…

***

Yeniden doğmayı bilmezsek, yaşama, çocuk gözlerimizin saflığı ve heyecanıyla yeniden bakmayı başaramazsak, yaşamımızın bir anlamı kalmaz…

Barajlar gibidir aşk. Bir zerre suyun sızabileceği bir çatlak bırakırsanız, bu su duvarları yavaş yavaş kemirir ve öyle bir an gelir ki, akıntının gücünü artık kimse denetleyemez. Duvarlar yıkılacak olursa, aşk, efendi olarak her şeye el koyar; neyi yapabilirim, neyi yapamam, sevdiğim kişiyi yanımda tutabilir miyim, tutamaz mıyım gibi sorular artık boşunadır.

Aşık olmak, denetimi elinden kaçırmak demektir.

Yüreğinizde ne varsa yazın! Bütün bunları ruhunuzdan çıkarıp, önünüzdeki kağıtlara dökün!