Toplum olarak nerede ise hepimiz statükodan devamlı şikâyet eder ve gelmiş geçmiş hükümetleri bu sebepten eleştiririz.
Ancak, statükonun temel direklerini sarsmaya geldiği zaman hemen yaratılan suni mağduriyetler üzerinden alınacak önemlere karşı çıkarız.
Adeta Beşiktaş’ın Çarşısı gibi her şeye karşı olan bir toplum haline mi geldik diye sormadan kendimi alamıyorum.
Örneğin, devletteki hekimlerin özel hastanede çalışmalarını yasaklama gibi önlemler karşısında bazı mümtaz basın mensuplarının da misyon yüklenmesi ile özel sektörde kazanç sağlayamayacak hekimleri mağdur pozisyonuna sokmaktan çekinmeyiz.
Diğer bir örnek ise ek mesaiyi kaldırma girişimleri karşısında sürekli mesai aldıkları için mesaiyi de maaşlarının bir parçası olarak gördükleri ve hayatlarını o şekilde planladıkları iddiaları ile tetikçilerinin de yardımıyla mesailerinin kesilmesi onları mağdur edecek şeklinde argüman geliştirilmesi zümresel olarak statükoyu koruma güdüsünün tezahürüdür.
Statükoyu koruma adına en son sergilenen irrasyonel tutum ise seyrüsefer harçları ödenmeyen araçların trafikten men edilecekleri haberine tepki gösterip onları da mağdur pozisyonuna koyma çabalarıdır.
Yıllardır bir taraftan vatandaşlık görevi gereği vergi yükümlülüklerini yerine getiren sorumlu araç sahipleri varken diğer taraftan aralarında lüks araçların da bulunduğu ödenmeyen seyrüsefer harçlarına karşı devamlı olarak devlet irade koyamıyor eleştirilerinde bulunduk.
Aslında seyrüsefer harçlarını ödemeyen mükellef vergi yükümlülüğünden kaçınarak vatandaşlık görevini yerine getirmemektedir. Başka bir ifade ile devlete karşı sivil itaatsizlik sergilemektedir.
Mali sıkıntı içerisinde olup seyrüsefer harcını ödeyemeyenlere kısmen hak vermekle beraber son derece lüks araç sahiplerinin suistimal etmeleri hiçbir şekilde haklı gösterilemez.
Üstüne üstlük, devlet tahsil etme basiretini göstermediği için devamlı yapılan afların da faydasından ziyade zararı olmuştur ve olmaktadır.
Bilimsel literatürde ahlaki zafiyet (moral hazard) diye adlandırılan olguya göre devamlı yapılan aflar tekrar af beklentisi yarattığından ödeme için gerekli motivasyon yaratamamakta ve hatta vergisini düzenli ödeyen vatandaşı da olumsuz etkileme ve bir nevi enayi hissetme ruh haline sokmaktadır.
Hepimizin de çok iyi bildiği gibi; adalet ve vatandaşlık görevini yerine getiren vergi mükelleflerine haksızlık yapmamak adına seyrüsefer harcının düzenli ödenmesi için kayırmacılıktan uzak gerekli devlet iradesi mutlaka ortaya konmalıdır. Bu ise caydırıcı işlev görebilecek parasal ceza ve trafikten men etmekle mümkün olabilir.
Geçtiğimiz haftalarda, KKTC’de ödenmeyen seyrüsefer harçları için araçların trafikten men edileceği yönündeki açıklamalar sonrası adeta akıl tutulması yaşayan bazı muhalif kesimler de dahil birçok maksatlı grubun amma ve lakin şeklindeki karşı duruşları vicdan sahibi kişileri fazlasıyla rahatsız etmiştir.
Dünyanın saygın ve itibarlı ülkelerinden İngiltere’nin vatandaşların seyrüsefer harçlarını ödemeleri ve devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirmelerini sağlamak için ortaya koyduğu devlet iradesini ve uygulamasını bahse konu statükocu kesime hatırlatmakta yarar görüyorum.
İngiltere’de “Yasal Yol Dışı Bildirim” (SORN) olmadan halka açık bir yolda vergisiz bir araç kullananlar için Mahkeme dışı uzlaşma (OCS) mektubu yayınlanır. OCS, £30 artı ödenmemiş araç vergisinin bir buçuk katı olarak belirlenir. OCS'nin ödenmemesi durumunda, cezai bir suç olarak dava, sulh ceza mahkemesi aracılığıyla takip edilebilir. Ceza, hangisi daha büyükse, 1.000 £ veya alınacak vergi miktarının beş katıdır.
Ayrıca, araç kelepçelenip araçtan men edilebilir ve ek ücretler uygulanabilir. Yürürlükte bir SORN ile halka açık bir yolda vergisiz bir araç kullananlar için ise sonuç çok daha vahim olabilmektedir. Şöyle ki, Mahkeme dışı uzlaşma (OCS) mektubu yayınlanır ve OCS, 30 £ artı ödenmemiş araç vergisinin iki katı olarak belirlenir. OCS'nin ödenmemesi durumunda, cezai bir suç olarak dava, sulh ceza mahkemesi aracılığıyla takip edilebilir. Ceza, hangisi daha büyükse, 2.500 £ veya alınacak vergi miktarının beş katıdır.
Ayrıca, Araç kelepçelenip trafikten men edilebilir ve ek ücretler uygulanabilir (https://www.gov.uk/government/publications/vehicle-enforcement-policy/dvla-enforcement-of-vehicle-tax-registration-and-insurance-offences#:~:text=The%20penalty%20is%20either%20%C2%A3,and%20additional%20fees%20may%20apply.; https://www.rac.co.uk/drive/advice/legal/driving-without-tax-guide/).
Sonuç olarak; devlete karşı olan vatandaşlık görev ve sorumluluklarımızı bahanesiz yerine getirmeliyiz. Devletin ayakta durması bu vergilere bağlıdır. Ödediğimiz vergilerle yeterli, eğitim, sağlık ve altyapı hizmeti verilmemesi veya verilememesi devlete karşı olan yükümlülüklerimizden kaçınmak için haklı bir gerekçe veya mazeret olarak ileri sürülemez. Bununla beraber; kişisel, zümresel veya kitlesel çıkarlar uğruna vatandaşlık ve vergi bilincini bertaraf eden haksız ve adaletsiz uygulamalara dur diyebilecek devlet iradesine karşı çıkmaya devam edersek saygın ve etkin bir devlet yapısına sahip olmamız hiçbir zaman mümkün olmayacaktır. Ancak, bunun vebali hükümeti ve devleti yönetenlerden ziyade gerekli iradeyi koymalarının önünde engel teşkil eden BİZÂTİHİ vatandaşın yani bizlerin omuzlarında olacaktır.
